Yazar arşivleri: 3SAYI

Sercan Topçu Röportajı

 

Bu ay Gelişim Koleji’nin başarılı, başarılı olduğu kadar, saygılı, centilmen oyuncusu Sercan Topçu ile röportaj yaptık. Öncelikle bize bu röportaj için izin veren Gelişim Koleji Kulübü’ne teşekkür ederim. Birkaç yıldan beri istikrarlı bir çıkış yakalayan kariyerinde birçok İzmir takımında oynayan Sercan Topçu’yu sizlere tanıtmaya çalıştık.

Sercan Topçu Ağustos 1985 doğumlu. Basketbola Oyak Renault altyapısında başlayan Sercan Topçu, yıldız milli takım forması giymeyi başardı. Oyak Renault A takımında 2 sene forma giydikten sonra, Tire Belediyesi, Aliağa Belediyesi, Bursa Basket, Bornova Belediyesi, Vestelspor takımlarında forma giyen Sercan Topçu, 2010–2011 sezonunda Gelişim Koleji forması altında mücadele ediyor.

 

 

3SAYI:Sercan nasıl bir kariyer planın var?

 

Sercan Topçu: Altyapılarda oynarken TBL’de oynama hedefim vardı ama yaş ilerleyince kuvvet olarak biraz güçsüz kaldım, A takıma çıktığım ilk yıllarda fazla süre alamayınca bu düşüncem değişti. Bununla beraber birkaç yıldan beri sürelerim artınca bu fikirlerim tekrar eski halini almaya başladı. Bursa Basket senesinde İsmail Beleş ile kendimi buldum, ertesi sezonda Bornova Belediyesi ile TB2L’den TBL’ye çıkınca kendime olan güvenimde arttı. Gün geçtikçe hedeflerim artıyor.

 

3SAYI:Kendine model aldığın oyun kurucular var mı?

 

ST: Özellikle asist ve şut özellikleri dolayısıyla Kerem Tunçeri ve Cüneyt Enden’i çok beğeniyorum.

 

3SAYI:İzmir’de oynamaktan mutlu musun?

 

ST: Evet, İzmir’de oynamaktan çok mutluyum, güzel arkadaşlıklar edindim, güzel dostluklar kurdum ve İzmir çok güzel bir şehir. Tire Belediyesinde oynadığım yıl İzmir’e çok gelemiyordum ama Aliağa Belediyesi’nde oynadığım sezon Bostanlıda oturdum ve İzmir’i daha çok sevdim, İzmirli gibi oldum zaten…

 

3SAYI:Daha önce birçok kulüpte görev aldın, peki senin gözünden Gelişim Koleji nasıl bir yapı?

 

ST: Namık Ağabey ile daha önceki sezonlarda da konuşmuştuk ama bu seneye kısmet oldu. Çok güzel bir yapı Gelişim Koleji. Kulübün içinde ki herkes çok sıcak, herkes birbiriyle diyalog halinde ve organizasyon çok iyi.

 

3SAYI:Kendinde beğendiğin ve beğenmediğin oyuncu özelliklerin neler?

 

ST: Özellikle asist yapmayı çok seviyorum çünkü takım arkadaşıma sayı arttırtmayı daha çok seviyorum. Bununla beraber 3 sayı çizgisinin gerisinden beklenmedik anda attığım ve isabet kaydettiğim şutları da seviyorum. Maç sonlarında ki kondisyon eksiğimi gidermem lazım, çok yorulduğumda bazen oyun görüşüm düşebiliyor.

 

3SAYI:Bugüne kadar oynadığın takımlarda en fazla sorumluluğu Gelişim Kolejinde mi alıyorsun?

 

ST: Oynadığım diğer takımlarda görev ve sorumluluklarım başkaydı ama Bursa Basket ve Gelişim Koleji’nde aldığım sorumluluk çok daha fazla ve belirgin. Bursa Basket’te kısıtlı bir bütçe ile mücadele ederken, Gelişim Kolejinde gerek bütçe, gerek hedeflerin yüksek olması, aldığım sorumluluğun değerini arttırıyor.

3SAYI:Takımdaki sorumluluğunun fazla olması, antrenörlerinin ve takım arkadaşlarının senden beklentilerinin yüksek olması seni hangi yönde etkiliyor?

 

ST: Kesinlikle pozitif yönde etkileniyorum. Üzüntülerimde, sevinçlerimde çok daha yüksek oluyor. Optimum TED Ankara Kolejliler maçında kaçırdığım faul atışı beni çok üzdü, onu atmam gerekiyordu. O an da mesela faul çizisine giderken, birinin seçilmesi gerekseydi ben kendimi seçerdim. Özgüveni yüksek bir oyuncuyum bununla beraber bu sene kulüpte güvenleri hissettirince tabii ki kendime olan güvenim daha çok arttı.

 

3SAYI:Deniz Atak ile çalışmak nasıl?

 

ST: Çalışma ortamı çok güzel, Deniz Ağabey’de bana çok şeyler katıyor, bu da giderek oyunumda ortaya çıkıyor. Özellikle oyunun sonlarında bana çok destek oluyor, ayrıca ben kendimi soğukkanlı ve sakin bir oyuncu olarak nitelendiririm, Deniz Ağabey benden kat kat sakin ve soğukkanlı.

3SAYI:Basketbola baştan başlasan hangi pozisyonda oynamak isterdin?

 

ST: Kesinlikle oyun kurucu olarak oynamak isterdim, çok mutluyum bu pozisyonda oynamaktan.

 

3SAYI:Türkiye’nin Dünya İkinciliği hakkında ne düşünüyorsun?

 

ST: Hazırlık dönemi maçları biraz sıkıntılıydı, bende takip etme şansı buldum. Fakat turnuvanın başlamasıyla iyi bir şeyler olacağını Türk halkına hissettirdiler. Yaptıkları savunma ve halkın desteği ile büyük bir başarıya imza attılar.

 

3SAYI:Bu sezon TB2L’yi nasıl değerlendiriyorsun?

 

ST: Kuralar çekiliğinde bende şaşırdım, bulunduğumuz grup oldukça zorlu bir gruptu. Birde şu açıdan bakmak lazım sürekli sert maç oynuyorsun, herkes birbirini yenebiliyor, hiç gevşeme şansın yok. Normal sezon sonunda da diğer gruptaki rakibimizle oynarken eminim ki bu sert maçların faydalarını göreceğiz. Bizimde mesela sezon başında yapılan eleştirilerde zor bir sezon yaşayacağımızı söylüyorlardı bununla beraber sezon başlayınca bu düşünceler değişti diye düşünüyorum. Öbür grup bizim grubumuza göre daha az zorlu bir grup hem grubun kendilerine göre artıları ve eksileri var.

3SAYI:Gelişim Koleji bu yıl oldukça genç bir organizasyona sahip, sende bu organizasyonda sanki “ağabeyliğe” geçiş yaşıyorsun, neler düşünüyorsun?

ST: Kesinlikle, öncelikle benden daha genç olan arkadaşlara bakınca kendimi görüyorum. Bende ilk A takıma çıktığımda bir şeyler olunca şaşırıp kalıyordum, tabii onlara kendi tecrübelerimden bir şey aktarabilmek çok güzel bir his. Ben genç oyuncu zamanımda Oyak Renault’da ki ağabeylerim bana nasıl davrandıysa bende şimdi öyle davranmaya çalışıyorum. O yıllarda ağabeylerim bana çok iyi davranıp, yardım etmişlerdi, bende o şekilde davranmaya özen gösteriyorum.

 

3SAYI: Allen Iverson’ın Türkiye’ye gelmesini nasıl yorumluyorsun?

 

ST: Allen Iverson’un Türkiye’ye gelmesi büyük olay. Ben ilk duyduğumda inanmamıştım. Tebrik etmek gerekiyor bence onu Türkiye’ye getirenleri.

 

3SAYI: TBL’de oturan bir Sercan mı? Yoksa TB2L’de oynayan bir Sercan mı?

 

ST: TB2L’de oynayan bir Sercan. Çalışıyorsun, çalışıyorsun, önündekiler de iyi oyuncu şans gelmeyince düşüyorsun. Tabii bu düşüncemin yaşla da çok orantısı var. Genç oyuncu olsam belki daha farklı düşünebilirdim.

 

3SAYI: Gelişim Koleji normal sezonu sence kaçıncı bitirir?

 

ST: Grupta şu an 10 maçta 5 galibiyetimiz var, bence 6. sıradan aşağıya düşmeyiz, ilk yarıda üstümüzde bulunan takımlara kaybettiğimiz maçlar var, ligin 2. yarısında bunları telafi edip daha üst sıralara çıkabiliriz.

 

3SAYI: Sercan vakit ayırdığın için teşekkür ederim, başarılar diliyorum.

 

ST: Ben teşekkür ederim, iyi çalışmalar…

 

Röportaj: Emre Dağdelen

TB2L’de Ya Yabancılar Olmasaydı?

 

 

TB2L’de her takımın saha içinde bir yabancı oyuncu bulundurma hakları olduğunu düşündüğümüzde, kadrosunda iyi bir yabancı bulunduran bir takımın ligdeki sıralamada önemli bir avantaj sağlayacağı kuşku götürmez bir gerçek.

 

Amerikalı oyuncu bütçeleri mevkileri ve tabii ki oyuncu özelliklerine göre farklılıklar göstermektedirler. Eğer maddi bir problem ya da alınmış bir kulüp kararı yoksa her takım kadrosuna yabancı oyuncu takviyesini yapıyor.

 

Ben inanıyorum ki lig yabancısız oynansa büyük ihtimalle sıralamalar farklılıklar gösterebilir. Evet, liglerde geçmiş yıllarda da olduğu gibi bu yıl da çok kaliteli yabancı oyuncular bulunmakta. Bu yabancı oyuncular ligi domine etmektedirler.

 

TB2L’ye ve hedefi 1. lige çıkmak olan takımlara baktığımızda hepsinin kadrosunda kaliteli yabancı oyuncular olduğunu göreceğiz. Bununla beraber bazı takımların yerli oyuncu kadrosu o kadar iyi ki yabancı oyuncu oynayamayabilir. Fakat bu çok az görülebilen bir durum. Genellikle antrenörler sezon başında takımlarını oluştururken, kendi oynatacakları basketbola göre, bir pozisyonu yabancı oyuncu ile geçerler ve bu tercihte genelde Amerikalı oyunculardan yana olur. Bazen öyle durumlar olur ki, yerli oyuncudan daha az bir kontrata sahip olan bir yabancı oyuncudan çok fazla beklentilere girilebilir.

 

Peki ya şu an da tüm yabancı oyuncuları takımlardan çıkartsak neler değişir? Etkili bir uzun yabancı oyuncuya sahip takımlara, rakip takımların yardım getirmek zorunda kaldığı durumlar ortadan kalksa ya da kısa ve adam geçme yeteneğine sahip kısa bir yabancı oyuncunun adam geçip sayı atma özelliğinden yoksun kalınsa, blokçu ve atlet bir uzun forvet’in ribaunt ve bloklarından yoksun kalınsa. Sanırım bu örnekleri arttırabiliriz.

 

Türkiye Basketbol Federasyonu’nun istatistiksel verilerine bakarsak, en çok sayı atan oyuncuların ilk 10’nun 7 tanesi yabancı oyuncu, ribaunt toplamında ilk 10 oyuncudan 9 tanesi yabancı, asist listesinin tamamı yerli oyuncu, blok listesinin ilk 10’undan 8 tanesi yabancı oyuncu. Bu istatistikler TB2L’nin 10. hafta maçları oynanıldıktan sonraki verilerdir.

İstatistik verilere baktığımızda asistleri yerli oyuncular, sayıları ve ribauntları ağırlıklı olarak yabancı oyuncular yapıyorlar diyebiliriz.

 

Ya olmasalardı? Şu an ki sıralama ne kadar değişebilirdi? Şu an da TB2L’nin en iyi kadrosuna sahip ekiplerinin başında gelen Optimum TED Ankara Kolejliler sanırım yine en üst sıralarda olurdu bununla beraber birçok takımın sıralamadaki yerinin çok farklı olacağını düşünüyorum.

 

Bir takımın maç başına ortalama örnek olarak 18 sayısını atan oyuncusunu ertesi maç kullanamayacak olsanız tedbir almak zorunda kalırsınız. Bunu ribaunt, blok gibi verilerle de pekiştirebiliriz. Ya herkes bu ve benzeri artılarını kaybetse?

 

Ben yerli oyuncuların kalitesinin TB2L’de oynayan bazı yabancı oyunculardan yüksek olduğuna inanıyorum bununla beraber, kadrosunda yabancı oyuncu barındırmak kulüplerin olaya bakışının bir göstergesi gibi görünebiliyor. Ben bunu da doğru bulmuyorum, çok ucuz maliyetli yabancı oyuncuların birçoğu sezon içinde problem yaşatabiliyor ve ona verilen süreler birçok oyuncunun süresini etkilemekte.

 

Evet görsel zenginlik kattıkları, ligin havasını değiştirdiği gerçeğini kabul etmeliyiz. Benim sizlere düşündürmek istediğim bir an sadece bir an, “ya yabancı oyuncu olmasaydı TB2L nasıl olur ve nasıl bir misyonu olurdu?

 

Emre Dağdelen

 

TBL11

 

Türkiye Basketbol Ligi bir kez daha BEKO sponsorluğunda önceki yıllara oranla gerçek bir dünya yıldızının varlığı ile şenlenerek devam ediyor.

 

Benim için her sezon ayrı bir keyiftir. Birçok basketbolsever ligimizi hep hor görür. NBA varken Türkiye ligi mi izlenir yâ da Eurolig izledikten sonra Türkiye ligi bana zevk vermiyor gibi söylemlerle hep 3.sıraya itilen ligimiz ancak Efes Pilsen-Fenerbahçe Ülker veya 3 büyük takımın kendi aralarında oynadığı maçlar sırasında gündeme gelmektedir.

 

Futbol maçları haftanın 4 günü alt liglere kadar ekranda kendisine yer bulurken zavallı basketbol maçları federasyonun ve yayıncı kuruluşun üstün becerisi sayesinde haftada sadece 1 güne sıkıştırılmaktadır. Gerçek anlamda zevk alarak bu maçları takip etmek isteyenlere bile illallah ettirilmektedir. Düşünün NBA haftanın her günü, Eurolig bile haftanın 2 günü oynanmakta ama Beko Basketbol Ligi haftada sadece 1 gün oynanmakta.

 

Ligin kendisine dönüp baktığımızda hep olumlu gelişmeler görüyoruz.

Fenerbahçe Ülker kendisine el freni etkisi yapan koca bir ağırlıktan kurtuldu mu?

-Kurtuldu..

 

Galatasaray Cafe Crown Oktay Mahmuti ile belli bir standarda ulaştı mı?

-Ulaştı..

 

Banvit sırtını çok daha sağlam bir şekilde Orhun Ene’ye dayadı mı?

-Dayadı..

 

Efes Pilsen’in ucu asla görünmeyen sonu ne olacağı bilinmeyen yeni arayışlarından birisini daha uygulamaya soktu mu?

Türk Telekom bir kez daha ne yapmak istediğini asla anlayamayacağımız yeni icatlarda bulundu mu?

-Efes ve Telekom’un bu bilinmezleri bile insanı meraklandırıyor.

 

Dünyanın gelmiş geçmiş en büyük oyuncularından birisi ligimize adım attı mı?

-O bile oldu, biz kendimiz ligimize değer vermezken Beşiktaş Cola Turka’nın maçları haftada bir gün NBA TV ekranların da kendisine yer bulacak.

 

Takımlarımızı incelemeye geçmeden önce dilerseniz Ülker’in Fenerbahçe hariç diğer takımların sponsorluğundan çekilme olayını değerlendirelim.

Ülker kendi kulübünün kepenklerini kapatıp Fenerbahçe ile adeta şirket evliliği yaptığı gün Galatasaray ve Beşiktaş’ın; Fenerbahçe’nin kendilerinden büyük olduğunu yüksek sesle haykırdıkları gün olarak tarihe geçti.

Bu birleşmeyi sadece seyreden GS ve BJK kendilerine Ülker ayarında destek verecek bir kurum bulamadılar ve bulamadıkları yetmezmiş gibi bir de Fenerbahçe’den arta kalan kırıntılara razı oldular.

Ülker ana markasının altında yer alan Cola Turka ve Cafe Crown gibi iki alt markayı; isimlerinin peşine telaffuz edilmesine müsaade ederek bir kez daha Fenerbahçe’nin gerisinde kalmaya razı olup boyun eğdiler.

Tüm GS ve BJK taraftarları Fenerbahçe Ülker’in her şampiyonluğunda bunun ezikliğini yaşadı fakat yöneticilerin bu durumu ruhları bile duymadı. Basketbol onlar için hep 2. sırada oldu. Fenerbahçe ismi Avrupa da bir basketbol markası oldukça ligde ağırlığı Siena ve Maccabi ayarına geldikçe GS ve BJK taraftarları basketboldan soğudu.

Şimdi Ülker gurubunun Fenerbahçe ile olan birlikteliği dışında basketboldan çekilecek olmasını ben büyük bir keyif ile bekliyorum. Çünkü hazır sponsoru elinde bulan tembel işgüzar yöneticilerin asla sonlandırmak istemeyeceği sponsorluk anlaşmasının bitmesi ile beraber kendilerine yeni, güçlü ve sağlam bir sponsor bulmak zorunda kalacaklar.

Ülker yönetimi GS ve BJK ekiplerine sponsor olmaktan vazgeçtikleri an basketbolumuzun bir vites daha atacağını düşünüyorum.

Fenerbahçe Ülker takımından bu kadar bahsetmişken değerlendirmeye buradan başlamak en mantıklısı gibi:

 

Fenerbahçe Ülker

Sezona müthiş bir başlangıç yapmalarını bekliyorduk ama Efes Pilsen ilk kupayı ellerinden almayı başardı. Sonra ligde ve Avrupa da yıllardır beklediğimiz patlamanın sinyalini alır gibi olduk.

Sezona flaş transferler ile başlamalarını bekliyorduk ama sadece iki tane çok değerli yerli oyuncu ve Lavrinovic’i aldılar. Efes Pilsen altyapısının en önemli üretimlerinden birisi olan Engin Atsür ile Karşıyaka da doğup Furkan yaşında Efes’e gelen Kaya Peker Fenerbahçe Ülker’in gücüne güç katan isimler oldular.

Fenerbahçe Ülker yerli oyuncularının kıymetini Efes Pilsen’e oranla çok çok daha iyi biliyor ve bu sayede Efes Pilsen’e son yıllarda büyük bir fark atıyor.

Engin transferi Ukic’i yedekleme açısından önemli bir hamleydi ama sakatlanması tüm hesapları bozdu. Engin henüz sezonun başında sakatlanmasına rağmen gerekli önlem alınmadı, Ukiç’in sakatlanmasıyla beraber takım adeta oyun kurucusuz kaldı. Greer’i gönderip onun kalitesinde ama orijinal bir point guard alamayan FB Ülker Engin’in sakatlandığı anda adeta basireti bağlanarak yeni bir yerli oyun kurucu alamadı veya almak istemedi. Çok ama çok yanlış yaptılar.

Sakatlıklar bir takımın kaderini ne kadar etkiler bilinmez ama Vidmar’ın sakatlığı sonrası FB Ülker sanki temel direğini kaybetmiş gibi oldu. Vidmar’ın yerine gelen May ise mevcut FB Ülker rotasyonunda son sırada kalmaya mahkûm gibi görünüyor.

Şimdi bakınca uzun rotasyonuna hazır Lavrinovic’i almışken sezon başında boşta olan Jasikevicius da alınsaymış diyorum.

FB Ülker benim bu sezonki en büyük şampiyonluk adayım. Elindeki mevcut kadronun ağırlığı, oynadıkları basketbol, yaptıkları savunma ile zorlanacaklarını zannetmiyorum. FB Ülker’den yana tek dileğim bu sene Final Four yapabilmeleri.

 

 

Efes Pilsen

Yanlış yapmak bu takımın artık son yıllarda yaptığı en kolay iş oldu. Bu sezona baktığımız da yine kolayca hatalar bulabiliyoruz ama Oktay Mahmuti’li yıllardan başlayan hatalar zincirini koparmak bir günde yapılabilecek kolay bir iş gibi durmuyor.

Efes Pilsen’i Efes Pilsen yapan en önemi unsur her zaman kadroları olmuştur. Kendi altyapısından yetişen oyuncularla birlikte diğer takımların ellerinde bulunan az bir şey sivrilmiş oyuncularını denemek için dahi olsa hemen alırlardı.

Hatta bu durum çok eleştirilir ve bize yaşama şansı vermiyorlar, oyuncularımızı çok genç yaşta elimizden alıyorlar diyorlardı.

Şimdi bırakın dışarıdan oyuncu almayı, kendi altyapılarından yetişenleri bile ellerinde tutamıyorlar. Ezeli rakipleri FB Ülker’in kadrosuna baktığımız zaman tam 4 tane Efes Pilsen orijinli diyebileceğimiz oyuncu görüyoruz. Efes Pilsen’in kendi kadrosunda bile Efes Pilsen altyapısından yetişen oyuncu sayısı Sinan ile birlikte 4 ediyor. Belki Kerem Gönlüm’ü de oraya ekleyebiliriz ama zamanın da Ülker ona büyük bir ihanet etmeseydi belki oda orda olmayacaktı. Tüm yerlileri işin içine dahil etsek bile bunlardan ikisi yani Ender ve Cenk zaten hiç süre almıyor!!

Sırf yerli kadrosunu güçlendirmek ve sırası gelince lazım olur diyerek bir sezon Nedim Dal’ı bir sezon Asım Pars’ı bütün sezon bench’inde oturtan Efes Pilsen şimdi elindeki Kaya Peker’e bile sahip çıkamıyor.

Açıkçası şampiyonluk yolunda bu sezon Efes Pilsen’den yana hiç ümidim yok ama çıkmayan candan ümit kesilmez.

FB Ülker kadrosu ile Efes Pilsen kadrosunu kıyaslıyorum Efes Pilsen’in üstün gözüken hiçbir pozisyonunu göremiyorum en fazla eşit gözüküyor gözüme.

Durum böyle olunca geriye en fazla koç faktörü kalıyor. Efes Pilsen koçu eski büyük oyuncu Velimir Perasovic rakip koçlara üstünlük sağlar ise Efes Pilsen bu sezon ancak bu şekilde şampiyon olabilir.

 

Galatasaray Cafe Crovn

Öyle bir sezonu geride bıraktılar ki az kaldı o sezonun kendisi Galatasaray’ı kümenin gerisinde bırakacaktı. Galatasaray taraftarları her sezon takımlarının başına Erman Kunter veya Oktay Mahmuti ayarında elit bir koç bekliyorlardı ama 2. plana itilen basketbol takımının başına hep Galatasaray Lisesinden birileri adeta uyduruluyordu. Murat Özyer takıma belli bir değer kazandırmış ama üzerine çıkamamıştı. Galatasaray taraftarları Özyer’den memnun değildi ama bu memnuniyetsizlikleri onun kötü koç olmasından kaynaklanmıyordu. Takımı şampiyonluk havasına sokamayacağını düşünüyorlardı ve takımın başında istemiyorlardı ama bilselerdi sonrasında başlarına gelecekleri eminim ki Özyer’i takımın başına pranga ile bağlarlardı.

Şimdi yeni bir umut yeni bir sezon var, takımın başında Oktay Mahmuti gibi taraftarın istediği arzu ettiği bir koç var. Eldeki kadroda 3 aşağı 5 yukarı zirveye oynayabilecek bir kadro. Bana göre en büyük eksiği takımı ayakta tutacak kapı gibi bir 5 numaranın olmayışı ama kimin elinde var ki dediğinizi duyar gibi oluyorum.

Yönetim yine yapması gereken olağan zafiyetlerden birisini sergileyip, uçanın kaçanın Türkiye’den su içenin Türk yapıldığı dönemde Shumpert’in vatandaşlık işlerini zamanında tamamlayamadı. Shumpert zamanında Türk vatandaşlığına geçebilseydi belki onun yerine kalıplı, uzun, eli ayağı top tutan bir pivot alınabilirdi.

Sezon sonunda tahminimce Avrupa’da iyi işler çıkartmış, ligimizde yarı final oynamış başarılı bir Galatasaray bulacağız.

 

 

 

Banvit

Banvit benim için bir rüya. İtiraf etmem gerekirse içinde bulunmak istediğim bir yer. Hatta bütün ligde içinde bulunmak istediğim tek takım.

Oldukça dengeli bir kadroları var. Gelen yabancıların tamamı uyumlu oyuncular. Takımda genç-yaşlı, yerli-yabancı ayrımı yok, adeta uyum fışkırıyor. Başlarında mükemmel bir koç var. Banvit için çok şey yazmak istiyorum ama ne yazsam az gelecekmiş gibime geliyor.

Bandırma için takımdan beklenecek en büyük başarı; bu yatırımı asla kesilmemesi olacaktır. Bu takımın varlığı Bandırma için en büyük başarıdır. Takımlarına sahip çıksınlar ve başardıkları hiçbir şeye şaşırmasınlar, sene sonunda en az yarı final oynayacaklarını düşünüyorum.

 

Pınar Karşıyaka

İşte ligde en çok beğendiğim takımlardan birisi daha, Furkan ve Birkan’ın varlığı bile bu takımı benim açımdan çekici kılmaya yetiyor. Ligin en iyi seyircilerinden birisine sahipler, takımlarını hiç yalnız ve sessiz bırakmıyorlar.

Takımdaki yabancı oyuncular gelenek olduğu üzere asla belli bir kalitenin altına düşmüyor. Bir zamanlar Eczacıbaşı’nın yâda Efes Pilsen’in genç kadrolar ile yaptıkları sürprizlere yeni bir halka ekleyebilirler mi bilemiyorum ama bunu yapabileceklerini düşündürecek iyi oyunculara ve taraftara sahipler.

Bu sene Furkan’ın Karşıyaka’daki son sezonu olduğunu düşünüyorum. Pınar Karşıyaka’nın kronik sorunu olan yetersiz bench desteğinin artması ile birlikte başarı da gelebilir diyorum. Sezon sonu tahminim en kötü çeyrek final yaparlar.

 

 

Medical Park Trabzon Spor

Şampiyon olup TBL’ye terfi eden Medical Park Trabzon Spor sezona oldukça flaş isimlerle başladı. Tam da istim üzerindeyken yavaş yavaş sorunlar ortaya çıktı. Evren Büker olayı hem imajlarını oldukça zedeledi hem de takımın havasını bozdu. Sezona çok kötü başladılar ve sonunda koç değişikliğine kadar gittiler.

Sene sonuna kadar yerli ve yabancı birçok oyuncu değişikliği bekliyorum. Şu anda Michael Right ve Ersin Görkem’in performanslarına bağlılar. Play-off yapacaklarını düşünmüyorum ama yaparlarsa ilk yıldan büyük başarı olur. Küme düşmenin çok uzağındalar ama performansları küme düşecek takımı etkileyebilir. Sakota ile birlikte takım iyice Sırp ekolüne dönüştü, değişecek yeni yabancıların tamamı da sanırım bundan sonra Sırp olacaktır.

 

 

Türk Telekom

 

Allah için birileri bana Türk Telekom yöneticilerinin ne yapmak istediklerini açıklasın.

Arkadaş;

Para var mı?

Var..

Ortam var mı?

Var..

Seyirci var mı?

Ankaragücü amigolarının salona gelen gerçek seyirciyi bezdirip salondan kaçırmasını saymazsak o da VAR..

(Basketbol sahasına hiç yakışmayan bir gurup ne üdüğü belirsiz adamın artık salonlardan elini ayağını kestirtmek lazım yoksa yakında Telekom maçlarına giden tek bir gerçek basketbolsever kalmayacak)

Yani elde şeker, yağ, un her şey var. Geriye tek bir şey kalıyor adam gibi takımı yönetecek bir yönetici topluluğu..

Türk Telekom için koç değişikliği önemli bir adım, ligin bir çok takımından daha iyi oyuncu kadrosuna sahipler. An itibarıyla yine El-Amin’in ve Kenan Bajramovic’in isimleri de geçiyor.

Sezon sonunda ne olursa olsun play-off yapacaklarını düşünüyorum, zaten yapamazlarsa hakikaten kulübü kapatıp acil bir şekilde Ülker taktiği yapsınlar.

 

 

Antalya Büyükşehir Belediyesi

Ahmet Kandemir yine yaptı yapacağını. Şu takımdan hangi yerli oyuncuyu kadronuzda görmek istersiniz deseler Muratcan dışında tek isim söylemezsiniz. Belki Polat diyebilirsiniz ama geriye kalanların tamamı diğer takımlar tarafından denenmiş ama istenmemiş oyuncular.

Sezon ilerledikçe sıralamadaki yerleri biraz aşağı doğru kayacaktır, play-off sıralaması içerisinde kalırlarsa mükemmel bir iş yapmış olurlar.

 

Bornova Belediyesi

Lige adımlarını attıkları andan itibaren asla belli bir çizginin altına düşmediler. Yabancı oyuncularını çok iyi seçiyorlar geriye kalan yerli oyuncular birbirleriyle oldukça uyumlular. Bu sene kadrolarına kattıkları Murat Kaya bekli de ilk gerçek transferleri.

Ümit Sonkol takıma Amerikalı oyuncu katkısı veriyor. Ümit’i kadrolarına katmaları büyük başarı ama keşke Yalçın Azizmahmutoğulları’nı bırakmasalardı. Sezon sonunda play-off’u kıl payı kaçıracaklarını düşünüyorum. Daha doğrusu hep limitlerde olacaklar, girerlerse son sıradan play-off yapacaklar.

 

 

Olin Edirne

Ligimizin yeni takımı çok da aşina olmadığımız bir yerden, hep İstanbul’un ötesi diye cümleye başlarız ama İstanbul’un öteki ötesini pek aklımıza getirmeyiz.

Olin tam da yapması gereken hamleyi yaparak, 2. ligde kendi ‘’yağıyla’’ kavrulan Edirne G.S.İ.M takımına sahip çıktı ve olması gereken yere taşıdı. Takıma bakınca birbirleriyle tamamen alakasız oyuncuları bir arada görüyoruz. Takımda her şey var. Yaşlı ve deneyimli oyuncular, genç oyuncular, devşirme, 2. ligin gediklileri,1. ligin gediklileri, yabancı oyuncular, kısaca ne ararsan var.

Eğer böyle bir takım başarılı oluyorsa bunun tek bir nedeni vardır oda koç faktörü.

Litvanya ekolu ile oynadığı her takıma problem yaşatan evinde her an herkesi yenebilecek ayarda bir takım olan Olin Edirne koç Gökhan Taştimur önderliğinde sezon sonuna kadar play-off’ları kovalayacaktır ancak ligi 9. veya 10. sırada tamamlayacaktır.

 

 

Aliağa Petkim

Şapkadan tavşan çıkartan takım desek yanlış olmaz sanırım. Hele Halil Üner ile Gerald Fitch ikilisi bir araya gelince şapkadan çıkan tavşanların sayısında artış olacaktır.

Yinede bu şapkadan çıkan tavşanlar belki play-off’a girecek takımları etkileyecek olsa da Aliağa’nın play-off yapmasına yetmeyecektir.

Fitch transferi olmasa ligden düşme adayım bile alabilirlerdi ancak sezon sonunda küme düşecek iki takımdan birisi olacağını düşünmüyorum.

 

 

 

Tofaş

Tofaş bu ligin halinden en memnun takımı gibi duruyor. Ne düşmeye niyetleri var nede yükselip ligin üst sıralarına tırmanmaya.

Şu anda sıralamada kendilerinin üzerinde yer alan birçok takımdan çok çok daha iyi kadroya sahip olmalarına rağmen play-off için en ufak bir ümit vermiyorlar.

Ligin en yetenekli oyuncularından İlkay Karaman’a sahipler. İnanç ve Onur gibi geçen sene Mersin’i Mersin yapan iki tecrübeli oyuncuya sahipler. Hepsi birbirlerinden yetenekli Can Altıntığ, Can Özcan, Fırat Töz gibi gençlere sahipler. Ruzic gibi ligimizi iyi bilen kaliteli bir yabancıları var ama ortada bu takıma basketbol oynatıp maç kazandıracak bir koçları yok maalesef.

Keşke Roma’ya bir bilet daha kesilseymiş..

 

 

 

Küme Düşme Adaylarım

 

Erdemir, Oyak Renault ve Mersin Büyükşehir Belediye

 

Erdemir ile başlayalım çünkü bana göre düşmeye en yakın takım konumundalar. Mersin düşmemek için gerekli adımları atacaktır, eğer bu adımlarda başarısız olurlarsa ancak o zaman düşerler. Oyak ise nerdeyse her sene bu civarlarda geziniyor, Oyak Reno’dan iyi küme düşmeme takımı bulamazsınız.

Rakiplerine oranla Erdemir en şanssız takım görünümünde. Yaptıkları yerli transferlerin hiçbirisi katkı vermedi. Yerli oyunculardan sadece Erkan Veyseloğlu lig oyuncusu potansiyeli sergiliyor. Altan Erol, Berent, Hakan Demirel gibi katkı vermesi beklenen oyuncular ortalıkta gözükmüyorlar.

Ligde her zaman Pasco ve Dickel’li kadrosuyla hatırladığımız Erdemir’e hep sempati duymuşumdur ama bu sezon kesin kez düşeceklerini düşünüyorum.

 

Erdemir’den sonra geriye bir aday kalıyor. 2. kontenjan için tahminim Oyak Renault

Çekirge yeterince sıçradı, bu kadrolarla ligde bu kadar kalmaları bile büyük bir olay bence.

Açıkça söylemek gerekirse ben zaten Oyak ve Tofaş takımlarından üstün başarı beklemiyorum. Onlardan beklentim, altyapılarını hiç bozmamaları ve bu düzenleriyle tutunabildikleri kadar 1. ligde tutunmaları. 2. lige düştüklerinde zaten altyapıdan gelen mevcut oyuncularıyla yeniden yükselebiliyorlar. Maksat üretmeye devam etsinler yeter.

 

Mersin Büyükşehir Belediyesi

 

Güney temsilcisi Mersin ligin diplerinde olmayı şu ana kadar kesinlikle hak ediyor fakat buradan kurtulmak için acilen çaba göstermeye başlamaları lazım. Geçen sezon ki yabancılarını başta Baron olmak üzere oldukça arıyorlar ama İnanç ve Altan Erol’un verdiği katkıyı bence mumla arıyorlar. Altan Erol’u kadroda istemeyip yolladılar, İnanç da takımdan ayrılınca 2 ve 3 numaralı pozisyonlarda tamamen yabancıların eline kaldılar. Mutlaka bir yolunu bulup gerekli hamleleri yapıp ligde kalacaklardır ancak bu hiçte kolay olmayacak.

 

 

Şu ana kadar olan bütün takımları aklıma geldiği sıra ile yazdım, sadece küme düşme hattında gördüklerimi sona bırakmıştım ama Beşiktaş Cola Turka’yı özellikle en sona saklayıp yazımı BJK ile bitirmek istedim.

 

 

 

Beşiktaş Cola Turka

Beşiktaş bütün dünyanın duyduğu muhteşem bir transfer yaptı. Allen Iverson adı ilgili ilgisiz basketbol diye bir oyunun varlığını bilen herkesin tanıdığı bir isim. BJK taraftarı haklı olarak onun adını duydukları anda şampiyonluk beklentisi içine girdi. Aslına bakarsanız bunda haklıydılar çünkü Iverson; Denver’a ve Detroit’e gittiği anda Denver’lı ve Detroit’li taraftarlarda tıpkı BJK taraftarları gibi şampiyonluk rüyaları görmeye başlamışlardı.

Beşiktaş Cola Turka büyük bir iş yaptı ve Iverson’u getirtti fakat gerisini oluruna bıraktı. Iverson’un elinde sihirli sopa yok ve bu oyun hala tek topla 5 kişiyle oynanıyor üstelik sahada sana o topu oynatmamaya çalışan rakip 5 kişide hala yerli yerinde duruyor.

Allen Iverson takıma geldi gelmesine ve bunu bütün dünya duydu duymasına ama sanırım takımın koçunun ve takımın daha düne kadar en büyük yıldızı ve lideri olan Chatman’in bundan haberi yok.

Beşiktaş şu anda oynadığı mevcut basketbolu Iverson olmadan da aynı bu şablonla oynayabilir.

Sahadaki Beşiktaş Cola Turka takımı hala Chatman’ın takımı, hücumda hala her şey Chatman üzerinden dönüyor ve topların hala büyük bir kısmını Chatman kullanıyor. O zaman adama sormazlar mı?

Iverson’u niye aldınız demezler mi?

Beşiktaş staff ‘ında ilk olarak yardımcı antrenör olarak görev yapan Burak Bıyıktay takımın koçu İhsan Bayülgen şampiyonluk arifesinde kovulunca final serisinde takımın başında koç olarak sahaya çıkmıştı. Bir sonraki sezon Murat Didin koçtu kendisi menajer. Murat Didin başarısız oldu ve kovuldu sonra takımın başına koç olarak Ufuk SARICA getirildi ama  manajer kimliğinde olan Burak Bıyıktay yine ordaydı. Bir sonraki sezon Ergin Ataman takımın başına geldiğinde menajer koltuğunda yine aynı isim vardı. Gelip gidenler başarısız olanlar takımdan ayrılanlar tren vagonu gibi sıralanıp gidiyorlardı ama Burak Bıyıktay nedense hep oradaydı.

Şimdi Burak Bıyıktay’ın elinde bir fırsat var, rüştünü ispat etmesi gerekiyor.

Koçun ilk yapması gereken iş bu takımı Chatman’ın takımı olmaktan çıkartıp Iverson’un takımı yapması. Liderliği hem hücumda hem savunmada Iverson’a emanet etmesi. Iverson dünyanın en iyi savunmacılarından birisi ve onun başlatacağı savunma ateşi tüm takıma yayılacaktır.

Allen Iverson takıma yeni katıldı ve koçun dümeni ona teslim etmesine biraz daha zaman var belki ama bu süreci hızlandırmak ve takımın daha sert ve iyi savunma yapmasını sağlamak Burak Bıyıktay’ın yararına olacaktır. Yoksa bugüne kadar kendisinden büyük beklentiler içerisinde olmayan yöneticilerin gözüne ilk çarpacak olan adam o olacaktır.

 

İlker KESER

 

 

 

 

 

 

 

 

Turkish Airlines Euroleague TOP 16

 

 

TOP 16’ya yumuşak geçiş yaparken Ocak ilk hafta yapılacak kurada her takımın kaderini önemli ölçüde kendi şansı belirleyecek. 10 maç sonunda bazı takımlar öne çıkarken bazı takımlarda da bazı oyuncular öne çıktı. Takımlarımızdan Fenerbahçe Ülker’in ve Efes Pilsen’in birlikte TOP 16 yarışında devam etmeleri kendi adımıza en sevindirici sonuçtu diyebiliriz.

 

Öne çıkan performanslardan ziyade büyük hayal kırıklıklarının da yaşandığı bir sezon oldu bazı takımlar için. Özellikle geçen sezon Partizanla mucizeler yaratan Vujosevic’in CSKA ile olan ten uyuşmazlığı takıma tarihindeki en büyük utanç sezonlarından birini yaşattı.

Ruslar için iyi olamayan bu sezonda diğer bir temsilcisi Khimki’de TOP 16’ya dahil olamadan evi ne erken dönen ekiplerden biri oldu. Özellikle Keith Langford’un muazzam kişisel performansına rağmen bu istatistikler takımını bir üst kademeye taşımaya yeterli olmadı.

 

Rus sermayesinin sonuç vermediği sezonla birlikte göze çarpan diğer bir takımda 0 çeken efsane takım Cibona Zagreb oldu. Tamamen yerli kaynaklarla oynayan (Marcus Johnson hariç) ekibin kazanmasının yanı sıra hiçbir maçta kazanmaya yakın bile olmaması belki de en acı veren tablo oldu.

 

Kötülerin yanı sıra geçen sezonlara nazaran Olimpija ve Zalgiris’in toparlanmış görüntüsü basketbolseverlerin genelinde olumlu karşılanan durum oldu. Şampiyonluk yarışı çekilecek grup kuralarından sonra daha belirleyici olacak olsa da şansın yanında normal sezonda öne çıkan performanslara biraz dikkat çekelim.

 

 

 

Maccabi Electra

David Blatt ile birlikte bu sezon efsane Maccabi günlerini hatırlatan İsrail ekibi yerli kadrosuna çok iyi monte ettiği ve tam uyum sağlayan Amerikalı oyuncularıyla Final Four için ilk 10 maçta göz kırpmaya başladı. Sofoklis’in dominantlığı, Blatt’in Maccabi’ye uyumlu hücum sistemi ve bunun yanında çoğu takımın yapamadığı savunma direnci fark yaratan unsurlar oldu. Tabii ki önemli olan bunun TOP 16’da da sürmesi, Maccabi aynı istikrarı burada da sürdürürse Final Four için en tehlikeli arz eden ekip olabilir yalnız gözden kaçmaması gereken nokta Maccabi’nin durumunu çekeceği kura belirleyecek, normal sezondan daha dişli takımlarla karşılacak olan Maccabi şampiyonluk hayalleri kurarken bu hayali çok erken de suya düşebilir.

 

 

Caja Laboral

İspanyol basketbolunun lokomotif takımlarından olan Caja ülkeyi ve takımı çok iyi bilen Ivanovic ile birlikte istikrarını sürdürmeye devam ediyor. Teletovic’in liderliğiyle grubunda 2. olan Caja aldığı 5 mağlubiyetle TOP 16 için tehlike sinyali verdi. Her ne koşulda olursa olsun favoriler arasında yer alan Caja’nın durumunu da kura sonunda oluşacak şansı belirleyecektir.

Eski Caja rotasyonuna göre daha geniş rotasyon kullanan takımın bu yerine göre avantajı olarak düşünülebilir. Ancak dezavantaj olarak baktığımızda eskisine göre kalitesi ve tecrübesi bir basamak daha alt seviyede demek çokta yanlış olmaz. Caja’nın gençleriyle bu sezon ilk 8’e kalmak önemli bir başarı sayılabilir. Şansıda daha üst veya alt sırada bitirmesini belirleyecektir.

 

Olympiacos

Uzun bir aradan sonra yeniden takım çalıştırmaya başlayan Dusan Ivkovic’in yönettiği Olympiacos normal sezonu lider bitirerek Ivkovic’i utandırmadı. Yunan ekibi sadece Final Four değil şampiyonluk hedefiyle sezona başladı Teodosic’in takım içinde aldığı sorumluluk gün geçtikçe artarken başarısı da bununla birlikte paralel gelişme gösteriyor. Özellikle Yunanistan’da oynan maçlarda cehennem olacağı kesin TOP 16 için büyük kaygı taşımayan Olympiacos Final Four için adını şimdiden rezerve etmiş durumda.

 

Real Madrid

Büyük beklentiler içinde olan Real Madrid özellikle Messina’dan büyük başarılar bekliyor. Bunlar eğer bu sezonda gerçeğe dönüşmezse tehlike çanları takım içinde çalmaya başlayacaktır. Yapılan yatırımların sonuçlarının en fazla beklendiği sezon şüphesiz bu sezon olacaktır. Her ne kadar grup maçlarında sürükleyici bir performans çizmese de Madrid ekibi TOP 16 ve sonrası kendi kaderini çizmeye başlayacak. Uzun rotasyonu olağanın daha üzerinde kalitede olan Real Madrid’in özellikle kısa oyuncularda ve gardlarda önümüzdeki maçlarda sıkıntı yaşaması muhtemel. Messina’nın takımlarına garda yüklenen görev daha önceleri karşımıza çok sık karşımıza çıktı bundan dolayı bu pozisyondaki sıkıntı takım için şampiyonluk hatta Final Four hedefine bir nebzede olsun balta vuruyor.

 

 

Montepaschi Siena

Pianigiani ve öğrencileri kolektif basketbolun ve savunma ile nelerin başarılabileceğinin belki de uzun zamandır en iyi örneklerinden birini yansıtıyor. Geçen sezondan devam eden Kaukenas – Lavrinovic A.Ş. ile büyük isimler olmasa da büyük sonuçların nasıl alınabileceğinin dersini veriyor. Adı yine şampiyonluk için en üstte geçmese bile şampiyon olacak takımın kesinlikle geçmesi gereken bir takım olacağı bir gerçek.

 

 

Regal Barcelona

Son şampiyon grubunu her ne kadar 3. olarak bitirse de yine Final Four’un ve şampiyonluğun en önemli adayı olan Barcelona TOP 16’da vites yükselterek kendisinden bekleneni daha fazla vermek için salona çıkacak. Navarro-Rubio-Lakovic gibi en güçlü gard kombinasyonuna sahip olan Barcelona bu avantajını maksimum seviyede kullanmak için her şeyi yapacaktır. Pota altını Perovic ile sağlamlaştıran Pascual’ın ekibi kağıt üzerinde şampiyonluğun en ciddiye alınması gereken önemli favorilerinin başında geliyor.

 

 

Panathinaikos

Barcelona’ya geçen sezon emanet ettiği şampiyonluğu geri almak için mücadele eden Panathinaikos, Diamantidis’in göz kamaştıran performansıyla yoluna emin adımlarla ilerliyor. Grup maçları sonrası liderlikle kapatılan sezon Panathinaikos için umut verici oldu. Obradovic’in artık aldığı nefes kadar tanıdığı takımın en büyük avantajı beklide böyle kurt bir hoca ile çalışmasıdır. Tıpkı Barcelona gibi Final Four için şüphesiz en ciddi aday olan Panathinaikos’un bu yolda kolay veya zorluk derecesini TOP 16 grupları belirleyecek. Şampiyonluk için adı yüksek sesle anılsa da işi yine de hiç kolay olmayacak. Pota altı rotasyonunun daha zor maçlarda nasıl bir verim vereceği ise akıllarda oluşan en büyük soru işareti.

 

 

 

Fenerbahçe Ülker

Tanjevic sonrası yeni bir sayfa açan Fenerbahçe Spahija ile ilk ciddi sınavını oldukça başarıyla geçti. Özellikle Barcelona gibi bir takımı deplasmanda yenip grupta onun üstünde yer alması ciddiye alınması gereken bir takım olduğunun mesajıydı. Kendi denginde olan her takımı geçebilecek düzeyde olan Fenerbahçe’nin en ciddi handikabı TOP 16 sonrasındaki aşamada yeterli tecrübeye sahip olmaması diyebiliriz. TOP 16 ve sonrasını belirleyecek en önemli durum gruplardaki rakiplerin güç dengesi olacaktır, şanslı bir kura Fenerbahçe’ye tarihindeki ilk Final Four heyecanını bile yaşatabilir. TOP 16’dan ilk iki sırayı alıp ilk 8’e kalmak bile azımsanmayacak bir başarı olarak kabul edilebilir.

 

Efes Pilsen

Türk basketbolunun en önemli ismi olan Efes Pilsen geçtiğimiz yıllardaki vasat görüntüsünden kurtulmak için bu sezon biraz daha büyük ve farklı adımlar attı. Perasovic ile birlikte yaşanan değişim çoğu kişiye göre farklı algılanıp yorumlandı. Kimisi geçiş aşaması kimisi de başarısızlığın devamı olarak adlandırdı bu zamana kadar geçen durumu. Vujcic gibi üst düzey bir pivotla sezona giren Efes Pilsen Rakocevic gibi bir yıldızı da kadrosunda tutarak kağıt üzerinde korku yaratan bir takım imajı çizdi. Özellikle fantastik bir iç saha performansı sunan takım deplasmanda aynı istikrarı sergileyemedi. Takım içinde gardlardan Wisniewski’nin performansı çok tartışılırken onun açığını Kerem Tunçeri kapatmaya çalıştı. Kaliteli isimlerle bezenmiş kadro kağıt üzerinde iyi olsa da çok umut verici vaatlerde bulunmak şu an için çok erken potansiyel olarak bakarsak Final Four bile gelebilir ancak TOP 16’dan eve dönmekte pek şaşırtıcı olmaz. Hem takım içi uyum hem de rakip şansı Efes Pilsen için belki de eski günlerin dönüşü olacaktır.

 

Önder Akcollu

SİHRİN GERÇEK SAHİBİ

 

Süperman’in yanındayken, insanın en iyi yaptığı işe odaklanması her zamankinden daha kolay olmalı…

Toronto macerası istediği gibi geçmeyen Hidayet, ülkemizde düzenlenen Dünya Şampiyonası’ndan sonra Phoenix Suns’ın yolunu tuttu. Havasına, suyuna, oyun tarzına alışamadığı Toronto Raptors’ta bir önceki sezon Magic’i finale çıkaran oyuncudan çok uzak bir performans sergilemesinde ne kadar suçluydu bu da tartışılır tabii. Magic’te olduğu gibi topu eline alıp hücumu yönlendiremediği için oyuna katkısının düşmesinin yanında, Dwight Howard’dan çok daha farklı bir oyuncu olan Chris Bosh ile oynamaya alışamaması ve takımın saha içi komutanı olduğu Magic’tekinin aksine Raptors’ta bir şutör performansı göstermesinin beklenmesi Hidayet’in kötü performansını açıklamada kullanılabilecek mazeretler olarak sıralanabilir.

 

Raptors kariyerindeki en iyi maçını çıkarıp 26 sayı 11 ribaund ile oynadığı bir maçtan sonra da top elinde olduğunda daha iyi olduğunu söylemesi de Raptors’ta Hido’nun oyun yapısına neyin ters olduğunu anlatmaya yetecektir. (Youtube’da bu röportajın videosu uzun süre ilgi gördü, hatta adına fan club bile açıldı ama bunun sebebi Hidayet’in top isteği değil, röportajda kullandığı “ball” lafının Amerika’da çok daha farklı anlamlarda kullanılması. Her neyse…)

 

2010 Offseason’ında Amare Stoudamire’ı kaybeden Phoenix, Hidayet’i Toronto’dan kurtaran takım olacaktı. Barbosa ve Dwayne Jones karşılığında Phoenix Suns’a geçen Hido, Raptors kariyerini pek de tahmin edildiği gibi noktalayamıyordu.

 

Burada Suns yönetiminin Hido tercihi de bir tartışma konusu. Raptors’ta topu elinde istediğini belirten, topsuz oyunda etkili olamadığı bariz bir şekilde belli olan bir oyuncuyu, Steve Nash’in yanına koyduğunuzda iki saksıdan birinin kırılacağı gün gibi ortadaydı. Kırılan ne yazık ki Hidayet oldu. Sezon başında power forward olarak denen Hidayet, Amare Stoudamire’ın boşluğunu doldurmaktan çok çok uzaktı. Bunun yanında Hakim Warrick’in de gösterdiği performans ile benchten gelip Hidayet’in dakikalarını çalması, kısa forvet pozisyonuna çekilen Hidayet’in burada da etkili olamayıp yerini Grant Hill – Jared Dudley ikilisine kaptırması Suns günlerinin de sancılı geçmesinin en büyük sebebiydi. Bir buçuk sezon önce final oynayan takımın saha içi kaptanıyken, şimdi kontratı alıp yatan bir oyuncu gözüyle bakılıyordu. Hidayet’i bu durumdan kurtaran da eski takımı oldu.

 

2010 yazında free agent piyasasını karıştıran bir hamle ile Lebron James – Dwayne Wade – Chris Bosh üçlüsünü bir takımda toplayan Miami ve Big Three ile Boston Doğu’yu domine edecek gibi gözüküyordu. Hido gittikten sonra her geçen gün performansı daha da düşen Lewis ve Carter’ın varlığında etkinliği azalan Dwight Howard ile Magic’in bu ikiliye rakip olması oldukça zor gözüküyordu. Howard’ın homurdanmaları mı yoksa Shaq gibi onu da kaybetme korkusu mu bilinmez Orlando GM’i Otis Smith’i sezonun en çok ses getiren hareketlerinden birini yapmaya itti. Arenas, Jason Richardson ve Hidayet’i kadroya katan Magic bunun karşılığında Lewis, Gortat, Pietrus ve Carter’ı yolluyordu.

 

Burada akla gelen ilk soru şu olmalı: İki sene önceden bu yana ne değişti? Finale çıkmanın vermiş olduğu gaz ile Carter’ı kadroya katarken takımın yönetmenini yolladılar. Bunda kontrattan çok yeni yapılan salonu doldurmak istemenin de bir etkisinin olduğunu düşünüyorum. (O dönem) Carter ile Hidayet’i bire bir alıp karşılaştırdığımızda Carter elbette ağır basacaktır, ama şunu gördük ki Carter’ın Magic’e yaptığı katkı Hidayet’in yaptığı katkının yakınına bile yaklaşamadı. NBA Finalinin tekrarlayamamakla sonuçlanan bir buçuk yıl önceki hamleyi düzeltmek için hala şansları varken bunu kullanmak akıllıcaydı. Howard hâla ligin en etkili pivotu, bunun yanında ceza şutlarını atmakta ligin elle tutulur oyuncularından Richardson ve gününde olduğunda takımı tek başına sürükleyebilecek Arenas da artık takımda olduğunu gözden kaçırmamak gerekiyor tabii ki.

 

Hido zamanında ki Orlando hücumlarına bakarsak; hücumlar genellikle şu biçimde şekilleniyordu.

-Hido topu hücumda alır,en iyi yaptığı şey olan topu pota altındaki D. Howard’a indirir. Howard hücumu bitirir.
-Hido topu alır,pota altına doğru dribbling yapar,kendini savunan adamı geçebilirse ve Howard’ı tutan uzun yardıma gelmezse Hido sayıyı yapar. Yardıma gelirse zorlama bir şut veya pas ile Howard’ı bulur, Howard’da en iyi yaptığı işi yapıp potayı sallar.

-Hido pota altına doğru dribbling yapar. Hido’yu tutan oyuncu iyi savunma yapar ve atışa izin vermezse en boştaki dış oyuncuya topu çıkarır. Oyuncu topu potaya yollar. Hücumu bitirir.

Tüm hücumdaki olaylar bu şekilde gelişirdi. Hido oyunu okur ve ne yapması gerektiğine karar verirdi. Öyle ki son çeyreklerde inisiyatif alıp oyunu yönlendirmesi ile Mr. Forth Quarter lakabını kazanmıştı.
İşin savunma kısmına gelirsek; Orlando’dan ayrıldığından beri Hido savunma yapmıyor, adamını rahat geçiriyor ve yardıma gelemiyor diye herkes şikayetçi. Ama şu gözden kaçırılıyor: Orlando zamanında playoffta Boston’a karşı Paul Pierce’ ı, Cleveland’a karşı Lebron’ u, Lakers’a karşı Kobe’ yi tutan adam nasıl bu hale geldi? Bunun cevabını bulmak için Magic pota altındaki 12 numaralı insan azmanına bakmak gerekiyor. Hido 2.06 boy ve uzun kolları ile tuttuğu oyuncuya hem dış hem orta mesafeden kolay top kullandırtmayan bir adam fakat yanından içeri doğru rahat oyuncu kaçıran birisi. Bu noktada da Howard devreye giriyor ve Hido’nun tuttuğu adam pota altına kaçarsa Howard’a takılıyordu. Hidayet’ in tuttuğu oyuncu içeri girip Howard ile karşılaşmamak için dış ve orta mesafeden şut atmayı deniyordu. Hidayet’in  bu atışları karşılaması daha kolaydı.

 

Tabii her ne kadar pembe tablolar çizmek istesek de Magic’teki ilk maçları Hido açısından pek de kolay olmadı. Magic forması ile yeniden çıktığı ilk iki maçta Josh Smith ve Dirk Nowitzki ile sık sık karşı karşıya gelip, savunmada sıkıntı yaşasa da, Suns günlerinde 4 numara oynamasının etkisi var mıdır bilinmez bu ikiliye karşı fena iş çıkarmadı. Daha standart bir forvet tipi olan Jefferson ile eşleştiği Spurs maçında Magic forması ile seyretmeye alıştığımız Hidayet’ten örnekler verdi. 25 Aralık’ta yapılan Celtics maçı ise Hidayet’in geri dönüşünü ilan ettiği maç oldu. Oyunda kaldığı süre içerisinde Magic’in Celtics’e 30 sayılık bir fark atmış olması, maçın sadece sekiz sayı fark ile bittiğini de göze alınca Hidayet’in Magic için önemini, bu mesaj niteliği taşıyan maçta görmüş oluyoruz. Sezon başlayalı epey olsa da daha yeni form tutmaya başlayan bir Hido varken Magic ligin en iyi takımlarına bile kafa tutacak seviyede.

 

Hidayet özgüveni ve kondisyonu yerinde olduğunda ligin elit oyuncuları arasında olduğunu Raptors ve Suns maceralarının ardından Magic’te ortaya koyduğu performans ile kanıtladı. Umarız bir buçuk yıl önce yarıda bıraktığı işi bu sezon sonlandırıp Magic ile birbirleri için ne kadar değerli iki parça olduğunu hepimize kanıtlasın.

 

Gökhan Bayezit,

3SAYI dergisinin Ocak 2011 sayısında yayınlanmıştır.

 

Blake Griffin

-Bir yıldız mı doğuyor?

-Griffin’in NBA’de yükselişi!

-Blake Griffin nasıl bir yıldız oyuncuya dönüştü?

 

 

Yeni Bir Yıldız mı doğuyor?

Blake Griffin henüz 22 yaşında olan genç forvet bu formunu devam ettirip kendini NBA’e daha adapte edebilir ve geliştirirse ilerde NBA’in en iyileri arasına girebilir. Şuanda Los Angeles şehrinin Clippers takımında oynayan 2.08 boyunda 114 kilo olan Blake Griffin çok başarılı bir de lise geçmişine sahip zaten. Sizlere konuyu anlatmaya buradan başlayacağım çünkü bu vahşi smaçlarıyla bizi heyecana sokan adam birçok ortalama NBA oyuncusunun kariyerine göre çok daha başarılı geçen çaylak sezonunu henüz bitirdi.

Oklahoma Christian School lisesinde babasının koçluğunda oynayan Blake Griffin, lise kariyerinin 4 senesinde de eyalet şampiyonlukları kazanmıştır.

Oklahoma Sooners Üniversitesinde oynadığı 2 yılda birçok ödül almış ve başarılarla dolu iki yılın ardından NBA 2009 Draftlarında Üniversiteyi bırakıp NBA seçmelerine katılmıştır. Clippers, Blake Griffini 2009 NBA Draftında ilk sıradan seçmiştir bu Ona olan güvenin sonsuz olduğunu göstermiştir.

Ancak ne yazık ki Griffin’in NBA serüveninin başlamasına kısa bir süre kala NBA sezon öncesi maçlarında sol diz kapağı kırılarak sakatlanır ve sezon başlamadan sezonu kapatır. Los Angeles Clippers takımı için büyük bir düş kırıklığı olmuştur. Çünkü bu denli önemli bir sakatlıktan sonra Griffin’in tekrar parkelere nasıl geleceği bilinmiyordu. Onun sakatlığı çok ciddi bir diz kapağı parçalanması idi.

2009-2010 sezonunda maç oynayamadığı için 2010-2011 sezonunda Çaylak sezonunu geçiren Blake Griffin Çaylak sezonunda özellikle alley-oop’ları ile tüm basketbol severleri büyüledi. Hiç beklenmedik bir anda o iri cüssesiyle yaptığı atletik ve sert alley-opp smaçları onun oyunun o görsel güzelliğini arttırdı ve herkesin dikkatini çekti. NBA’deki çaylak sezonu olmasına rağmen NBA ALL-STAR haftasonunun 3 gecesinde de forma giydi. 2011 NBA All-Starınında Los Angeles’ta düzenleniyor olması taraftarlar ve basın tarafından da büyük ilgi görmesine katkı sağladı. Çaylaklar maçında oynadı ve John Wall ile çok güzel bir oyun sonucu çaylaklar maçını kazandı. Cumartesi Günü Slam Dunk yarışmasında arabanın üzerinden atlaması ile ilk yılında smaç şampiyonu oldu ve ilk oynadığı ALL-Star maçında Kobe’nin büyük çabaları ile bu haftasonundan tamamen yüzü gülerek ayrıldı.

Çocukluk Yılları

1989 yılında Oklahoma kentinde doğdu. O sıralarda babası Oklahoma Üniversitesinde bir çeşit yardımcı basketbol antrenörlüğü yapıyordu. Abisi Taylor ve Blake Griffin 1. Sınıftan 8. Sınıfa kadar okula gitmedi. Ülkemizde bu sistem yasak ama Amerika’da serbest olan ev-okulluluk modeli ile evde gerek annesi tarafından gerekse özel hocalar ile lise eğitimim sistemine kadar verilmesi gereken bilgiler çocuklara ailesi tarafından verildi. Bir okula gitmediği için ilk başlarda fazla arkadaş sahibi olamamıştı ancak bu sıralarda gittiği basketbol okullarında iyi arkadaşlıklar kurdu. Griffin’in babasının basketbol ve spor koçluğu gibi işlerle içli dışlı olması onu ver kardeşini basketbolun dışında birçok spora itti. Basketbol dışında çocukluğunda bir dönem beysbol ve Amerikan futbolu da oynamıştır.

Lise Yılları

Blake ve Taylor kardeşler Oklahoma Christian Lisesinde babalarının basketbol baş antrenörlüğü altında okudular. Griffin kardeşler 2003-2004 ve 2004-2005 sezonlarında 2 kez liseler arası eyalet şampiyonluğuna ulaştılar. Lisedeki ilk yılında abisi ile sezonu 29-0 gibi kusursuz bir galibiyet oranıyla noktalayan B. Griffin, gelecek yılda eyalet şampiyonasında 24-2 gibi rekor bir dereceye ulaşmışlardır. Abisi ile oynadığı son lise yılında maç başına 13.6 sayı ortalaması tutturmuştur. Bu dönemde Little All-City All-State takımına seçilmiş abisi de Oklohoma’da yılın oyuncusu seçilmiştir. Sezon sonunda abisi  Üniversite için takımdan ayrılıp Oklahoma Üniversitesi’nin yolunu tutarken;  Blake Griffin’de 2005 yazında Kevin Durant ve Ty Lawson’a karşı  mücadelelerde ter akıtmıştır.

Bir sonraki yılda 21.7  sayı, 12.5 ribaund ve 4.9 asist ile oynayıp Final maçında da Washington lisesini yenerek şampiyonluğa ulaşmış ve MVP ödülünü kazanmıştır. Bu dönemde Oklahoma’da yılın oyuncusu seçilip, Tulsa World Boys All-State First team kadrosuna da seçilmiştir. Oklahoma lisesinin antrenörü onu ilk gördüğü anda gücü fiziği ve yaptığı atletik hareketlerin kombinasyonundan çok etkilendiğini belirtmiştir. Yeni antrenörü onun oyun süresini arttırmış ve gelişimi için ülkenin dört bir yanındaki  basketbol programlarına göndermiştir.

Griffin abisiyle de aynı takımda oynama şanşı için lisedeki son sezonu başlamadan önce abisinin de gittiği  Oklahoma Üniversitesine gitmeye karar vermiştir. Griffin lisedeki son sezonunda ise en iyi sezonunu geçirmiş ve tekrar MVP ödülünü kazanmıştır. Tekrar’dan Oklahoma ve Tulsa yılın oyuncusu, Oklahoma boys all-state first team, Ea Sports all- american second team ve Parade third team all-american listelerine girip hoopscoop’a göre en iyi 13. Lise oyuncusu seçilmiştir.  Ayrıca yine HoopScoop’a göre ülkesinin en iyi  3. Dört numara oyuncusu seçilmiştir. Ek olarak Gatorade Oklahoma oyunculuğu, McDonald’s all-American ve Jordan Brand all-america takımları kadrolarına seçilmiş, Powerade Jam Fest slam dunk yarışmasını kazanmıştır.

Üniversite Kariyeri

Abisi ile aynı takımda oynamak ve doğduğu şehrin takımında oynamak için Griffin Duke ve Kansas gibi ulusal düzeyde çok ciddi basketbol kapasitesi olan üniversitelerin burslarını red etti ve Oklahoma üniversitesinin yolunu tuttu. Blake Griffin çaylak sezonunda Big 12 liginde sayı krallığında 9. Sırada bulunmuş ve 28 dakika süre alarak takımın bel kemiği haline gelmiştir. Ancak aslında ilk yılı birçok talihsizlikle sonuçlanmıştı. Çıktığı bir maçın 5.dakikasında Sol ayak dizinden sakatlanır. Bu sakatlıktan sadece 2 ay sonra yine bir maçta sağ ayak dizinden sakatlanır daha sonra Mart 2008’de kıkırdak ameliyatına girer. Fakat sadece bir hafta sonra parkelere geri döner ve muhteşem performansıyla Big 12 liginde maçlar oynamaya devam eden Blake Griffin o yıl Big 12 Çaylaklar takımına ve Big 12 first-team takımına seçilmiştir. Blake Griffin Üniversitesi Oklahoma’yı NCAA şampiyonu yapmak ve fiziksel olarak daha iyi hale gelmek için 2008 NBA Draftlarına katılmamıştır. Böylece Griffinin üniversite son yıl kariyeri başlamış olur.

Üniversitedeki ikinci yılına yüksek sayı ve ribaund ortalamaları ile başlayan Blake Griffin yine Big 12 liginde birçok ödül kazanmış ve bazı rekorlara imza atmıştır. Özellikle evlerinde Texas Tech Red Raiders takımına karşı attığı 40 sayı 23 ribaund’lık performansı ile Oklahoma Üniversitesinin tarihine adını yazdırmıştır. İkinci sezonundaki ilk 12 maçında üst üste galip gelen Oklahoma parlak bir sezon geçirmektedir. NCAA play-off’larında elenmelerine rağmen Blake Griffin sergilediği güzel oyunla birçok eleştirmen tarafından 2009 Draftlarında ilk sıradan seçileceği konuşulmaya başlamıştır. Bu sezonda toplam 504 ribaund ile bi rekor kırmış ve normal sezonda 30 kez double-doubles yaparak yine NBA gözlemcilerinin dikkatini çekmiştir.

Değerli bir ödül olan Oscar Robertson Trophy ve Üniversite basın dernekleri yılın basketbol oyuncusu ödülünü 71  oyun 66’sını alarak kazanmıştır. Naismith yılın üniversite oyuncusu ödülü kazanmıştır ve yine bu günlerde John Wooden ödülünü almıştır. Bu ödülü Oklahoma Üniversitesinde ilk alan kişi olarak yine Üniversitesinin gururu haline gelmiştir.  Ayrıca birçok haber kanalı tarafından Big 12’nin en iyi oyuncuları arasında gösterilmiştir.

Üniversite İstatistikleri

 

College Year GP GS MIN PPG RPG APG SPG BPG FG% FT% 3P%
Oklahoma 2007–08 33 33 28.4 14.7 9.1 1.8 1.0 .85 .568 .589 .0
Oklahoma 2008–09 35 35 33.3 22.7 14.4 2.3 1.1 1.2 .646 .590 .375
Career 68 68 31.4 18.8 11.8 2.1 1.0 1.05 .618 .589 .300

ve NBA kariyeri

Gençlik yıllarında eline bu topu alan her gencin belki de ortak hayalidir bu; Bir gün NBA’de oynamak ancak bunu yapmak için sadece çok yetenekli olup bir gün oynamaya karar vermek yetmez. Çok sıkı bir disiplinde çalışıp saf, ham yeteneğimizi harmanlamamız gerekmektedir. Bu noktada Blake Griffin gerek lisede gerekse üniversitede aldığı başarılı sonuçlar ve onlarca ödülle 2009 NBA Draftlarının en dikkat çekici oyunları arasına girmiştir.

İlk sıradan Los Angeles Clippers’e draft olduktan sonra Clippers’in yaz ligi takımında oynamış ve MVP seçilmiştir. Onun en büyük özelliği çok yüksekten büyük bir enerji patlamasıyla sert smaçlar yapabilmesi olmuştu.  Ancak, sezon öncesi son maçlarında sert bir smaç sonrası sol diz kapağından sakatlanır ve diz kapağı parçalanır tüm bir sezonu sakatlığı ile çok talihsiz bir şekilde kaçırır 1 numaralı draft. San Francisco’da tedavi gören Blake Griffin gelecek sezonu çaylak sezonu olarak kabul edildi ve NBA’deki ilk basketi de yine bir Alley-oop smaçı olmuştur bu bir nevi sapa sağlam buradayım ayakta mıyım demekti acaba? Bunu takip eden aylarda Aralık, Ocak, Şubat, Mart aylarında ayın çaylağı ödülünü aldı. Onun için en onur verici olay Dwyanne Wade ve Kobe Bryant gibi saygı değer all-star oyuncular tarafından çaylak kampında “olağanüstü” olarak nitelendirilmesi olmuştu. Ayrıca LeBron James’te Blake Griffin için “O ligin en patlayıcı oyuncusu demiştir.”  Bu sezon Martin Luther King gününde 47 sayı atarak kendi sayı rekorunu kırmıştır. Ayrıca bu sezon ard arda 27 kez double-doubles yaptı. Birçok maçta Clippers’i sırtladı. Oyununun estetik yani ve sert smaçları ile sıradan bir maçı bile biz NBA severlere izlenir yaptı. Onun bir özelliği de hiç akıl almadık yerden beklenmedik bir zamanda alley-oop yapabilmesiydi. Bu yazıyı yazdığımız sıralarda NBA normal sezon ödülleri henüz açıklanmadı ancak en büyük çaylak oyuncu adayıdır şuanda kendisi. Ancak bu sezon takımı Clippers’ta işler yerinde gitmedi ve sezonu iyi bir yerde kapatmadılar. Gelecek sezon bu yılın draftından da gelecek iyi bir isimle gelecek yıllarda büyük bir çıkış yapması bekleniyor Clippers’ın.

Burada sadece bu oyuncunun kötü geçen bir Clippers sezonundaki başarılarını sizlerle paylaştık; bakalım gelecek yıllarda bizi neler bekliyor “kötü  bir sakatlık daha mı?, başarılarla dolu bir yaşam mı?”

Enteresan bir bilgi: Blake Griffin göründüğü aksine bir beyaz NBA basketbolcusu değildir. NBA smaç şampiyonasında kazanan ilk beyazda değildir çünkü bir yanı Afrikalıdır. Yani Afrikan-Amerikan bir melezmiş. İlk zamanlarda bende çok şaşırmış bir beyazın bu denli oyun oynamasına çok şaşırmıştım ama kan çekiyormuş demek illa siyah olmaya gerek yokmuş:)

Burakhan Varol

Genç Banvitliler Final Four’un Heyecanını Yaşıyor

Türkiye Basketbol Ligleri’nde bu yıl kendi sahasında hiç maç kaybetmeyen tek takım olan, aynı zamanda TB2L’de 1398 sayı ile en az sayı yiyen takım ünvanlarını elinde bulunduran Genç Banvitliler, play-off serilerinde aldığı sonuçlar sonrasında Final-Four’a yükselerek yine adından söz ettirdi.

 

Genç Banvitliler TB2L’de yer aldığı 12 takımlı A grubunu, 22 maçta 19 galibiyet, 3 mağlubiyetle tamamladı. Bu sonuçlarla normal sezonda grubunu lider olarak tamamlayan yeşil-turunculu ekip, play-off serilerinde önce B grubu 8.’si Akhisarı 2-1, sonra da 4.’sü olan Gaziantep BŞB’yi ise 2-0’lık sonuçlarla geçerek Final Four’a adını yazdırdı.

 

Genç Banvitliler’in bu başarısı sonrasında bir değerlendirmede bulunan Başkan Özkan Kılıç; “ Bu takım Beko Basketbol Ligi’nde mücadele eden A takımımıza oyuncu yetiştirmek amacıyla kurulmuştu. Bu sezonki kadrosu 1 yabancı oyuncusu hariç, diğer oyuncularının tamamı kendi bünyesinden oluşan Genç Banvitliler’in yaş ortalaması da 20,6 idi. Çok başarılı bir sezon geçirerek normal sezonu lider tamamladılar. Takımımız aynı başarısını play-off serilerindeki maçlarda da devam ettirdi. Bu başarılarından dolayı teknik ve idari ekip ile tüm oyuncularımı kutluyorum.

Şimdi 2. Lig’de sadece 4 takım kaldı ve sıra geldi Final-Four maçlarına. Oynayacak oldukları bu önemli maçlar sonucunda müzemize neden ikinci bir TB2L Şampiyonluğu Kupası da Genç Banvitliler getirmesin? diye düşünüyoruz. Bunun yanında kamuoyunda daha Final-Four maçları oynanmadan takımımız için, Beko Basketbol Ligi’ne çıkıp çıkmama yönünde yoğun bir şekilde spekülasyonlar yapıldığını görüyoruz. Hatta “ 1. Lig’e çıkmazlar ”, “ çıkarsa ne olacak ”, “ buraya kadar geldiler yeter ” gibi dedikodular kulağımıza geliyor. Fakat ne bizler ne de oyuncularımız bunlara değil işimize bakıyoruz. Önümüzde oynayacağımız daha 6 maçımız var ve bu işi manipüle eden bir takım kişi ya da kesime en güzel cevabı Genç Banvitlilerin oyun alanında vereceğine yürekten inanıyoruz. Sporcularımızın ve teknik-idari ekibimizin bu başarıyı yakalayacak yeterli donanıma ve heyecana sahip olduklarını düşünmekteyiz.

Son olarak; Genç Banvitliler’den Türkiye’de henüz emsali olmayan bir ilki (Türkiye Basketbol 1. Ligi’ne kendi bünyesindeki 2 takımıyla birlikte yükselmeyi başaran) gerçekleştirmelerini sabırsızlıkla bekliyor ve umuyorum. Amacımız Final Four’da da başarılı maçlar oynayıp Beko Basketbol Ligi’ne çıkmak, hatta sıralamayı 1. olarak tamamlayıp, Bandırma’ya şampiyonluk kupasıyla dönmek olacaktır. ” şeklinde konuştu.

 

29 Nisan – 8 Mayıs 2011 tarihleri arasında oynanacak TB2L Final-Four programı ise şu şekilde:

 

İSTANBUL – Abdi İpekçi Spor Salonu
29 Nisan Cuma
Genç Banvitliler – Hacettepe Üniversitesi
Selçuk Üniversitesi – Kepez Belediye
30 Nisan Cumartesi
Kepez Belediyesi – Genç Banvitliler
Hacettepe Üniversitesi – Selçuk Üniversitesi
1 Mayıs Pazar
Genç Banvitliler – Selçuk Üniversitesi
Kepez Belediyesi – Hacettepe Üniversitesi

 

ESKİŞEHİR – Anadolu Üniversitesi Spor Salonu
06 Mayıs Cuma
Hacettepe Üniversitesi – Genç Banvitliler
Kepez Belediyesi – Selçuk Üniversitesi
7 Mayıs Cumartesi
Genç Banvitliler – Kepez Belediye
Selçuk Üniversitesi – Hacettepe Üniversitesi
8 Mayıs Pazar
Selçuk Üniversitesi – Genç Banvitliler
Hacettepe Üniversitesi – Kepez Belediye

 

 

Takasın Boston Celtics Ayağı

Bir önceki yazımızda Boston-Oklahoma takasını Thunder tarafından incelemiştik. Şimdi Boston tarafına bakalım. Thunder yazısını da sitemizden bulabilirsiniz.

 

LeBron’un Cleveland’dan ayrılmasının etkileri tüm NBA üzerinde hala devam ediyor. Carmelo’nun takasını istemesi, Utah’ın Derron Williams’la sözleşme yenileyemeyeceğini düşünüp takas etmesi LeBron’un takım değiştirmesinin hem oyuncular hem de takım yöneticileri üzerindeki etkisinin göstergesi. Boston Celtics’de takas sezonunun sonundaki galeyana katılıp, bu örneklerden etkilenerek sezon sonunda sözleşmesi bitecek olan Kendrick Perkins’i takas etti. Takım’ın yıldızları özellikle yaşlı 3 ‘lü bu takastan son derece mutsuz.

 

Nate Robinson’la Kendrick Perkins , 1. tur Draft hakkı Jeff Green ve Nenad Krstic karşılığında Oklahoma’ya gönderildi.

 

Nate Robinson takım oyuncusu olmayı başaramamasından dolayı ilk beşte point guard pozisyonunu emanet etmek isteyeceğiniz türden bir oyuncu değil. Ancak sahada enerjiyle oynuyor ve kenardan direkt skora katkı yapabilecek bir isim. Bench oyuncusu olarak değerli bir oyuncu ancak onun sorunu kafasında ve bazı maçlarda takıma yarardan çok zarar veriyor.

 

Robinson’un takas edilmesinin nedeni Delonte West’in iyileşmesi. Ancak Delonte West’de kafasındaki sorunlar nedeniyle potansiyelini yansıtamayan oyunculardan. Yine de playoff havasında konsantre olup takıma iyi katkılar verebileceğini düşünüyorum. İyi bir savunmacı, Celtics kadrosunda süre almak için birinci etkende bu zaten. Takımı oynatma konusunda ilerleme kaydeden ve şut sokabilen bir oyuncu.

 

Playofflarda hava oldukça farklıdır. Takımlar birbirleriyle 7 ila 4 arası maç yapacakları için özel olarak hazırlanırlar. Rondo sahadayken onu boş bırakan ve bu şekilde savunma yapmaya alışan takımlar Delonte West oyuna girdiğinde onu birazcık bile riske ettikleri anda cezayı yiyeceklerdir. Eğer West kendisini basketbola verirse Robinson’un yokluğu hiç aranmayacaktır çünkü Carlos Arroyo ile de sözleşme imzalayarak Boston 1 numarada yedek sayısını 2 ye çıkardı.

 

Kendrick Perkins ise şu anki kadro yapısında yeri çok zor doldurulacak bir oyuncu. Orlando Boston’u zorlayabilecek bir takım değildi. Her ne kadar 2009’da Perkins sahadayken Orlando Boston’u elemiş olsa da Kevin Garnett’in yokluğunu çok büyük bir etkendi. Şu an hala Boston takımının en önemli parçası Kevin Garnett. Boston Orlando karşısında zorlanmıyor çünkü Perkins Howard’ı birebir savunabiliyordu. Hücumunun temeli topu Howard’a indirip gelecek ikili sıkıştırma ve yardımları sonucu oluşan boş adamı bulmak olan Orlando’nun sistemini Perkins tek başına çökertebiliyordu. Dwight Howard bu yıl hücumunu oldukça ilerletmiş ve pota altında ayak hareketleriyle savunması geçebilecek duruma gelmiş olsa bile Perkins onu en azından yavaşlatabilirdi.

 

Perkins’in gidişi genel olarak pota altı savunmasını da tabi ki kötü etkiledi. Zaman zaman aşırıyı kaçan derecede sert bir oyuncu olan Perkins içeriye girmeye cesaret edenlere sayıyı durduramasa bile gereken cevabı veriyordu. İçerideki sert Perkins’le karşılaşmamak için Boston maçlarında bazı korkak dövüşen oyuncular içeri dalmaya cesaret edemiyordu. Boston bu silahını kaybetti. Kevin Garnett rakipleriyle çok fazla sert temasa girmek istemeyecektir. Vücudunun yıllarca taşıdığı yük ve geçirdiği sakatlıklardan sonra kendisini birazcıkta olsa sakınması hem onun hem de takımının daha fazla yararına olacaktır.

 

Perkins’in gidişi bir başka olası eşleşme olan Lakers finalinde de Boston’un şansını düşürdü. Gasol ve Bynum ikilisi sahada ikiz kuleler gibi dikilerek rakiplerine büyük sorun çıkartıyorlar. Andrew Bynum daha az skor seçeneği olan bir takımda rahatlıksa 20 sayı ortalama tutturabilecek bir oyuncu ve sağlıklı bir Bynum’la Lakers diğer takımlardan daha önde oluyor. Sayı atmayı NBA tarihinde en çok sayı atmış adamdan öğreniyor. Karem Abdul-Jabbar’ın özel koçluğunu yaptığı Bynum 2.13 boyunda 130 kiloluk çok uzun kollara sahip dev bir cüsse. Bynum-Gasol ikilisini en iyi savunabilecek oyuncular Garnett-Perkins iken bu ikili bozuldu.

 

Bu yazdıklarımızı Danny Ainge’de tabiki de biliyor ve görüyor. Jeff Green’i getirmesi takımın geleceği için bir yatırımdı ve şimdiyi çöpe atmışta değiller. Rondo’nun 86 doğumlu olduğunu unutmayalım.

 

Danny Ainge bu takası yaparken sakatlıktan dönecek Shaq ve Jermaine O’neal’ı düşünüyordu. Boston’a katılmasıyla birlikte Shaq savunmaya daha fazla önem vermeye başladı. Hala bu ligdeki herkesten daha büyük ve daha güçlü… Ancak yaşlanan ayakları, pota altı hareketlerine sahip olan ‘yeni Dwight Howard’ı durdurmaya çalışırken ona güçlük çıkartabilir. Howard Shaq’tan bi anlık kurtulabildiği pozisyonlarında çabuk ayaklarıyla potaya daha çabuk ulaşıp Shaq’ın kendisine yetişmesine izin vermeyecektir. Aynı şeyi Bynum içinde söyleyebiliriz.

 

Jermaine O’neal ise çok ağır sakatlıklar geçirmiş bir oyuncu ve eski günlerini neredeyse mumla aratıyor. Onunda dizleri peynire dönmüş durumda ve ayakları yavaşladı. Ancak Jermaine savunma yapmayı bilen ve iyi savunma yapan bir oyuncu. Kısacası Perkins’in gidişinin ne kadar büyük bir kayıp olacağını Jermaine ve Shaq’ın ne kadar sağlıklı olacağı belirleyecek.

 

Gelen oyunculardan Nenad Kristic sahada olduğunda bazı savunma dezavantajları yaratacaklardır. Boston takım halinde savunma yapan bir takım ancak oyuncuların rakiplerine birebirde en azından geçilmemesi bekleniyor. Bu bağlamda Krstic sahadayken savunmada bazı sorunlar yaşanacaktır. Krstic’in artısı skor üretebilen bir oyuncu olması. Sırtı dönük etkili bir oyunu olmasa da Krstic şut sokabilen bir oyuncu. Rondo’nun saha görüşü ve Allen-Pierce-Garnett üçlüsünün hücum tehditleri Krstic için bol bol boş pozisyon demek.

 

Jeff Green iki yıldır Oklahoma’da kendisini üvey evlat gibi hissediyordu. Westbrook’un yükselişi ve Durant’in ligin en iyi birkaç oyuncusundan birisine dönüşmesi Green’in iyice geri plana atılmasına neden oldu. Kadro yapısı nedeniyle 4 numaraya sıkışıp kalan Green’den tam fayda alınamıyordu.

 

Bu takasta Jeff Green fazla küçümseniyor ki bu bence büyük bir hata. Green hem içeriden atabilen ve iyi atabilen bir oyuncu. Güçlü bir fiziği var. Ribaund alabilen ve savunma yapacak hem fiziksel özelliklere hem de isteğe sahip bir oyuncu. Green’in takıma katılması Boston’un yedek kadrosunda son derece güçlendiriyor. Bu ligde neredeyse her takımda ilk beş başlayacak bir oyuncuyu kenar oyuncuları sahadayken kullanabilecek olan Boston aynı zamanda Green’in varlığıyla farklı kadro varyasyonlarına da gidebilir. Garnett 5 Green 4 numarada skor potansiyeli güçlü bir 5 sahaya koyabilecekleri savunmada çok büyük sıkıntı yaşamayacaklardır. Tabii Howard ya da Gasol-Bynum ikilisinin sahada olmadığı anları düşünürsek.

 

Aynı zamanda 2012 sonunda Garnett ve Allen’ın sözleşmesinin bitecek olması Green ve Rondo’yu elinde bulunduran Boston için yeniden yapılanmanın zor olmayacağı anlamına geliyor.

 

 

Her iki yazımda da Perkins’i fazla övdüğümü düşünebilirsiniz. Birincisi Perkins bir pivot. Point guard ile birlikte oyuncu bulması en zor bölge ve ligdeki şu anki guard bolluğunu düşünürsek en sıkıntı çekilen bölge pivot pozisyonu. İkinci olarak Perkins çok iyi bir savunmacı ve savunma yapmayı seviyor. Başarının temelinin savunmadan geçtiğine defalarca tanık olduk ve Perkins bu yüzden de önemli bir oyuncu. Üçüncü olarak Perkins neler yapıp neleri yapamayacağını öğrenmiş bir oyuncu. Sahada kendisinden ne istendiğini biliyor ve bunu vermek için çabalıyor. Son olarak Perkins iyi bir takım arkadaşı. Takımda sorun çıkaracak türden bir oyuncu değil.

 

Kendrick Perkins bu ligin EN İYİ rol oyuncusu. Bana göre tartışmaya açık bile değil.

 

Sinan Cem Civili – 3SAYI Basketbol Dergisi

Takasın Oklahoma City Thunder Ayağı

Geçtiğimiz ay NBA tarihinin en hareketli takas dönemlerinden birini yaşadık. 20 takımın büyüklü küçüklü takas senaryolarına karıştığı son 4 günde tam 49 oyuncu yer değiştirdi. Takasların üzerinden 1 ay geçti sakatlar oynamaya başladı, oyuncular sistemlere alışıyor ve ligin dengelerini yerinden oynatan bu takas döneminde ses getiren takasların takımlara uzun ve kısa vadede neler katabileceğine bakacağız.

Oklahoma City Thunder:

Takas döneminin son gününde gerçekleşen bu takas basketbol kamuoyunu şaşırtan birkaç takastan birisiydi. Benim sezon başında şampiyonluğun en büyük adayı olarak gördüğüm ve sezon ilerledikçe bunu göz ününe seren Boston Celtics beklenmedik bir şekilde pivot Kendrick Perkins ve guard Nate Robinson’u , forvet Jeff Green pivot Nenad Krstic ve ilk tur hakkı karşılığında Oklahoma’ya gönderdi.

Takasın gerçekleşmesinin nedeni Boston’un sezon sonunda Perkins’i takımda tutmak için gerekli parayı verebilecek finansal imkânlarının olmamasıydı ve oyuncuyu hiç uğruna kaybetmek istemediler. Bu haberi duyanlar oldukça şaşırdı çünkü 3 yıldızının üst düzey oynayabilecek 2 en fazla 3 yılı kalmış gibi gözükürken ve bu yıl şampiyonluğa doğru giderken yara aldılar. Shaq ve Jermaine O’Neal’in sağlık durumu ve performansı bu takası çok akıllı bir hamle olarak adlandırmamıza, onlardan verim alınamaması durumunda ise Danny Ainge takımı şampiyonluktan etti dememize yol açabilir. Takasın Boston tarafını bir sonraki yazımızda ayrıntılı olarak inceleyeceğiz. Şimdi Oklahoma’dan bakınca işler nasıl görünüyor ona bakalım.

Geçen yıl Lakers’a playoffta kök söktüren Thunder’da bu yıl işler çok da iyi gözükmüyordu. İşler iyi gözükmüyordu çünkü bu takımın lig liderliğini zorlaması bekleniyordu. Saha içinde hücumda akıcı bir oyun sergileyemeyen, topu gerektiği gibi dolaştıramayan ve savunmada geçen yılki etkinliği gösteremeyen bir görüntü sergiliyorlar. Ufak bir ihtimalde olsa sezon öncesi acaba finale çıkabilirler mi düşüncesi kafalardaydı. Bu yüzden şu anki derecelerine rağmen Thunder beklenenin altında diyorum.

Ancak Kendrick Perkins’in takıma katılması her şeyi değiştiriyor. Perkins bu ligde Andrew Bynum ve Dwight Howard dahil her uzunun arkasında durabilecek ve onları yardım almadan savunabilecek bir isim. Bogut, Howard, Bynum ve Duncan’la birlikte ligin en iyi 5 savunmacı uzunundan birisi. Onun takıma katılmasıyla Thunder savunma rotasyonunu değiştirebilecektir. Yazının çok kafa karıştırıcı olmaması adına önce savunma açısından sonra hücum açısından bu takasın takıma ne getireceğine bakacağız. Ama hepsinden önce takımdan gidenler neler götürmüş onlara bakalım.

Nenad Krstic boyu uzun olan ancak uzun özelliklerine sahip olmayan bir isim.Sadece orta mesafe atabilen ve ribaundlara ve savunmaya ekstra katkı yapamayan Krstic çok da fazla aranmayacaktır. Çünkü her fırsatta söylediğim gibi Serge Ibaka’nın hücum potansiyeli bilinenden çok daha fazla.

Takımın 3. skoreri Jeff Green’de takımdan gönderildi. Green’in er ya da geç takımdan ayrılması bekleniyordu. Çünkü daha önce de denenen Durant 2 – Green 3 numara dizilişi yeterli efektifliği sağlayamıyordu. Green 4 numara da iken rakiplerine oranla bazı avantajlara sahipti ancak onun yarattığı dezavantajları kapatacak bir pivotlarının olmaması, 4 kısalı bu beşin playofflarun ileri turları için yeterli olmadığını gösteriyordu. Jeff Green kolay kolay vazgeçilecek bir oyuncu değil ancak mevcut durumda gönderilmesi en mantıklı isimdi. James Harden’ın da gönderilmesi düşünülebilirdi ancak Harden henüz beklenen zıplamayı gerçekleştirememiş bir oyuncu. Takas değeri henüz yüksek değil bu yüzden bana göre Oklahoma en mantıklı hamleyi yaptı.

Green’in gitmesi Ibaka’nın 4 numarada daha fazla zaman geçirmesi demek. Aslında 4 numara olan Ibaka mecburiyetten 5 numarada oynuyordu. Geçtiğimiz günlerde 8 blok yapan Ibaka ile yanında Perkins son derece korkutucu bir pota altı oluşturuyor. Pota altında bu ikili olduğunda Thunder kısaları daha dışarıda daha baskılı savunma yapabilir. Rakibin şutu çok zayıf olan oyuncularını riske edebilir. Çünkü içeriye oyuncu kaçırdıklarında arklarında güvenebilecekleri iki koca oğlan, pota altına dalmaya cesaret edenlere tokat atmak için hazır bekliyor olacak. En büyük silahı Kobe değil, Odom-Gasol-Bynum’dan oluşan pota altı olan Lakers’a karşı da ekstra bir önlem.

Hücum yönünden bakıldığında ise Green’in katkısından yoksun olacaklar ancak bu Harden’ın alacağı sürelerin artması demek. Krstic orta mesafe sokabilen bir uzundu, Ibaka’da orta mesafeden şut atabilen bir isim. Bilekleri yumuşak ama şutu üzerinde henüz çok çalışmış değil. Krstic’in ayarında bir şutör kesinlikle değil. Genel olarak bakıldığında Thunder’ın hala sırtı dönük oynayabilen bir uzunu yok. Gelecek sezon Ibaka’nın sırtı dönük oyununu geliştireceğini düşünüyorum ve bu genç kadro, 2-3 yıl sonra Ibaka beklediğim gibi gelişirse, şampiyonluk adayları arasında başı çekicektir.

Bu sezon için konuşmak gerekirse Perkins takviyesiyle Thunder kağıt üstünde sınıf atladı. Spurs ve Lakers haricinde diğer takımlar karşısında Thunder’ı mutlak favori görüyorum. Dallas’ı küçümsememek gerekir ancak onlar her yıl bir şekilde hayal kırıklığı yaşatmayı başarıyorlar. Lakers ve Spurs’e kök söktüreceğini düşündüğüm Thunder’ın finale çıkması beni çok da şaşırtmaz.

Sinan Cem Civili – 3SAYI Basketbol Dergisi

 

Banvit Juan Dixon’la Anlaştı

Banvit Basketbol Kulübü, Amerikalı oyuncusu Antonio Graves’in sakatlanarak sezonu kapatmasının ardından başladığı kısa oyuncu arayışlarına Juan Dixon’la anlaşarak son verdi.

1978 doğumlu tecrübeli oyuncu Amerikan Kolej Ligi şampiyonluğu yaşadığı Maryland College’den mezun olduktan sonra NBA’de sırasıyla Washington Wizards, Portland Trail Blazers, Toronto Raptors ve Detroit Pistons takımlarında forma giydi. Juan Dixon, NBA kariyeri boyunca toplam 436 maçta 8.4 sayı,1.9 ribaunt ve 1.8 asist ortalamalarını tutturdu.

2009-2010 sezonunda Yunanistan’ın Aris takımıyla anlaşan Dixon, İspanya’da  Unicaja Malaga takımıyla sürdürdüğü Avrupa kariyerine bundan sonra Beko Basketbol Liginde Banvit BK forması altında devam edecek.

Banvit BK Genel Menajeri Turgay Çataloluk, Acıbadem Bursa Hastanesi’nde sağlık kontrolleri tamamlandıktan sonra sezon sonuna kadar  resmi sözleşmeye imza atan sporcunun transferi ile ilgili olarak;

“Antonio Graves’in sakatlığından ötürü bir süredir 2 numara pozisyonu için oyuncu araştırmamızı sürdürüyorduk. Sezonun bu bölümünde takım kimyamızı bozmadan bize katkı sağlayabilecek kalitede oyuncu bulmak gerçekten zor. Ama Juan Dixon, kariyeri itibariyle bu katkıyı alabileceğimizi düşündüğümüz Avrupa tecrübesi de olan bir oyuncu. Kısa sürede adapte olup normal sezon ve Play-Off maçlarında takımımıza ciddi yardımı olacağını düşünüyorum“ şeklinde konuştu.

4 Kamera ve 1 Maç

Şimdi anlatacağım hikâyede sahada 4 tane kamera olacak, 1. kamera aile kamerası, 2. kamera çocuğun kamerası, 3. kamera sahayı çeken kamera, 4. kamera salonun dışını çeken kamera. Haydi bakalım kameralar kayıtta…

1. kamera aile kamerası;

Çocuğunuz sonunda sahaya çıkıyor. Sizde ailenizle beraber onu desteklemeye gittiniz. Zaten o güne kadar yapılan antrenmanlarda, hazırlık maçlarında diğer aileler ile tanıştınız. Hep beraber “sizin takımın” arkasındaki tribüne oturdunuz. Evet, gördünüz çocuğunuz 4. sırada koşarak geliyor. El sallıyor, alkışlıyorsunuz, tabii o mahcup bir edayla ya size göz kırpıyor ya da yapma ya baba ya da anne gibisinden bir bakış atıyor. Kolay mı ailesi önünde maç oynayacak, ne kadar onur verici bir an onun için.

3. kamera sahayı çeken kamera;

Yeni alınmış ayakkabıların altı ötüyor sahada, arkadaşları ona sataşıyorlar, “sadece ayakkabılar bile 20 sayı atar” diye. Evet, duruşu değişiyor, güveni biraz daha artıyor. Smaç vuramıyor ama turnikeleri o kadar yüksekten bırakıyor ki, sanki smaç vuracak. Isınma hareketlerinden sonra, iyice terliyor, kaçan şutlardan sonra, normalde %100 ile oynarmış gibi bir hava estirerek. Ya ayakkabısının altını siliyor ya da top kayıyormuşçasına ellerine bakıyor.

2. kamera çocuğun kamerası;

Hadi artık, şu ısınma süresi hala bitmedi mi?” diye düşünürken, hakemin düdüğü ve evet ilk 5’ler sahaya davet ediliyor. Daire oldunuz, antrenörünüz soyunma odasında ilk 5’i söylemedi, hepiniz onun gözlerinin içine bakıyorsunuz. İşte senide seçiyor, “karnın mı ağrıdı?”, emin ol birazdan geçecek. Tabii o sırada anne ve babanda tribünde gururlanıyor, ne de olsa oğulları ilk 5’te başlayacak. Sahaya girerken arkadan bir ses “hadi aslanım!”. Babanın sesi, ne yapsın o da en az senin kadar heyecanlı.

3. kamera sahayı çeken kamera;

Bütün enerjinle oynuyorsun, savunma yapıyorsun, işte bir hızlı hücum ve turnikeden sayıyı buluyorsun. Alkışları duyuyorsun, bir kulağın antrenöründe, bir kulağında doğru olmasa da ailende.

Rakip takım oyunu sertleştiriyor ve hakemler oyun sertliğine izin veriyor. O sırada sana da yapılan bir faul çalınmıyor ve baban yerinden kalkıp hakeme bağırıyor. Rakip takımın velilerinden biriside babana.

2. kamera çocuğun kamerası;

Ne oluyor anlamıyorsun, sen aldığın eğitimden dolayı, hakemle hiç konuşmadan yerine dönüyorsun. Rakip takım maçı önde götürürken, birde bakıyorsun ki baban, tribünden antrenörüne bir şeyler söylüyor. Kafandan kaynar sular dökülüyor. Baban hemen antrenörün arkasında ve tavrı iyice sertleşiyor. Oynamaya çalışıyorsun ama zorlanıyorsun. Arka arkaya birkaç pozisyon atışları kaçırınca, antrenörün seni oyundan alırken, baban “oğlum kaçar mı ya onlar?” diye sana serzenişte bulunuyor. Omuzlarının çöktüğünü hissediyorsun.

1.kamera aile kamerası;

Baba hakemin oyunu durdurup, kendisini uyardığa inanamıyordu, o önce kendisine baksın, doğru dürüst düdük çalsın. Tamamen haklıydı, kendisine karışamazdı.

2.kamera sahayı çeken kamera;

Devre olur, takımlar soyunma odasına gider, bir altyapı maçında ortam lig maçlarını aratmayacak şekilde gerilmiştir. İki takımın velileri, birbirlerine hasım olmuşçasına bakışırlar, hakemler gergin, polis bile altyapı maçında tribündeki yerini almıştır. Oyuncular soyunma odasında antrenörlerinin taktiklerini dinlerken, kafalarının bir bölümü de “acaba bizimkiler ne yapıyordur?” gibi düşüncelerle doludur.

 

 

 

 

1. kamera aile kamerası;

Çocuğunun sahaya çıkacağı en yakın yerde bekliyordu. İşte oradaydı. Hemen ona seslendi. Oğlu ona baktı, “hadi aslanım, yeneceğiz onları. Biz sana güveniyoruz” dedi ve tribündeki yerini aldı.

3.kamera çocuğun kamerası;

İkinci yarı için sahaya çıkarken, eski hevesi yoktu. Devreye geride girmişler, antrenörden fırça yemişler ve kendiside beklendiği kadar iyi oynamıyordu. Sahaya adım attı ki, babasının kendisine seslendiğini duydu. İçinden “baba yapma ya” dedi ama yine de ona doğru yaklaştı. Babası ona, “hadi aslanım, yeneceğiz onları. Biz sana güveniyoruz” dedi. Dedi ama sanki onu sadece destekleselerdi, “oğlum önemli değil, siz elinizden geleni yapın, bizim için önemli olan o deseydi”.

4.kamera sahayı çeken kamera;

Maç tekrar başladı ve antrenör onu tekrar ilk 5’te başlattı. İki takımda antrenörlerin ve tribünde ki taraftarların bağırışları ve hakemleri düdüklerinin stresleri altında karşılaşmaya devam ettiler. Maçı sonunda doğal olarak bir takım kaybetti. Kim mi kaybetti? Devam edelim…

2. kamera çocuğun kamerası;

Maçı kaybetmişleri. Hayır ya daha ilk maçlarıydı. Şampiyon olacakları, onlardan daha iyi bir takım yoktu. Başı öne eğik, antrenörün içeri gelip kendilerine bağırması bekliyordu. Tabii aklından bir sürü düşüncelerle, dışarıda bekleyen anne ve babasını üzmüştü, antrenörünün güvenini kırmıştı ve buna benzer düşünceler. Antrenörleri odaya girdi. Hepsine “başlarını yukarı kaldırmalarını” söyledi. Kendiside başını kaldırdı, o an antrenörü ile bakışları kesişti, “aferin” dercesine ona bakıyordu. Antrenörleri çok kısa bir konuşma yaptı, “daha yolun başındaydılar, gösterdikleri mücadeleden dolayı kendilerini tebrik ediyordu ve oyuncuları ile gurur duyuyordu”. Hep beraber ayağa kalktılar elleri birleştirdiler ve 1,2,3 …….. hep beraber gırtlakları yırtılırcasına takımlarının isimlerini haykırdılar. Şimdi düşünceleri değişmişti, kendine güveni yerine gelmiş, kazanmak, kaybetmek bir yana mücadele etmenin antrenörü tarafından çok önemli olduğunu öğrenmişti.

4. kamera salonun dışını çeken kamera;

Oyuncular birer, ikişer sahayı boşaltıyorlardı. Çocuğu çıkan aile ya onu tebrik ediyor ya da teselli ediyordu. Bir aile daha oğullarını bekliyordu, baba biraz sinirli, anne sakin ve şefkatli gözler ile bekliyordu.

1. kamera aile kamerası;

Kendisine kızıyordu ama ne yapsın kontrol edememişti kendini, Oğlu çıksa, bir çıksa ama bir türlü çıkmıyordu işte. Acaba kendisi mi içeri girseydi? Eşine baktığında, sanki bu düşüncesini anlamışçasına “yapma” dedi.

2. kamera çocuğun kamerası;

Her şey düzelmişti, hayır her şey değil. Dışarıda babası vardı, annesi vardı. Bir sınavı daha vardı. Soyunma odasında ki bütün olumlu konuşmalara rağmen, omuzları düşmüş ve başı önce çıktı salondan. Gözleri ailesini aradı. İlk önce annesinin gülen yüzünü gördü, kendisine el sallıyordu, kendiside annesine el salladı. Sonra gözler babasının gözleri ile buluştu, babası kendisine gülümsüyordu. O da babasına güldü ve ailesine doğru hızlı adımlarla ilerlerler. Dışarıda bulunan arkadaşlarının aileleri de kendisine, “aferin iyi oyundu, aferin” diyorlardı.

5.kamera salonun dışını çeken kamera;

Önce annesini öpen çocuk, daha sonra babasını öptü. Babası çocuğun saçlarını okşadı ve “aferin oğlum, çok iyi oynadın, annen ve ben seninle gurur duyduk” dedi. O an baba ve oğul birbirlerine sarıldılar. Daha sonra baba devam etti, “beni bilirsin heyecanlıyım ben, o yüzden ilk maçında sanırım senden daha fazla heyecanlıydım ama bundan sonra gör babanı, takımın en centilmen destekçisi ben olacağım” dedi. O sırada anne söze girdi ve “hadi ama maçtan çıktık acıktım, hadi evde size ziyafet hazırladım” dedi. Hep beraber arabalarına bindiler ve evlerine doğru yola çıktılar.

Sanırım bu ve buna benzer diyaloglar ya da hissiyatları yaşamışsınızdır. O yüzden birçok genç kardeşimiz ilk başlarda ailelerinin maçlarına gelmesini istemeyebilirler. Maçın sonucunun ne olduğu hiç önemli değil, önemli olan o çocuklar sahada emek harcıyorlar ve ter döküyorlar. Harcanan emek ve ter’in karşılığı onları eller çatlayana kadar alkışlamak olmalı…

 

Emre Dağdelen

 

 

 

Hatay’da Gençler Şampiyonu Belli Oldu

Hatay Milli Eğitim Gençlik ve Spor  Kulübü genç erkekler finalinde; İskenderun Güney  Akademi  Spor Kulübünü 70–69 yenerek Hatay Şampiyonu oldu.

30 Mart 2011 tarihinde Kahramanmaraş ilinde başlayacak olan bölge şampiyonasına gitmeye hak kazanan Hatay Milli Eğitim G&S.Kulübünde Koç M. İlker KESER, dar ve kısıtlı bir kadroyla çok iyi savunma yaparak kulübün kuruluşunun ilk yılında şampiyon olduklarını ve bölge şampiyonasında başarılı olabilmek için takıma takviyede bulunacaklarını söyledi.

3SAYI Dergisi olarak, dergimizde de görev alan Koç İlker Keser’i ve takımını tebrik eder, Bölgesel turnuvada da başarılar dileriz.

Serhat Uğur Röportajı

Serhat Uğur, 1985 Bursa doğumlu. Basketbola Oyak Renault altyapısında başladı. Liseyi bitirdikte sonra Bahçeşehir Üniversitesi’nden burs aldı ve aynı okulun kulüp takımına transfer oldu. Orada EBBL ve TB2L’de oynadıktan sonra, kulübün kapanmasının ardından Vestelspor’a transfer oldu ve orada 2 sezon oynadı. Daha sonra 1 sezon Erdemir’de TBL tecrübesi yaşayan Serhat, 2010-2011 sezonunda TB2L takımlarından FMV Işıkspor forması giyiyor. Serhat Uğur ile ligin ilkyarısında İzmir Bşb. deplasmanı için İzmir’e geldiğinde bu röportajımızı yaptık.

3SAYI: Bende seninle çalıştığım ve seni tanıdığım için soruyorum? Serhat saha dışında çok iyi yardımsever kısaca melek gibi birisin bununla beraber sahaya girdiğinde içindeki agresif karakter ortaya devreye giriyor ve maçı kazanmak isteyen, çok hırslı bir Serhat karşımıza çıkıyor. Bu değişim neden gerçekleşiyor?

Serhat UĞUR: Açıkçası bunu bende çok bilmiyorum ama benim inancım şöyle, ben saha dışında olduğum gibi saha içinde olursam ben saha içinde başarılı olamam. Ben saha dışında dediğin gibi biriyim ama sahanın içinde öyle olmuyor. Saha içinde sürekli mücadele etmek zorundasın. İşin içine fiziksel mücadelede giriyor, mental mücadelede giriyor. Bu bazen insanı gereksiz yere de saldırganlaştırabiliyor, hırslandırabiliyor ama bence olması gerek diye düşünüyorum. Pişman değilim J

3SAYI: TBL ve TB2L’de de oynamış biri olarak, her iki lig arasında ki farkı nasıl yorumluyorsun?

Serhat UĞUR: Beş yabancı sistemde, birkaç kulüp dışında, Türk oyuncular rol oyuncusu olmuş durumda. Eğer siz o takımın altyapısından ya da TB2L’dan aynı rol ile TBL’ye giderseniz orada işiniz kolay oluyor. Bununla beraber eğer sen altyapılarda ya da TB2L’de farklı sorumluluklar almış ve görevlerde bulunmuşsanız, TBL’de rol oyuncusu olmayı beceremiyorsun. O yüzden ülkemizde TBL’de oynayan oyuncular hep o ligde, TB2L’de oynayan oyuncular TB2L’de oynuyorlar, tabii ki istisnalar hariç.

3SAYI: Bu sene FMV Işıkspor’da oynuyorsun. Sezon başında sizin hakkınızda ligin üst sıralarına oynayacaklar düşüncesi hakimdi. Sen sezon başında takımı burada görebiliyor muydun? Takım bir çıkış yakalayabilecek mi?

Serhat UĞUR: Sezon başında gerek takımın dışından, gerekse takımın içinden hiç kimse takımı oraya koyamazdı. Neden? Baştan baktığımızda FMV Işıkspor senelerdir bu işi belli seviyelerde yapan bir organizasyon. Biraz yatırım yaptıklarında Orhun Ene’nin antrenör olduğu sene final four oynadılar. Belli bir sistemleri, ekonomik sıkıntıların olduğu dönemlerde bile ödemeleri günü gününe yapan bir düzenleri olan, İstanbul’un güzel bir yerinde olan, güzel bir kulüp. Antrenörümüze baktığımızda Mustafa Aksoy, TB2L’d mütevazi bütçelerle iyi işler yapmış, play-off ları zorlamış, belli bir sistemi var. Oyunculara bakınca, genç oyuncularımız kaliteli genç oyuncular, kendimi de katabileceğim tecrübeli oyuncularda TB2L’de yıllardır belli takımlarda oynamış oyuncular. Hiç kimse bunu beklemezdi. Nasıl ve neden oldu? Açıkçası hiçbir fikrim yok, olsaydı antrenör ve yöneticilerimle bunu paylaşır çözüm konusunda destek olmaya çalışırım. Ama antrenman yapıyoruz, iyi hazırlandığımızı düşünüyorum, bazen hiç mücadele etmeden kaybediyoruz, neden olduğunu da bilmiyorum. Çıkışa geçeceğimize inanıyorum. Şöyle ki, biz ilk Adanaspor maçını kazandık ama ben bu galibiyetin bize çıkış getirmeyeceğini biliyordum, ondan sonra Uşak Üniversitesi maçını hedef koyduk ama Uşak Üniversitesi maçını kaybettik. Sonra dedik ki Uşak Üniversitesi maçını kaybettik ama iyi basketbol oynadık iyi yoldayız dedik ama evimizde Final Gençlik’e 30 sayı ile kaybettik. Kimsenin inanamadığı bir skor. 1 hafta sonra grubun o zaman ki lideri Ormanspor’u deplasmanda  inanılmaz bir mücadele sonunda yendik. Mesla ben o maçın bizi kendimize getireceğine inanıyordum. Ama daha sonra Pertevniyal’e çok kötü bir hücum performansı gösterdiğimiz maçta kaybettik. Bizim için hayati önem taşıyan bir maçtı.

3SAYI: Bu sene ki statüyü nasıl değerlendiriyorsun?

Serhat UĞUR: Alttan çıkacak takımlarda önemli, düşecek takımlarda önemli. Bunu yaparken takımların yapısına bakıp yapmak gerekiyordu. Mesela bu sene bu ligden, bizim grup için söyleyeyim İzmir Bşb. geç kuruldu, biraz şanssızlıkları var ama FMV Işıkspor ligden düşerse hem FMV Işıkspor’a hem de Türk basketbolu için yazık olur. Pertevniyal düşerse yazık olur. Darüşşfaka daha iyi durumda, Adanaspor düşse bile tekrar lige çıkacak düzeyde bence. Öteki grupta köklü Beykoz, İstanbul TED var, her sene belli seviyelerde bu işi yapan, insanların güvendiği, ekonomik olarak ödemeleri yapan bir kulüp. Beykoz’un maddi zorlukları var. Eğer onlarda düşerse yazık olacak. Bunlar olurken alttan gelen takımlarda önemli, yeni statüye ne kadar alışabilecekler lige ne kadar tutunabilecekler? Bunların hepsini seneye göreceğiz…

3SAYI: Eğer FMV Işıkspor diğer grupta mücadele etseydi daha farklı bir pozisyonda olabilir miydi?

Serhat UĞUR: Sezon başında biz bu grupta kendimizi ilk üç takım içerisinde görüyorduk. İlk ikiye girersek final four oynarız gibi bir düşüncemiz vardı. Oyuncu arkadaşlarımız, antrenör ağabeylerimiz aradılar, “şanslı gruba düştünüz” benzeri yorumlarda bulundular. Sonuçta hepimiz insanız ve bu bizimde kafamıza yerleşiyor bir şekilde. Öteki grup gerçekten zor bununla beraber bizde öteki grupta olsaydık buna hazır olurduk. Sezon öncesi oynadığımız hazırlık karşılaşmalarına bakarsak ilk dört maçı kaybettik daha sonra dokuz maç kazandık. Çok üst düzey takımlarla oynamasak da kazanma alışkanlığını kazanmıştık. Ondan sonra bir anda işler kötü gidince toparlayamadık.

3SAYI: Sence dörtlü final’e kimler kalır?

Serhat UĞUR: Optimum TED Ankara Kolejlilerin kesin gideceğini düşünüyorum. Eğer Vestelspor sezon başında ki formunu yakalarsa Vestelspor’un orada olabileceğini düşünüyorum. Mahir’in geri dönmesi ve yeni gelen yabancı oyuncunun uyum grafiği ile Uşak Üniversitesi oraları zorlayabilir. Genç Banvitliler, Kepez Belediye maddi zorluklara rağmen çok iyi mücadele ediyor, eğer bu şekilde giderlerse onlar orada olabilir, Selçuk çok şansızlıklar yaşadı onlar toparlarlar ise olabilir. Hacettepe her ne kadar geçen sezon oynadıkları kadroyu çoğunlukla korudular, onlar olabilir, Takviyeler yapılırsa, Genç Telekom’da dörtlü finalde kendine yer bulabilir.

3SAYI: Serhat Uğur’un beğendiğin ve beğenmediğin özellikleri neler?

Serhat UĞUR: En iyi özeliğim sahada olduğumu hissettiriyorum. Sayı üretemediğimde bile, başka bir özelliğim ile sahada olduğumu hissettirebiliyorum ve bu benim için önemli bir şey. En kötü özelliğim ise TBL’de hiç oynamamama rağmen bana kattığı en önemli artılardan biri bu sezon hakemlerle konuşmamaya çalışıyorum. Mesela her sezonda teknik fauller alıyordum, bu sene ilk yarı bitmek üzere henüz teknik faul almadım. Buna dikkat etmeye çalışıyorum. Sonuçta bizde insanız, onlarda insan her iki tarafta hata yapabilir. En kötü özelliğim bu ve bunu köreltmeye çalışıyorum. Sonuçta sahaya her şeyimi koymam iyi, hakemlerle konuşmam kötü özelliğim diyebilirim.

3SAYI: 2010 Dünya Şampiyonası’nın basketbolumuza yansımalarını nasıl görüyorsun?

Serhat UĞUR: Dünya Şampiyonası dolu tribünlere oynandıktan sonra, lig yine boş tribünlere oynanılacak diye düşünülürken, Fenerbahçe Ülker dolu tribünlere oynuyor, maçtan önce 15000 bilet satılıyor. Efes belli bir seyirci potansiyelini Euroleage maçlarında yakalıyor. TBL’de ise geçen seneye oranla daha fazla seyirciye ulaşıyor.  Galatasaray Cafe Crown ve bir çok takımı daha buraya koyabiliriz. Bunun %100’ü Dünya Şampiyonasına bağlı olmamakla beraber takımların hedeflerinin ve dolayı ile bütçelerinin yüksek olması da bir etken. Gene de asıl etken Dünya Şampiyonası’nda gelen başarıdır.

3SAYI: Sponsorluk ve müessese takımları için ne düşünüyorsun?

Serhat UĞUR: Tabii ki çok şey değişir. Örneğin Fenerbahçe Ülker’de, Ülker grubunun çok büyük bir desteğini görüyoruz ve oradan gelen rakamlar sadece basketbola yansıtılıyor. Bu yüzden bence çok başarılılar çünkü voleybolda da aynısını yapıyorlar. Sponsor neye sponsor olduysa kaynağı oraya veriyorlar. Mesela Banvit, Efes Pilsen, Galatasaray Cafe Crown, Türk Telekom, Beşiktaş Cola Turka, şu an aklıma gelen ilk isimler. Baktığınızda yukarıda olan takımlar istisnalar hariç, hep müessese takımları.

3SAYI: Peki bir daha TBL?

Serhat UĞUR: Sonuçta orası tam anlamıyla profesyonel. Birde yaşımın da bu konuda daha genç olduğunu düşünüyorum. Yani tekrar oralara ulaşabileceğimi düşünüyorum. Ama en büyük isteğim TB2L’de oynadığım takımın lige çıkmasında destek vermek ve o takımla TBL’de yer almak.

3SAYI: TB2L’de antrenörün oyuncu ve takım üzerinde ki etkisi ne kadardır?

Serhat UĞUR: TB2L, TBL’ye göre bu konularda daha amatör. Çünkü oyuncuların birçoğu yaşayabileceği kadar maaş alıyorlar ve bununda stress’i çok oluyor. O zaman da yanlarında, arkalarında birini görmek istiyorlar, bu da antrenörleri oluyor. O yüzden ben TB2L’de antrenörün oyuncuyla diyalogunun iyi olduğu zaman, takımı başarıya taşıyacağına inanıyorum. Bence birebir diyalogun etkisi çok fazla. Takım üzerinde de öyle, çünkü onun ağzına bakıyorsunuz, maç zora girdiğinde bireysel ve takım olarak bana/bize bir yol gösterse de bu dar boğazdan çıkalım iye düşünüyorsunuz.

3SAYI: Model aldığın bir oyuncu var mı?

Serhat UĞUR: Ben Marcus Brown’u beğeniyorum, gerçi biraz yaşlandı ama hala Euroleage’de oynuyor. Özellikle o Efes ve CSKA’da oynadığı dönemlerde hem takımın skor yükünü çekerken hem de karşı takımın en önemli oyuncusunu tutmakla mükellefti. O yüzden onu çok beğeniyorum ve öyle oyunculara çok saygı duyuyorum.

 

Röportaj: Emre Dağdelen ,3SAYI Basketbol Dergisi