Kategori arşivi: İlker Keser

TBL All Star 2010

ALL-STAR’I YAPTIK OLZTAR

Ligimizin yerli ve yabancı oyuncularını karşı karşıya getiren organizasyonu büyük bir ilgiyle izledik. Artık klişe olduğu ve mucizeler olmadıkça klişe olarak kalacak olan sonuçla yabancılar karmasının yenmesini bekliyorduk ancak ortada garip bir durum vardı. Yabancılar karması sanki sırf yenilsinler diye oluşturulmuş gibiydi. Gricek, Nachbar, Schumpert, Emir, Kinsley gibi elit oyuncular kadroda yoktu. Bu ülkenin en iyi yabancı oyuncuları Fenerbahçe Ülker forması giyiyor ama hiçbirisi sahada değildi. Sadece kaybetsin diye kurulan yabancı kadrosunda Jasaitis çok az süre aldı. Oyunun en etkili isimlerinin başında gelen Douby’nin oyunun sonunda kenara alınırkenki surat ifadesi zaten her şeyi anlatıyordu.

Yerli karmasının başındaki koçun hakkını yemeyelim. Orhun Ene’yi takımın başında ilk gördüğüm an; Bu sefer olacak demiştim zaten.

Basketbol Federasyonu organizasyon boyunca kendi kendisini tatmin etti. Kendi kendisini tatmin etmenin karşılığını sanırım hepimiz biliyoruz. All-Star etkinliğini resmen rezalete çevirdik ve olztar havasına soktuk.

3 sayı yarışmasında en fazla skor üreten 2 oyuncu (yazı ile ‘’iki’’) finale kalır.

Bu organizasyonun bütün dünyadaki kuralı zaten bu şekildedir fakat ne olduysa oluyor ve kendisini tatmin etmek için uğraşan birileri KOMİTE kararıyla 3. olan ismin yani Engin Atsür’ünde finale kalmasına karar veriliyor.

3. oyuncu yani Engin Atsür yarışmayı kazanıyor ve rezaletin ilk perdesi açılmış oluyor.

Smaç yarışmasını hepimiz merakla bekliyoruz çünkü bütün dünyada smaç yarışması bu organizasyonların en çok beklenen aktivitesidir. Smaç yarışmasında finale kalan Tofaş’ın Amerikalı oyuncusu şampiyon olmayı hak ettiğini bütün Türkiye gördü zaten smaç şampiyonu Sinan ilan edilince adam nereye itiraz edeceğini şaşırdı.

Organizasyon boyunca mikrofon uzatılan ve yorum yapan herkes atmosferin mükemmelliğinden bahsediyor ama dönen dolaplara değinen kimse yok. Böylesine danışıklı dövüşte zaten kimsenin aksini söylemesini beklemiyoruz.

Seyirci için harikaydı ifadelerini kullanıyorlar ama Kayseri’deki birçok arkadaşım;

-Kayseri basketbola değil konsere açmış yorumunu yapıyor. Devre arasındaki Manga konserinden sonra başta genç kızlar olmak üzere salonun hiçte yabana atılmayacak bir kısmının salonu terk ettiğini söylüyorlar.

Federasyon bu kıymetli Kayseri seyircisine de az kaldı kötü bir sürpriz hazırlamış ve Fatih Solak gibi Kayserili bir sporcuyu kadroya almamışlardı. Salonda en çok alkışı alan Solak, Orhun Ene’nin son dakika hamlesiyle kadroya dâhil edildi.

All Star organizasyonunun bir an önce kabuk değiştirmesi gerekiyor

All Star organizasyonunun bir an önce kabuk değiştirmesi gerekiyor. All Star maçının oyuncu seçimini konusunda değişiklikler yapılmalı.

Aslında Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok. Ülkemizde yapılan All Star maçlarının ilkleri Asya-Avrupa maçı olarak oynanmıştı, Fast Break dergisinde verilen oyuncu seçimlerini büyük bir iştahla doldurup yollamıştım. İlla Avrupanın diğer ülkeleri gibi yerli ve yabancı karması yapmak zorunda mıyız? Hele İtalya eskiden yerli oyuncularına milli takım forması giydiriyordu, komedi gibi, sanki milli takımları hazırlık maçı yapıyormuş gibi oluyordu.

Asya-Avrupa maçı her zaman denk gelmez oyuncular arada bir; bir yerde birikebilir diyorsanız ki malum Avrupa’dan sadece İstanbul takımları var ve o takımların sadece bir kısmı Avrupa yakasında.

O zaman size haklı olabilirsiniz derim ama yinede bu yöntemden çok daha iyi olduğunu düşünüyorum Bir diğer fikrim ise takımların Avrupa Karması ile Dünya Karması olarak adlandırılması olabilir. Her iki takımın başına da ‘’TBL’’ markamızı ekleriz olur biter. Avrupa karmasında yerli oyuncularımızla birlikte yaşlı kıtanın diğer üyeleri Avrupa Karmasında forma giyerken; Avustralyalılar, Yeni Zelandalılar, Amerikalılar, Afrikalılar vs. Dünya Karmasında mücadele ederler. Maksat ilgiyi ve seyirciyi arttırmak ise bir an önce bu tercihlerden birisi yapılmalı, yoksa her ne kadar bu bir şov olsa da hep yenilmek yâda bu seneki gibi danışıklı dövüşle yenmek hoşumuza gitmiyor.

Smaç yarışmasına katılacak adaylar çok önceden seçilmeli ve hazırlanmaları istenmelidir. Smaç yarışmaları efsaneleri doğurma kapasitesine sahiptir. Marco Milic Honda CRX’in üzerinden smaç basmasa belki NBA bile olmazdı. James White’ın yaptığı smaçlar hafızamıza derin bir iz kazımıştı. Rahmetli Conrad Mc Rae topu yakmış ve alevler içerisindeki topla smaç yapmıştı. Ömer Saybir aynı anda 3 top ile smaç denemişti.

Şut yarışmasını son iki sezonda kazanan Tofaş orijinli Beşiktaş Cola Turca’lı oyuncusu Ömer Ünver 1 hafta daha sabredip takımında kalsaydı 3. kez bu ödülü kazanacaktı ama 2. lig’in yolunu tutunca bu haktan mahrum kaldı. Artık Ömer teselliyi Olin Edirne Gençlik’i şampiyon yaparsa orda bulur.

Gelelim maça, yabancı karması geçen yıllara oranla oldukça zayıftı. Türk oyuncularımız oldukça iyi mücadele ettiler ve koç farkıyla kazanmayı bildiler. Türk oyuncularımız içerisinde Lütfi Arıboğan ile birlikte Adana’dan çıkan en büyük basketbolcu olan Haluk Yıldırım’ı gözlerimiz aradı ancak ben bile ona oy kullanmadım bu sefer. Çünkü Karşıyaka’dan genç Furkan’a oy verdim ve kesinlikle pişman olmadım diyebilirim. Hakan Köseoğlu potaya dahi bakmadı hep asist yapmaya çalıştı. Açıklanan kadrolara bakınca Kerem Tunçeri’nin ve Bekir Yarangüme’nin ismini görenler çok kızdılar kim hala Kerem’e oy atıyor dediler ama bir yandan da herkes bu işlerin öyle oy atmayla olmadığını biliyordu. Eminim ki Ender Aslan sakat olmasaydı oda kadroda olacaktı.

Organizasyon da verilen ödüllerin de oldukça tatminkar ve sponsor Beko’ya yakışır olduğunu belirtmek lazım. MVP seçilen Kaya kesinlikle bu ödülü hak etti ama Furkan 1/2MVP oldu sayılır.

Tek dileğim bu organizasyonun adına yakışır bir biçimde yapılması.

İLKER KESER, 3SAYI

Bu yazı 3SAYI Basketbol dergisinin mart 2011 sayısında yayınlanmıştır.


Mahmuti Mat Dedi!

Yılın son derbisinde gülen taraf Galatasaray Cafe Crown oldu. Galatasaray taraftarları bu anı uzun zamandır bekliyorlardı. Geçen sene yaşanan rezaletin üzerine bu sene yapılan hamleler Galatasaray taraftarlarını mest ediyor. Mahmuti’nin göreve gelişi; geçen sezonu kurtaran adam Cem Akdağ’ın hoş olmayan yakışmayan bir şekilde gönderilmesi neticesinde gerçekleşmişti. Cem Akdağ geçen sene büyük bir iş başardı ve bayrağı Mahmuti’ye teslim etti. Mahmuti’ye inanan ona güvenen Galatasaray taraftarları eminim ki şimdi çok daha mutlu mesut ve bahtiyardır.

Fenerbahçe Ülker cephesi de taraftarların ve Türk basketbol kamuoyunun bir türlü hazzetmediği bir koçun ardından yaşanan kan değişikliği ile sezona başlamıştı. Sene başında Türkiye Kupası elemelerinin Gaziantep ayağında ligin yeni renkli ekibi Trabzon önünde yeni koç Spahija’yı izleme şansına erişmiştim. Spahija’yı izleme diyorum çünkü kenardaki performansı çok hareketli ve gerçekten izlemeye değer. Maç aşağı yukarı 40 sayı farklıyken hiç olmayacak bir pozisyonda hatta hakemin bile hatasını kabul ettiği bir durumda adeta çılgına dönen Hırvat koç teknik faülü almayı başarmıştı. 2010’un son derbisinde yine olmadık bir yerde sergilediği kenar şovunun ardından aldığı teknik faul sonrası aklıma yine o pozisyon geldi. Ömer’in top kaybı ile gelen fast break sayısından sonra adeta çılgına dönen Spahija aldığı teknik faul ile kendi takımına son hançeri yine kendisi vurmuş oldu.

Galatasaray Cafe Crown maça rakibi Fenerbahçe Ülker’e oranla çok daha iyi hazırlanarak çıkmıştı. Hatta Fenerbehçe Ülker’in bu maç için en ufak bir hazırlık yaptığını dahi düşünmüyorum. Çünkü;

—Efes Pilsen yıllarından bu yana geriye düştüğü her an 4 kısalı sisteme dönerek maçı geri getirmeye çalışan koç Oktay Mahmuti’nin en önemli hamlesine en ufak bir karşılık verildiğini göremedik.

— Galatasaray Cafe Crown’un Türk vatandaşlığına zamanında geçirilmesi başarılamayan oyuncusu Schumpert’e en ufak bir önlem alındığına şahit olamadık. Sahada; kardeşim hele sen bir dur diyen ne bir oyuncu nede bir savunma sistemi mevcuttu.

— Galatasaray Cafe Crown savunması oldukça sert ve etkili bir savunma. Fenerbahçe Ülker hücumu bu savunmanın aşil tendonunu maç boyu bir türlü bulamadı. Ellerinde Oğuz Savaş gibi kalıplı sırtı potaya dönük oynayabilen bir adama maç boyu doğru düzgün post up yaptıramadılar.

Galatasaray taraftarları eminim ki bu kadar iyi savunma yapıp böylesine dengeli hücum eden takımlarına sonsuz güveniyorlardır. Bu akşam kendilerine oranla çok güçlü bir takımı coaching farkı ile yenmeyi başardılar.

İlker KESER

basketci14@gmail.com

Adana Gençlik Sarayı

Adana Gençlik Sarayı…

Tüm Adanalı basketbol severler için çok önemli bir mabet di Gençlik. Hüsnü Çakırgil’den, meşhur Asfalt Rıza’nın oğlu Hamit Prodan’dan Aşk-ı Memnu’nun yıldızı Kıvanç Tatlıtuğ’a kadar tüm basketbolcular için okul olmuş bir yerdi Gençlik Sarayı. Alaattin Atsal da orda basketbol oynadı oğlu Atahan da, M. Ali Kıraç da orda basketbol oynadı oğlu Cihangir de ama benim oğlum maalesef orda basketbol oynayamayacak.

Adana’nın merkezinde oluşundan mıdır yoksa bir kere adının çıkmasından mıdır Adana’nın en iyi basketbolcuları günün ilk ışıklarından başlayıp ışıklandırma yardımıyla gece geç saatlere kadar basket oynarlardı.  Ömrümün bir kısmı oradaki çemberlere top atarak geçti.

4 tane potası vardı. Bu 4 pota sanki sınıflandırılmış gibi kendiliğinden paylaşılmıştı. En iyi oynayanlar sosislisi ve tostuyla meşhur büfesinin hemen yanındaki potada, biraz daha genç olanlar ama yine çok iyi oynayanlar hemen karşısındakinde oynarlardı. Basketbolu biraz daha zayıf olanlar ve yaşı küçükler bu sahayla dip dipe olan diğer sahanın potalarını paylaşırlardı.
Çoğu zaman normalde çarşıya çıkmış olanlar bile dayanamayıp içeri dalar ve bir maç yapmadan geri çıkmazlardı. Gençlik’in kapısında sanki yoklama alınıyormuş gibi tüm tatil vakitlerinde eksiksiz bir şekilde orda toplanırdık. Turnuva üstüne turnuva yapardık veya kazanan hep sahada kalırdı ve oynamak isteyen 3 sayı çizgisinden tek atış yapardı. İsabet kaydeden oynama hakkı kazanırdı ama bu öyle kolay olmadı. Bazen 4 takım varsa tamamı aynı anda sokardı 3 sayılık şutu. Kimi zaman oyuna başlamak için bile yarım saat geçerdi.

Açık hava olmasına rağmen Spor Sergi Sarayı’nın İstanbul’a yarattığı havayı biz Adanalılara yaşatırdı. Basketbol camiasından birisini arayan hafta sonu Gençlik’e geldiği anda aradığını bulurdu. Portatif tribünleri her zaman doluydu. Yoldan geçenler, oyun için sırasını bekleyenler, arkadaşlarını izlemeye gelenler bazen o kadar fazla olurdu ki tribünde oturacak yer dahi bulamadığımız olurdu.

2. ligde oynayan ya da Adana’nın iyi kulüplerinde oynayan basketbolculara karşı hiçbir kulüp deneyimi olmayan ama iyi basketbol oynayan oyuncular karşılaştıkları zaman ortaya büyük bir kapışma çıkardı. Kulüplerde oynamayan oyuncular aslında biz sizden iyiyiz mesajı vermek için ellerinden geleni yaparlardı.
Henüz Adidas’ın ve Rebook’ın Sokak basketbolu turnuvalarının moda olmadığı dönemlerde Gençlik de Bahar Turnuvalar oynanırdı. Hem de çift pota. Hüsnü Çakırgil’in Güney Sanayi formasıyla oynayıp şampiyonluk yaşadığı bu turnuvanın son kazanan takımının oyun kurcusuydum. İstanbul da Spor Sergi’nin başına gelenler bizim Gençlik’in de başına geldi. Adana’nın spor düşmanı belediye başkanı Aytaç Durak tarafından tarihine hiç bakılmadan yıkılan Gençlik Sarayı’nın yerinde şu anda bir park bulunuyor. Sanki Adana da hiç park yokmuş gibi hemen dibinde Atatürk Parkı gibi kocaman bir park varken bizim mabedimizi yıktılar. Adana DSİ formasıyla düzenlenen son Bahar Turnuvasını kazanmıştım. Üzerine birçok şampiyonluk kazandım ama basketbolu öğrendiğim ve geliştirdiğim yerde kazandığım şampiyonluğu hiçbir şampiyonluğa değişmem.

Aslında çöküşü önceden görebiliyorduk. Bu kadar çok gencin olduğu yere zamanla art niyetli kişiler de takılmaya başlamışlardı. Güvenlik zafiyetleri buraya gelen kişilerin profilini biraz olsun etkilemeye başlamışlardı. Şikâyetlerimiz artınca buraya bir bekçi koydular ama bu bekçi bu sefer bizi dahi içeriye almamaya başladı. Kart uygulamasına geçildi ama doğal olarak oturtulamadı.
Sonra yıkım kararı geldi. Eylem yaptık, yıkılmasın diye uğraş verdik ama nafile. Acımadan yıktılar. Hemen karşısına uyduruk hatta dandik bir yer yaptılar ama sahası uygun değildi, tribünleri yoktu ve sahaya girebilmek tam anlamıyla bir meseleydi. Belki potaları çok daha iyiydi ama hiçbir zaman Gençliğin yerini tutmadı.
Gençlik Sarayının müdavimleri Balcalı da bulunan üniversiteye ait tesislere attılar yani Adana’nın bir ucundan bir diğer ucuna geldiler. Merkezden bir hayli uzaklaştılar. Hala da onları orda bulabilirsiniz. İlgi arttıkça Balcalı da büyüdü gelişti. Mevcut basketbol sahalarına yenilerini eklediler. Gençlik tayfasını ise o gün bugündür havuza en yakın sahada yer alan potalarda bulabilirsiniz. Bir hafta sonu yolunuz düşerse kafanızı çevirin ve havuzun yanındaki potanın hemen karşına göz atın. Gençlik camiasını orda bulacaksınız.

Hamit Prodan, Atahan Stacey Atsal, Fahri Erek, Ozan Kurdak, Koray Veziroğlu, Koray Cengiz, Mustafa Ongun

İLKER KESER

2010 Teknosa Türkiye Kupası

Baron Babasından Böyle Dayak Yemedi..

Tekono-SA Türkiye Kupası evinde sahibini buldu. Evinde diyorum çünkü turnuvaya adını veren destekleyici firmanın sahipleri Adanalı. Adana da 3 mükemmel gün geçirdik. İlk olarak 98 yılında bu heyecanı Adana da yaşamıştık, bu 3. oldu. 8’li finalde en iyi basketbolu oynayan Fenerbahçe Ülker çeyrek ve yarı final eşleşmeleri ile en zorlu yoldan finale gelmişti. Herkes Türk Telekom ve Efes Pilsen eşleşmelerinin aslında gerçek anlamda yarı final ve final maçları olduğunu biliyordu. Finale kadar hakları ile geldiler.

Finalde herkes Fenerbahçe Ülker’in çok rahat kazanacağını ve büyük bir hasrete son vereceğini düşünüyordu. Mersin ekibi ise maça çok iyi hazırlanmış ve finale kadar çok güzel bir basketbol ile gelmişlerdi.

Fenerbahçe Ülker oyuna klasik anlayışı ile başladı. Hata yapan oyuncu ilk önce koç Tanjevic’den sıkı bir fırça yiyordu sonra Mirsad Türkcan’dan. Koskoca Gricek’in azar yemekten şamar oğlanına döndüğüne şahit olduk. Leno Ukic bile Repesa’yı mumla arıyordu. Fırça furyasına bu kez yardımcı antrenörlerinde dahil olduğunu gördük. Gricek de fırçalara dayanamayıp arada Mirsad’a bağırmaya başlayınca Fenerbahçe biranda Fırçabahçe’ye döndü.

Fenerbahçe Ülker oyun anlayışını ilk iki günün formda ve skorer ismi Baron’u durdurma üzerine kurmuştu. Maç boyu nefes dahi aldırmadılar.

_Hakemler Devreye Girdiler_

Baron üzerinde sert bir savunma olması normaldi ama normal olmayan bir durum vardı. Hakemler başta Recep Ankaralı olmak üzere bu sertliğe nedense pirim verdiler. Baron sahada yediği dayağı sanırım babasından bile yememiştir. Hakemlerin düdük çalmadığını gören Fenerbahçe Ülker savunması her defasında sertlik şiddetini daha da arttırıp vurmaya devam ettiler. Hani derler ya kafası kırılıncaya kadar vurdular diye. En son kafasını da kırdılar ama hakemler maalesef ona bile düdük çalmadılar. Oyunda Fenerbahçe Ülker aleyhine tek düdük çıkmazken Mersin Büyükşehir Belediyesi düdük almakta oldukça zorlandı. Başta İnanç Koç ve Onur Aydın olmak üzere sahada oyuncular kenarda Mete Bababoğlu adeta çıldırdılar.

Baron’a yapılan fauller maçın başından beri hassasiyet gösterilip çalınsa ve Baron her düdükte serbest atış çizgisine gitse Fenerbahçe Ülker bu yılı da kupasız kapatırdı.

Mersin ekibi maç boyu uzun oyuncu sıkıntısı yaşadı. Asım maç boyu mükemmel savunma yaptı ama hücumda bu yükü kaldıramadı. Hakemlerin Baron’a olan tutumundan sonra 2. faktör Asım’ın hücum performansının oldukça zayıf olmasıydı.

Fenerbahçe Ülker oyuna giren çıkan tüm oyuncularıyla başka bir ligin takımı gibi görüntü sergiliyordu. Mirsad Adana’yı salladı, Ukic, Gricek, Emir, Mrsic, Kinsey çok yüksek yüzde ile şut soktular. Bu kadar isabetli dış şut kullanan bir takımı yenmek zaten imkânsız gibiydi biraz destekte alınca kupa sahibine kolayca ulaşıverdi.

_Fenerbahçe Ülker-Efes Pilsen_

Yarı final maçının aslında final maçı olduğunu herkes biliyordu. Sanırım bir tek Rakocevic bilmiyordu. Maç boyu sahada hiçbir şey yapmadı. Her eline aldığı topu tek dripling şut olarak isabetsiz atışla sonuçlandırdı. Topu birden fazla vurduğu zaman ise her seferinde çaldırdı. Penetrelerde o kadar yavaş kalıyordu ki her seferinde savunmaya takılıyordu.

_Rakocevic oyundayken Efes Pilsen 6’ya 4 oynuyor_

Rakocevic oyundayken Efes Pilsen 6’ya 4 oynuyor gibi gözüküyor. Adam paso rakibin lehine çalışıyor. İşin ilginci Ataman onu sahada tutuyor. Rakocevic’in aldığı süreler Efes Pilsen’in kupayı kaybetmesine neden oldu.

Fenerbahçe Ülker yarı finalde rakibi karşısında oyunun her alanında üstündü. En kolay görünen üstünlüğü ise rakibine karşı yakaladığı psikolojik üstünlüktü. Efes Pilsen maça 1-0 yenik başlamış futbolcu gibi sahaya çıkmıştı.

_Türk Telekom-Fenerbahçe Ülker_

Nasıl bir takım son 6 dakikasına 12 sayı üstün girdiği maçı kaybedebilir. Tabiî ki kendisine özgüveni olmayan bir takım böyle bir maçı kaybedebilir. Takımın başındaki koçun ağırlığı olmazsa. Sahadaki oyuncu üzerinde etkisi hâkimiyeti yoksa inandırıcılığı yoksa istersen 20 sayı önde ol yinede kaybedebilirsin. Türk Telekom bu sezon kaç maçı bu şekilde kaybetti artık sayısını dahi hatırlamıyorum.

Fenerbahçe Ülker son 6 dakikada üst üste 5 tane isabetli 3 sayılık atış kullanarak rakibinin önüne geçti. Bu esnada Telekom ne yapıyordu. Geriye düştüğü kendisinin 3 sayı atması gereken zamanlarda takımının en iyi 3 sayı atıcısı Serkan Erdoğan’ı kenarda unutuyordu. Maça ve takımına hakim bir koç, takımı 3 sayılık atışa muhtaçken tüm hücumları Amerikalı oyuncusu Wilson’un eline mahkum geçirmezdi. Serkan’ı oyuna sokmayı hatırladılar ancak iş işten zaten geçmişti artık.

_Beşiktaş Cola Turka_

Mire Chatman bu takımın en az yarısıymış. Bunu çok net gördük. Koskoca takım sahada en ufak bir varlık dahi gösteremedi. Cevher olsaydı belki biraz daha direnebilirlerdi ancak sonuç kesinlikle değişmezdi.

_Bornova Belediyesi_

Beşiktaş maçında uçan kaçan smaçlayan koşan bir Bornova izledik. Shiip önderliğinde çok güzel basketbol oynadılar ama aynı enerjiyi Mersin maçına taşıyamadılar. Oyun kurucu olarak oynayan Serdar Yavuz etkili olmaya çalışsa da takımının ihtiyacını gidermedi. Koç Kavasoğlu Erden’i haddinden fazla aradı. Cüneyt Erden takıma dönse bile bu takıma bir oyun kurucu daha lazım.

_Mersin Büyükşehir Belediye_

Baron’un kadife bileklerinden çıkan şutlarla finale kadar geldiler. Finalde skorer oyuncularının yediği dayak ile kupayı kıl payı kaçırdılar ama her maçı ayrı bir güzel oynadılar. İnanç hem liderlik yaptı hem ribauntlara yardım etmeye çalıştı hem de skor üretti. Altan Erol şutlarda başarılıydı ancak penetrelerde çok kuvvetsizdi nerdeyse hiçbirisini bitiremedi. Goran Nikolic yarı finale kadar çok etkili oynadı ama finalde en ufak bir katkı vermedi. Ondan beklenen dış şutlarını sanırım kendisine sakladı. Nedim ve Onur vasatı aşamadılar. Asım savunmada tüm sertliğini sahaya yansıttı ama hücumda en olmadık en basit hataları yaparak takımına büyük zarar verdi. Bildiğimiz alıştığımız paslarını da pek göremedik. Tüm yabancı oyuncuları en üst düzey katkıyı verdiler. Bir tane daha uzun oyuncu onlara ilaç gibi gelebilir.

Kupaya bu kadar yaklaşmışken, Baron’un yediği dayak ile kupaya sadece bakakaldılar ancak finalde olmak Mersin’e çok yakıştı. Geçen senelerdeki sürpriz finalistlerin yediği farkı yemeyip finalde sırıtmadılar.

Sponsor firma Tekno-SA sadece kupaya sponsor olmuş. Seyircilere yönelik en ufak bir organizasyon düşünülmemiş.

Şampiyon Fenerbahçe Ülker geniş, derin ve kaliteli kadrosunun hakkını vererek Adanalı sevenlerini oldukça mutlu etti. Maçları köşelerde izleyen bir gurup organize ve biletlerinin satın alınıp kendilerine dağıtıldığı her hallerinden belli olan,  bir gurubun ettiği edepsiz, ahlaksız küfürleri saymazsak oldukça centilmence bir turnuva oldu.  Şampiyon Fenerbahçe Ülker’i tebrik ediyorum.

İlker KESER