Etiket arşivi: altyapı

4 Kamera ve 1 Maç

Şimdi anlatacağım hikâyede sahada 4 tane kamera olacak, 1. kamera aile kamerası, 2. kamera çocuğun kamerası, 3. kamera sahayı çeken kamera, 4. kamera salonun dışını çeken kamera. Haydi bakalım kameralar kayıtta…

1. kamera aile kamerası;

Çocuğunuz sonunda sahaya çıkıyor. Sizde ailenizle beraber onu desteklemeye gittiniz. Zaten o güne kadar yapılan antrenmanlarda, hazırlık maçlarında diğer aileler ile tanıştınız. Hep beraber “sizin takımın” arkasındaki tribüne oturdunuz. Evet, gördünüz çocuğunuz 4. sırada koşarak geliyor. El sallıyor, alkışlıyorsunuz, tabii o mahcup bir edayla ya size göz kırpıyor ya da yapma ya baba ya da anne gibisinden bir bakış atıyor. Kolay mı ailesi önünde maç oynayacak, ne kadar onur verici bir an onun için.

3. kamera sahayı çeken kamera;

Yeni alınmış ayakkabıların altı ötüyor sahada, arkadaşları ona sataşıyorlar, “sadece ayakkabılar bile 20 sayı atar” diye. Evet, duruşu değişiyor, güveni biraz daha artıyor. Smaç vuramıyor ama turnikeleri o kadar yüksekten bırakıyor ki, sanki smaç vuracak. Isınma hareketlerinden sonra, iyice terliyor, kaçan şutlardan sonra, normalde %100 ile oynarmış gibi bir hava estirerek. Ya ayakkabısının altını siliyor ya da top kayıyormuşçasına ellerine bakıyor.

2. kamera çocuğun kamerası;

Hadi artık, şu ısınma süresi hala bitmedi mi?” diye düşünürken, hakemin düdüğü ve evet ilk 5’ler sahaya davet ediliyor. Daire oldunuz, antrenörünüz soyunma odasında ilk 5’i söylemedi, hepiniz onun gözlerinin içine bakıyorsunuz. İşte senide seçiyor, “karnın mı ağrıdı?”, emin ol birazdan geçecek. Tabii o sırada anne ve babanda tribünde gururlanıyor, ne de olsa oğulları ilk 5’te başlayacak. Sahaya girerken arkadan bir ses “hadi aslanım!”. Babanın sesi, ne yapsın o da en az senin kadar heyecanlı.

3. kamera sahayı çeken kamera;

Bütün enerjinle oynuyorsun, savunma yapıyorsun, işte bir hızlı hücum ve turnikeden sayıyı buluyorsun. Alkışları duyuyorsun, bir kulağın antrenöründe, bir kulağında doğru olmasa da ailende.

Rakip takım oyunu sertleştiriyor ve hakemler oyun sertliğine izin veriyor. O sırada sana da yapılan bir faul çalınmıyor ve baban yerinden kalkıp hakeme bağırıyor. Rakip takımın velilerinden biriside babana.

2. kamera çocuğun kamerası;

Ne oluyor anlamıyorsun, sen aldığın eğitimden dolayı, hakemle hiç konuşmadan yerine dönüyorsun. Rakip takım maçı önde götürürken, birde bakıyorsun ki baban, tribünden antrenörüne bir şeyler söylüyor. Kafandan kaynar sular dökülüyor. Baban hemen antrenörün arkasında ve tavrı iyice sertleşiyor. Oynamaya çalışıyorsun ama zorlanıyorsun. Arka arkaya birkaç pozisyon atışları kaçırınca, antrenörün seni oyundan alırken, baban “oğlum kaçar mı ya onlar?” diye sana serzenişte bulunuyor. Omuzlarının çöktüğünü hissediyorsun.

1.kamera aile kamerası;

Baba hakemin oyunu durdurup, kendisini uyardığa inanamıyordu, o önce kendisine baksın, doğru dürüst düdük çalsın. Tamamen haklıydı, kendisine karışamazdı.

2.kamera sahayı çeken kamera;

Devre olur, takımlar soyunma odasına gider, bir altyapı maçında ortam lig maçlarını aratmayacak şekilde gerilmiştir. İki takımın velileri, birbirlerine hasım olmuşçasına bakışırlar, hakemler gergin, polis bile altyapı maçında tribündeki yerini almıştır. Oyuncular soyunma odasında antrenörlerinin taktiklerini dinlerken, kafalarının bir bölümü de “acaba bizimkiler ne yapıyordur?” gibi düşüncelerle doludur.

 

 

 

 

1. kamera aile kamerası;

Çocuğunun sahaya çıkacağı en yakın yerde bekliyordu. İşte oradaydı. Hemen ona seslendi. Oğlu ona baktı, “hadi aslanım, yeneceğiz onları. Biz sana güveniyoruz” dedi ve tribündeki yerini aldı.

3.kamera çocuğun kamerası;

İkinci yarı için sahaya çıkarken, eski hevesi yoktu. Devreye geride girmişler, antrenörden fırça yemişler ve kendiside beklendiği kadar iyi oynamıyordu. Sahaya adım attı ki, babasının kendisine seslendiğini duydu. İçinden “baba yapma ya” dedi ama yine de ona doğru yaklaştı. Babası ona, “hadi aslanım, yeneceğiz onları. Biz sana güveniyoruz” dedi. Dedi ama sanki onu sadece destekleselerdi, “oğlum önemli değil, siz elinizden geleni yapın, bizim için önemli olan o deseydi”.

4.kamera sahayı çeken kamera;

Maç tekrar başladı ve antrenör onu tekrar ilk 5’te başlattı. İki takımda antrenörlerin ve tribünde ki taraftarların bağırışları ve hakemleri düdüklerinin stresleri altında karşılaşmaya devam ettiler. Maçı sonunda doğal olarak bir takım kaybetti. Kim mi kaybetti? Devam edelim…

2. kamera çocuğun kamerası;

Maçı kaybetmişleri. Hayır ya daha ilk maçlarıydı. Şampiyon olacakları, onlardan daha iyi bir takım yoktu. Başı öne eğik, antrenörün içeri gelip kendilerine bağırması bekliyordu. Tabii aklından bir sürü düşüncelerle, dışarıda bekleyen anne ve babasını üzmüştü, antrenörünün güvenini kırmıştı ve buna benzer düşünceler. Antrenörleri odaya girdi. Hepsine “başlarını yukarı kaldırmalarını” söyledi. Kendiside başını kaldırdı, o an antrenörü ile bakışları kesişti, “aferin” dercesine ona bakıyordu. Antrenörleri çok kısa bir konuşma yaptı, “daha yolun başındaydılar, gösterdikleri mücadeleden dolayı kendilerini tebrik ediyordu ve oyuncuları ile gurur duyuyordu”. Hep beraber ayağa kalktılar elleri birleştirdiler ve 1,2,3 …….. hep beraber gırtlakları yırtılırcasına takımlarının isimlerini haykırdılar. Şimdi düşünceleri değişmişti, kendine güveni yerine gelmiş, kazanmak, kaybetmek bir yana mücadele etmenin antrenörü tarafından çok önemli olduğunu öğrenmişti.

4. kamera salonun dışını çeken kamera;

Oyuncular birer, ikişer sahayı boşaltıyorlardı. Çocuğu çıkan aile ya onu tebrik ediyor ya da teselli ediyordu. Bir aile daha oğullarını bekliyordu, baba biraz sinirli, anne sakin ve şefkatli gözler ile bekliyordu.

1. kamera aile kamerası;

Kendisine kızıyordu ama ne yapsın kontrol edememişti kendini, Oğlu çıksa, bir çıksa ama bir türlü çıkmıyordu işte. Acaba kendisi mi içeri girseydi? Eşine baktığında, sanki bu düşüncesini anlamışçasına “yapma” dedi.

2. kamera çocuğun kamerası;

Her şey düzelmişti, hayır her şey değil. Dışarıda babası vardı, annesi vardı. Bir sınavı daha vardı. Soyunma odasında ki bütün olumlu konuşmalara rağmen, omuzları düşmüş ve başı önce çıktı salondan. Gözleri ailesini aradı. İlk önce annesinin gülen yüzünü gördü, kendisine el sallıyordu, kendiside annesine el salladı. Sonra gözler babasının gözleri ile buluştu, babası kendisine gülümsüyordu. O da babasına güldü ve ailesine doğru hızlı adımlarla ilerlerler. Dışarıda bulunan arkadaşlarının aileleri de kendisine, “aferin iyi oyundu, aferin” diyorlardı.

5.kamera salonun dışını çeken kamera;

Önce annesini öpen çocuk, daha sonra babasını öptü. Babası çocuğun saçlarını okşadı ve “aferin oğlum, çok iyi oynadın, annen ve ben seninle gurur duyduk” dedi. O an baba ve oğul birbirlerine sarıldılar. Daha sonra baba devam etti, “beni bilirsin heyecanlıyım ben, o yüzden ilk maçında sanırım senden daha fazla heyecanlıydım ama bundan sonra gör babanı, takımın en centilmen destekçisi ben olacağım” dedi. O sırada anne söze girdi ve “hadi ama maçtan çıktık acıktım, hadi evde size ziyafet hazırladım” dedi. Hep beraber arabalarına bindiler ve evlerine doğru yola çıktılar.

Sanırım bu ve buna benzer diyaloglar ya da hissiyatları yaşamışsınızdır. O yüzden birçok genç kardeşimiz ilk başlarda ailelerinin maçlarına gelmesini istemeyebilirler. Maçın sonucunun ne olduğu hiç önemli değil, önemli olan o çocuklar sahada emek harcıyorlar ve ter döküyorlar. Harcanan emek ve ter’in karşılığı onları eller çatlayana kadar alkışlamak olmalı…

 

Emre Dağdelen

 

 

 

Kemal Başaran Röportajı

Geleceğin Antrenörü Kemal Başaran..

Genç Basketbol Antrenörü, Basketbolbilgi.com sitesi sahibi Kemal Başaran ile alt yapı üzerine detaylı bir söyleşi yaptık. Başarılı antrenörün alt yapılarla ilgili düşüncelerini içtenlikle yanıtladığı röportajımızda özellikle genç oyuncu adaylarının ders çıkaracağı bir çok konuyu bulabilmeleri mümkün olacak.

3SAYI: Kısaca basketbol kariyerinizden bahseder misiniz?

Kemal Başaran: Basketbola 7 yaşında amatör olarak başladım. Daha sonra küçük-yıldız-genç kategorilerinde basketbol oynayıp kaptanlık yaptım.Bu takım İnegöl Çarşıspor’du.Daha sonra 16 yaşında antrenörlüğe o zaman ki a takım antrenörümüz Refik Gür tarafından küçük takımda başladım. O dönem play off oynadık daha sonra genç takımda görev aldım ve yine play off oynadık ayrıca büyük erkekler yerel liginde ligi 3.cü bitirdik..Bulunduğum ilçede bunlar büyük başarı gözüyle bakılıyordu tabi.Okullarda Turgut Alp Anadolu Lisesi ve İnegöl Anadolu lisesiyle şampiyonluklar yaşadım birde 2.lig elde ettim.Özellikle Turgut Alp Anadolu Lisesi’nin ben görevi bıraktıktan sonra ki senelerde kazandığı şampiyonluğu bana hediye etmesi çok güzel bir olaydı.Daha sonra antrenörlük gelişimim adına BJK’de değerli Hurşit hocamla genç takım antrenmanlarına katıldım.Sonra Uludağ Süper Basket takımına transfer  oldum.Orada iyi oyuncular yetiştirdiğime inanıyorum.USB olarak Yıldız takımla hem yıldızlarda hem gençlerde play offlara kaldık.Daha sonra Oyak Renoult altyapısında çalıştım.

Şu anda Beşiktaş’ta alt yapı antrenörü olarak görevime devam etmekteyim.

Basketbol Altyapısına kaç yaşından itibaren başlanmalı sizin düşünceniz nelerdir?

Aslında bu çok göreceli bir kavram. Bazı ülkeler oyuncuya belirli bir yaş aralığına geldikten sonra birşeyler öğretilebileceğine inanıldığı için bu işe yıldız kategorisinde başlıyorlar. Aslına bakarsanız bu ülkeler balkan ülkeleri yani basketbolda söz sahibi denilebilecek ülkeler. Ancak çoğu ülkede artık 8-10 yaş aralığına indi bu kıstas. Fakat asıl önemli olan bizdeki sistem. Ülkemiz için konuşmak gerekirse genelde spor okulu adı altında maddiyatın daha ön planda olduğu bir durum söz konusu.Tabi işin hakkaniyetini verip sadece oyuncu yetiştirmek adına çaba sarf edenleri de meclisten ayrı tutuyorum.Ama pek çok kulüp spor okulu ve buradan gelen ücretlerle kendini ayakta tuttuğunu varsayarsak bir bakıma bu kulüplere maddi yardım edip hem reklamını yapacak hem de sponsor olacak firmaların azlığı da  bu işin bir çark eksik dönmesine sebep oluyor.Ben oyuncunun 8-10 yaşlarında topu eline alıp musabık olana kadar sadece basketbol oyun bilgisini ve ileride kendisi için çokça faydası olacak temel fundamental çalışmalarını yaptırmak gerektiğine inanıyorum.

16-17 yaşında, bugüne kadar hiç eğitim almamış takımda oynamamış ama çok yetenekli bir sokak basketbolcusu sizce ne yapmalı?

Bir önceki soruda bahsettiğim yaş aralığı (8-10) oyuncunun sadece basketbolu sevmesi için eğlenceyle  ya da herhangi bir oyunla öğretilecek işin yapılması gerektiğine inandığım bölümdür. Eğer bir oyuncu parkenin havasını solumamış, belirli bir çatı altında ondan beklenen beklentilere cevap verecek bir sorumluluk alamamışsa ve sizin sorunuzda yer alan yaş dilimindeyse basketbola başlaması için epey  geç kaldığını söyleyebiliriz. Ben zaten bir kulüp çatısı altında oynayan bir oyuncunun sokakta basketbol oynamasını pek tasvip eden biri değilim. Eğer bir çalışma yapmak istiyorsa kendine ekstra bir yatırım yapmak istiyorsa bunu belirli bir program ve gözetim altında bağlı olduğu kulubün çalıştığı salonlarda daha doğru bir şekilde yapması taraftarıyım. Tabi bu benim düşüncem. Yoksa sizin söylediğiniz yaşlardaki basketbolsever arkadaşlarımızda şanslarını gayet tabiki zorlayabilir, kapıları açmak için bir fırsat kollayabilirler..

Basketbolcu olmayı düşünen bir gencin nasıl bir yaşantısı olmalı kendini daima bir adım ileri götürmek için neler yapmalı?

Öncelikle oyuncu adayı kararlı, azimli, çalışkan ve cesaretli olmalı diye düşünüyorum. Tabi bu alt başlıkların ana kelimesi ise DİSİPLİN.. Kendisini geliştirecek yollar bulmalı, kapıları açan olmalı, araştırmalı, maçları seyirci değil oyuncu gözüyle izlemeli, oyunculuğun sadece saha içerisinde değil, saha dışında da var olduğunu bilmeli. Evde yapması gereken, antrenmanda yapması gereken ve maçta yapması gerekenler diye bunu 3 ayrı başlığa ayırabiliriz. Bunların içeriğini tek tek benimsemeli ve daha da önemlisi uygulamayı bilmeli. İpin ucunu tutmayı başardığı zaman gerisinin geleceğinin farkına varmalı…

Antrenörlüğe nasıl başladınız?

16 yaşımda o zaman ki a takım antrenörümüz Refik GÜR sayesinde küçük takımda başladım..O zaman antrenör yoktu piyango bize çıktı..Hiç birşey bilmeden bir ekip emanet edilmişti.Zamanla neler yapıp yapamayacağımı görmek içinde iyi bir fırsattı.Zor ama güzeldi..Böylece antrenörlüğe adım attım.Buradan bu fırsatı veren  ve rahmetli olan Refik hocama minnet duygularımı iletiyorum.

Kendinize örnek aldığınız antrenörler ve  en beğendiğiniz antrörler kimlerdir?

Obradovic..Anlatamam herhalde..Türkiye’de beğendiğim antrenörler var,görüştüğüm bilgiler aldığım bilgilerinden istifade ettiğim pek çok antrenör oldu.Cavit Altunay, Aydın Örs, Cem Akdağ, Çetin Yılmaz, Tamer Oyguç.. Böylesine değerli antrenörlere fırsatını bulduğum zaman hep basketbol üzerine soru sorma bilgi alma ve paylaşma derdindeyim.. OYAK-Renault ’ta A takım antrenmanlarına zaman zaman katılarak Yücel Abinin, Murat Abinin, Ali Abinin ve alt yapı koordinatörümüz Gürkan Abinin de felsefesi, bilgisi benim kendi felsefeme harman edeceğim pek çok bilgiye ulaşmama sebep oluyor.Ama aralında ismini saymadığım Hurşit abi var..O bende tarifsiz,muazzam bir yere sahip. Nedenini bilmiyorum  ama öyle..

Bir çok basketbol takımında ver parayı al oyuncu mantığı vardır; alt yapıdan kendi oyuncularını yetiştirmeye çalışmak  yerine. Siz bunun kısa ve uzun vadede ki sonuçları hakkında ne düşüyorusunuz?

BAŞARI denen kavram insanların yakasına yapıştımı maalesef bırakmıyor. Her kulüp kendi bütçesine göre, koyduğu hedeflere göre belirli bir başarı kıstasına ulaşmak zorunda. Dolayısı ile o başarıya giden her yola mübah gözüyle bakılmaya başlanıyor. Gayet tabiki alt yapılarınızda yetişen ve a takımınıza yükselip göğsünüzü kabartacak oyuncunun tadına doyum olmaz ama bir gerçek var ki imkanı olan büyük balıklar küçük balıkları bu konuda yutuyor. Bu genel bir sorun ve açıkçası herkesin özüne dönüpte sırf alt yapılarda oyuncu yetiştirme felsefesini ortaya koyacak mental iradeye sahip olacağını daha da ötesi olduğunu düşünmüyorum.

Gelecekle ilgili planlarınız ve hedefleriniz nelerdir hocam? Kemal Başaran’ı kısa orta ve uzun vadede nerelerde görebileceğiz?

‘İyi, en iyinin düşmanıdır’ bu sözün insan üzerindeki etkisine çok inanıyorum. Kendini geliştirmek, araştırmak, izlemek, dinlemek veya görmek.. Bu işin sac ayaklarından birkaçı bunlar..Bildiğini anlatabilmek, anlattığını gösterebilmek ve uygulatabilmek.. İyi bir antrenörün yanında iyi bir psikolog olmak vb. çok  sorumluluklar var..Başlı başına modelsiniz,bunun sorumluluğu var..Detaylar var, farkındalıklar var, öteki olabilmek var. Var da var..Ben bunların hepsine vakıf olabilmeli,tam donanımlı antrenör olabilmeliyim.Kendi içimde bunun hesabını yapıyor,ölçüp biçiyorum tabiki.. Şu an bulunduğum kulüp OYAK-Renault benim en ciddi ve en etkili temelim konumunda..Bununda farkındayım.. Önceliğim insan yetiştirmek,sonra ülkeme basketbolda hizmet etmek, oyuncular sunmak ve onların başarılarını izlemek ama hiç bir zaman fotoğrafta yer almamak, görünmemek hedefim. En iyisini istiyorum,en zor olanını istiyorum.Zamanla bu dileklerimin realiteye dönüşmesi ve gerçekleşmesi için çok ve doğru işler yapıp çalışmam gerektiğini de biliyorum.

Basketbolbilgi.com adında basketbol eğitim ve kaynak sitesinin sahibisiniz. Sitenizin oluşumundan, gelişiminden ve şuanki konumundan bahseder misiniz?

Biliyorsun bu siteyi sen açtın verdin bana. Ön ayak oldun, destek çıktın. Gayet tabiki ilk başta bu sitenin çok popüler bir basketbol sitesi olup bu kadar yoğun takip edileceğini tahmin etmemiştim. Her geçen gün siteyi geliştirdik ki bunda senin payını kelimelerle izah edemem. Röportajlar yaptık, yazılar, videolar, slaytlar hazırladık sunduk.. Son olarak çizimli sunumlar hazırlayıp siteye koyuyoruz. Sayende facebook grubunuda kurduk. 2.350 ye ulaştı orda da sayımız.  Benim stresimi attığım bir yer oldu site, tepkilerde ne mutlu ki çok olumlu  ‘iyi ki yaptın ülke baksetbolunun ihtiyacı vardı’ diyenlerin sayısı az değil. Buradan sitede emeği geçenlere başta sen olmak üzere sonsuz teşekkürlerimi iletiyorum.

Ayrıca 4 günlük bir basketbol seminerinden sonra ‘ülkenin gelecek vaat eden en iyi alt yapı antrenörü’ plaketine layık gören THGD’ye teşekkürlerimi iletiyorum.

Ülkemizde alt yapıya gerekli önem veriliyor mu tüm Türkiyeye baktığınızda nasıl bir durum söz konusu? Alt yapıları yakından takip eden birisiniz geleceğimiz parlak diyebilir miyiz?

İnanın geleceğimizi gönül rahatlığıyla emanet edebileceğimiz çok iyi oyuncularımız var,potansiyelimiz var.Kazanmayı isteyen,çalışan,başarmak için o formayı kapmak için koşan,çabalayan çok yetenekli cevherlerimiz var..Ancak kendi çukuruna kendi düşenlerde var yakınlarımızda.Devşirmelerle,küçültmelerle suni başarılara yelken açanlar ve daha sonra bir de ‘BAŞARDIK!’ diyebilen büyük antrenörlerimi,bu işin içerisinde yer alan spor adamları var..Ama onlara rağmen ben ülkemizde ki bu değerlerin hak ettikleri yere elbet ulaşacakları kanaatindeyim.Bu inancı fazlasıyla taşıyorum.

Kulüpler oyuncu taraması yapmalı mı? Yaptığınız çalışmalardan bahseder misiniz?

Gayet tabi yapılmalı oyuncu adayının %99’u okullarda zaten. Biz kulüp olarak Bursa’da ki her okulu tek tek gezdik. Bu sayı 160’ın üzerinde.1998 doğum tarihli öğrencilerden  başlayıp 2001 doğumlulara kadar uzanan zinciri oluşturduk, kurduk. 1998-1999 mutabık olarak devam ediyor, hatta 2000-2001 doğumlularla çalışmaya da başladık. Keyifli bir şekilde ilerliyoruz.

Alt yapılarda yüzlerce oyuncu oluyor ama yıllar geçtikçe birçok oyuncu eleniyor ve sayılı sayıda basketbolcu profesyonel olarak yoluna devam ediyor. Buradaki eleniş nasıl oluyor? Bir oyuncunun elenmemesi için neler yapması gerekiyor? Ya da siz antrenörler olarak bir oyuncuda kendisini ileri taşıyacak potansiyeli görmüyorsanız nasıl bir yöntem izliyorsunuz?

Günümüz basketbolunda popüler basketbolun gerekliliklerini yerine getiren oyuncular daha kabul görüyor. Örneğin uzun oyuncu sıkıntısı had safhada bu yüzden her uzun oyuncuya cevher gözüyle bakıyoruz. Ama bir yandan da çakılı pivot sistemi de kalmadı, daha çok motion ofence, fast break, transtation game dayalı hücum opsiyonları var. Dolayısıyla bu tip uzun oyunculara ilgi azaldı. Daha ziyade yüzü dönük şut atabilen, asist yapabilen, atletik, daha komplike oyunculara yer veriliyor. Örneğin 5 bölgeninde fundamentalına sahip bir oyuncunun kendine iyi bir yerlerde şans bulması çok yüksek bir olasılık. Oyuncu az biraz hepsinden bilmeli, bazı önemli noktaları da en iyi yapmalı. Bunları yapamayan dolayısıyla baki bir basketbol geleceğine sahip olamıyor. Bu durumdaki oyuncular basketbol anlamında kendilerini tatmin edemeyecek yerde ve konumdalarsa antrenörlüğe, spor yöneticiliğine ve bu işin ilgi alanı olan her alanda kendilerine uygun olabilecek bir dalı seçip oraya yönlenebilir ve yeni bir maceraya atılabilmeliler.

Alt yapıdan çıkan bir oyuncunun A takımlarda şans bulma olasılığı nelere bağlı? Örneğin büyük bir kulüpte kendisine şans bulması çok zor oluyor. Bunun yerine bir alt ligden ya da ligin orta seviye takımlarından başlamasını önerir misiniz?

Öncelikle bulunduğunuz kulübün bakış açısına bağlı bir durum bu. Güvenipte şans verecek bir kadro lazım öncelikle. Ancak oyuncu A takıma çıkmadan önce mutlaka bölgesel ve 2.lig tecrübeleri yaşamalı, pişmeli. Bu alt liglerde daha sert ve darbeli basketbol oynanıyor. Mutlaka buralarda kendini sınamalı..

2001 Avrupa şampiyonasından sonra basketbola ülkemizde yoğun ilgi oluşmuştu. Bu yıl ise Dünya şampiyonası kendi evimizde.. Şampiyona ve sonrası için oluşacak ortam hakkında düşüncelerinizi öğrenebilir miyim?

Mutlaka ki ülkemizde basketbol tavan yapacaktır. Özellikle genç arkadaşlarımızın havada kalan bir spor dalı olan basketbol kültürüne daha da sarılacaklarını düşünüyorum. İdol olarak gördükleri, hayranı oldukları pek çok yıldız bu sahnede. Daha ne isteyebilirler ki! Bu turnuva bizim ülkemiz ve ülke basketbolumuz için çok iyi bir fırsat, basketbolun en ücra köşelere yayılabilmesi için bundan daha popüler bir reklam yapılamaz. Kesinlikle iyi değerlendirmeli ve bunu elde edeceğimiz iyi bir dereceyle de taçlandırmalıyız.

3SAYI Basketbol Dergisi hakkında neler söylemek istersiniz?

O kadar emek veriyorsunuz ki  bu dergi için hayret ediyorum. Ülkemizde basketbolu ayakta tutmak için gösterdiğiniz bu emeğin hiç bir karşılığı yok. İçeriğiniz, bilgileriniz ortaya koyduğunuz çabanız zaten bu derginin bu kadar sayıda piyasada olması ne kadar doğru iş yaptığınızın göstergesi. Geçen gün basketbolumuz duayenlerinden Cavit Altunay hocamızın mailini aldığımda, bir Amerikan dergisi yanında az kalır demesi de herşeyi ortaya koyuyor zaten. Takdire şayan işler yapıyorsunuz..

Teşekkür ederiz hocam. Başarılarınızın ve Türk Basketboluna katkılarınızın devamını dileriz.

Röportaj: Bekir Sıddık KOÇ, 3SAYI Basketbol Dergisi


Altyapı – Çalışmak…

Çalışmak…

Hiçbir oyuncu aktif basketbol kariyerinin ne kadar süreceğini bilemez. Kendisini kimlerin izleyeceğini, izleyenlerin onu kaç idman ya da maçta izleyeceğini bilemez. Zevkli, bununla beraber zor bir meslektir basketbol oyuncusu olmak. Her hafta performansınız gözlemlenir. Nasıl savunma yaptı? Kaç sayı attı? Ve buna benzer birçok yazılı ve yazılı olmayan veriler ile oyuncunun performansı ölçülür.

Oyuncu her zaman oynamaya hazır olmalıdır. Aslında bir ödüldür maçta oynamak. Oyuncuya verilebilecek en büyük ceza “oynatmamaktır”. Bu ödüle ulaşmanın yolu ise çalışmaktır. İdmanların hakkını vermek, kaytarmamaktır.
Her oyuncu “süper star” olamayacaktır. Fakat bu her oyuncunun “iyi oyuncu” olabileceği gerçeğini değiştiremez. Bence her oyuncu, “iyi savunmacı”, “şutör”, “takım oyuncusu” olma özelliklerinin bazılarını ya da hepsini taşıyabilir.
Her oyuncu evet şut sokamayabilir, bununla beraber savunma yapabilir ya da takımına kenardan gelip destek olabilir, bu özellikler saymakla bitmez.

Her idmanda aynı disiplinle çalışan oyuncular zaman içinde geliştiklerini gözlemleyeceklerdir. Bu da onların maçlarda alacakları süreyi olumlu yönde etkileyecektir. Yaşıtlarına oranla daha fazla yetenekli olan genç oyuncuların bazıları, o yeteneklerinin ardına sığınarak daha az çalışırlar. O yetenekleri onları bir süre idare eder fakat yıllar acımasızca ilerler ve o oyuncu birde bakmış ki sığındığı yetenekler maalesef ki kendisine yetmez olmuş. Birde bakmış ki, aynı kaplumbağa ve tavşan hikâyesinde olduğu gibi kaplumbağa kardeş bu uzun maratonda onu geçmiş.

Altyapı oyuncularının en büyük hayallerinden biri şampiyona görebilmek ve orada iyi performansa gösterip, A takıma yükselme şanslarını arttırabilmektir. Tabii ki bu uzun bir yoldur. Yaz idmanları, hazırlık maçları, kendi bölgelerinde oynanan maçlar, oynadıkları il’e göre ya gruplara ya da direk şampiyonaya gitme ve bütün senenin emeğini o şampiyonada alma isteği. Yani çalışmak, çalışmak ve çalışmak…

A takımlarda ise her hafta aslında bir finaldir. Telafisi olmayan bir maçın kaybedilmesi, bir oyuncunuzun sakatlanması eğer takım değilseniz sizi zorlayacaktır. Bununla beraber her hafta gösterdiğiniz performans sizin kariyerinizin seyrini belirleyecektir. Bunu da, belirleyen şey çalışmak, çalışmak ve çalışmaktır…

İster altyapı, ister A takım seviyesinde olsun oyucunun çalışması onun kariyerinin ne yönde ilerleyeceğini belirleyecektir.
Çalışkan, yüreğini sahaya koyan, özelliklerini bilen oyuncular başta seyirciler olmak üzere kimsenin aklından çıkmazlar…

Emre DAĞDELEN