Şampiyonlukla kapanan 2009-2010 sezonundan sonra off-season da yapılacak hamleler konusu forumlarda, medyada ve sohbetler arasında konuşulmaya başlanmıştı. Takımdaki eksikleri her taraftar gibi yönetimde biliyordu ve isimlerden önce takviye yapılması gereken pozisyonlar üstünde uzunca konuşuldu. Uzun pozisyonuna ve oyun kurucu pozisyonu bunlardan en önemli olanlarıydı. Ayrıca geçtiğimiz senelerde Lakers benchi çok zayıf kalıyordu. Buraya da takviyeler gerekiyordu.
Farmar, Mbenga, Morrison, Powell ile yollar ayrıldıktan sonra hemen yapılması gereken hamleler başladı. Sezon içinde Lakers takımı için adı geçen Hinrich, T-Mac, Blake gibi oyunculardan Blake’in takıma katılmasıyla beraber oyun kurucu pozisyonundaki açık giderildi. Yıllar geçtikçe yavaşlayan ve sezon içinde daha az yıpranması hedeflenen Fisher’in pozisyonuna getirilebilecek en güzel alternatiflerden biriydi bence. Kısa pozisyonu olarak değerlendirebileceğimiz, takıma hem dinamiklik hem de savunma gücü katacak Barnes’ın kadroya eklenmesiyle three-peat’i ne kadar istediğimizi göstermiş olduk.
Yazın yapılan hamleler arasında belki de en önemlisi efsane koç P.Jackson’un takımda kalması olmuştur. Hakkında birçok dedikodu yapıldı, bırakacağı artık vücudunun buna el vermeyeceğini söyleyenler oldu. Ailevi nedenleri ortaya atanlar oldu ve hatta kazanmaktan sıkıldığını söyleyenler bile oldu… Ama kendi ağzından ‘’ Bir sene daha buradayım’’ lafını duyan taraftarların keyfine diyecek yoktur. Hem Boston takımıyla şampiyonluk sayısını eşitlemek, hem 12. yüzük, hem de kendi adına 4.cü three-peat’ini yapmak adına bir sene daha Lakers organizasyonunda kalmaya karar verdi efsane koç.
Bu gelişmeler olurken Kobe’nin diz ameliyatı Lakers taraftarlarını baya bir rahatlattı diye düşünüyorum. Çünkü sezon içinde sürekli ve ufak çapta sorun yaşatan ve aynı zamanda playofflarda dizinden sıvı alınmasına kadar giden bir süreç vardı. En azından bu sorunun off-season da çözülmesi taraftarı ve organizasyonu mutlu etmiştir. Yazmadan geçemeyeceğim ufak bir ayrıntı olarak, bu ameliyat mevzusuna üzülen tek taraf belki de Türk basketbol seyircisi olmuştu. Bende dâhil olmak üzere gerçekten bu durumu hiçte soğukkanlılıkla karşılayamadık. Çünkü Amerika Milli Takımıyla birlikte Türkiye’de onu izleme hayallerimiz suya düşmüştü. Elbette bardağın dolu kısmına bakarak, bu şartlar altında ameliyat olmasa bile gelir miydi diye sormaktan da alıkoyamıyorum kendimi.
Parmağına yaz öncesi 5. yüzüğü takan Kobe Bryant ise yazın Dünya Şampiyonası takımına gitmeyerek dizindeki sorunu çözme yoluna gitti ve bence takımın geleceği aynı zamanda kendi kariyeri için çok doğru bir hamle yaptı. Sezon başında geçmişe göre biraz durağan olacağını ve kendisini zamanla bulacağını biliyorduk, bu zamanları da atlatıp Aralık ayının başına doğru ritim bulacaktır diye düşünüyorum. Yazın dinlenmek umarım hem mental hem de fiziksel olarak ona çok yaramıştır.
Gasol’ün ise dünya şampiyonasına gitmemesi gene Türk basketbol taraftarını doğrudan üzen bir etken olmasına rağmen, Lakers için çok sevindirici bir noktaydı bence. Dinlenmeye biraz ihtiyacı gerçekten vardı. Her yaz bir koşuşturma içinde ve bu onun sürekli yıpranmasına neden oluyordu. Yeni sezonda dinlenmiş bir Gasol’den beklentilerimiz oldukça fazlaydı ve o bu beklentileri karşılamaya hazırdı!
Sezonun açılış maçı evde oynanan Houston maçı olacaktı. Maçtan önce herkesin heyecanla beklediği bir yüzük seremonisi vardı elbette. Parmaklara takılan 2. yüzük, Kobe’nin kariyerinde ki 5. yüzük oluyordu. Şampiyonluk bayrağının indirildiği sırada Kobe’nin suratında ki, halen o 6. yüzüğü parmağa takma istediğini görebilirsiniz.
Tek tek maçlardan bahsetmek yerine biraz daha genel bir pencereden bakmayı istiyorum. Öncelikle geride kalan 8 maçta oynadığımız rakipler ve maç programı hakkında konuşmamız gerektiğine inanıyorum. Geçen seneyi hatırlayacak olursak ilk 24 maçın %80 lik kısmını evimizde oynadığımızı hatırlatayım. Sezon sonunda batı yakasının 1 numarası olmamızın en büyük etkenlerinden biri olarak bu periyodu gösterebilirim çünkü takımda Gasol yokken maçları evde oynamanın rahatlığıyla çok rahat geçtik. Daha sonra Gasol geldikten sonra da seriyi biraz daha genişleterek sezon sonuna kadar götürebildik. Aynı durum bu sene içinde söz konusu gibi, bu seferde Bynum yok ve biz gene evde maçlar oynayarak başladık. İlk 8 maçın 2 sinin, 7 Aralıkta başlayacak yabancı saha turnesine kadar olan 21 maçında 9 tanesinin yabancı saha olması sizce de ilginç değil mi? Bunun nedeninin herhalde Staples Center’ın kullanımıyla alakalı olabileceğinin üstünde duruyorum. Çok amaçlı bir salonumuzun olduğunu herkes biliyor sanırsam. Yıl sonuna doğru daha fazla deplasman maçlarının yığılmasını, yıl sonunda Staples center’ın daha fazla kullanılıyor olmasına bağlamak sanırım yanlış olmaz. Bunun bize getirdiği avantaj olarak ise, ilk seneyi Gasolsüz, ikinci seneyi de Bynumsuz olarak başlarken maçların çoğunun evde olmasından dolayı gelecek olan kayıpları minimuma indirme şansımızın olması.
İlk 8 maçta gelen 8 galibiyetten sonra herkes çok mutlu olmuştur. Lige güzel bir başlangıç yapmayı herkes ister. 8.maçta, Minnesota karşısında klasikleşen ‘’savunmasızlık’’ tekrar baş göstermeye başlamıştı bariz bir şekilde. 9. maçın Denver deplasmanı olmasından dolayı artık bir yerde bir kaybın yaşanacağı aşikârdı. Ben başta olmak üzere birçok arkadaşıma Denver üstüne iddia oynamalarını bile teklif etmiştim. Suns maçı ise her zaman olabilecek kayıplardan biriydi. Her zaman olabilecek diyorum çünkü artık bu tarz performanslara alıştım. Karşı takım oyuncuları kendilerini nasıl hazırlıyorlarsa bize karşı, geçen sene R.Allen’ın 8 üç sayı performansı, bu sene Suns’ın 40/22 üç sayı performansı, yıllar önce Arenas’ın 60 sayısı gibi beklenmedik performansları izlemeye alıştık. Suns takımın potansiyelini düşününce normal sezon maçlarında böyle kayıpların olabileceğini biliyoruz, üstünde fazla durmaya gerek yok.
Geçen 8 maçlık dönemde göze en çok batan isim olarak Gasol’ü görüyoruz. Geçen 11 maçtan sonra yaklaşık 23 sayı, 12 reb, 4,5 ast, 1,5 blok ortalamaları tutturan, sezonun ilk haftasında 25-15-5 gibi rakamlarla oynayan Gasol’e yaz bayağı yaramış. Senelerdir yoğun programla uğraşan zavallı Avrupalı oyuncuların, rahatlamalarına izin verildiği zaman neler olduğunun en açık göstergesi helalde budur. Dünya şampiyonasına gitmeme tercihini kullanan Gasol çok güçlü bir dönüş yaparak, sezon başında takımı sürükleyen isim oldu.
2 maçlık kayıp periyodundan sonra deplasman turnesine gitmeye hazırlandı takım. Kâğıt üstünde fazla zor olmayan 3 takımla oynayacaktık. Bucks ve Detroit maçları erken farka gidilmesi sayesinde çok rahat geçti takım adına. Kobe Bryant bu 2 maçta inanılmaz performanslar sergiledi. Performansların inanılmaz olması yaptığı rakamlardan değil, soktuğu inanılmaz basketlerden kaynaklandığını söylemek isterim. Zor şutların adamı olduğu esprisi yılladır yapılıyor ama gerçekten çok ilginç şutları sokması onun biraz daha ritim bulması açısından sevindirici nokta. Minnesota deplasmanı ise diğer 2 maça oranla biraz daha zor geçti. Karşısında genç çaylak Johnson’u bulan Kobe Bryant şut performansında biraz zorlandı. Canlı olarak izlediğim bu maçta, hızlı ayakları sayesinde Johnson Kobe’ye savunma kısmında gerçekten zorladı. Ama sezon başından beri inanılmaz bir form grafiği yakalayan bench gene devreye girdi. Kenardan gelen S.Brown’un yüzdeli katkısının yanında Barnes’ın kariyer maçlarından biri oldu diyebiliriz. 7-7 sahi içi isabetiyle 24 sayı 7 reb 6 ast performansı geceye damgasını vurdu. Ligde ki gidişatı düşündüğümüz zaman daha tam olarak hazır olmadığımızı, bazı maçlarda gerçekten çok fazla sallama hareketler yaptığımızı söyleyebilirim. Peki, geçen bu süreden başka konuşulması gerekenler neler? Mesela sezonun ilerleyen kısımlarında neler olabilir?
Sezonun ilerleyen kısmı;
Sezonda neler olur? Elbette beklenildiği gibi şu andaki lig düzeni içinde şampiyonluğu alamamamız için hiçbir neden yok. Ama elbette karşımızda çok ciddi rakiplerin olduğunu ve aynı zamanda çözülmesi gereken ufak sorunların olduğunu düşünüyorum. Bunlardan sırasıyla bahsetmek gerekirse;
Boston; en büyük eksiklerini elden düşme Shaq ve Jermaine ile kapatmaya çalışmaları takdir edilebilecek bir hamle. Geçen sene Perkins’in sakatlanmasından sonra yüzükleri 6. maçta kendi elleriyle bize takmak yerine amaçsız bir savaşa daha girmeye çalışırken, uzun rotasyonlarının sınırlı olduğunu anlamış olacaklar ki bu sene bu bölgeye ciddi takviyeler yaptılar. Kağıt üstünde Garnett, Shaq, Jermaine, Semih, Perkins, Davis ile ligin en iyi uzun rotasyonuna sahipler. En büyük rakibimiz olarak gördüğümden dolayı, şu kadroya bakıldığı zaman Lakers’ın uzun rotasyonunun yetersiz olduğunu düşünüyorum. Bakıldığı zaman geniş bir uzun kadrosu ve sert uzunlara sahipler. Gasol, Bynum, Odom, Ratliff 4lüsünün bunlarla başa çıkmasının zor olduğunu düşünmeme sebep veren etkenin Bynum’un kırılgan yapısı ve Ratliff’in ileri düzeylere gelmiş yaşından kaynaklandığını söyleyebilirim. Tabi, Shaq ve Jermaine’in bu düzeyde bir basketbol yapısında ne kadar katkı vereceğini de sorgulayabiliriz.
Bynum; Ligde artık uzun sayısının ne kadar azaldığını, çakma uzun diye tabir ettiğimiz 5 numaraların daha çok kullanıldığı bir dönemdeyken, Bynum’un değeri tartışılmaz elbette. 2008 ile 2010 final serileri arasında ki farkı birçok kişi görmüştür. %50 siyle bile oynayamayan bir Bynum’un sadece sahada olması bile ibrenin Lakers tarafına dönmesine yardımcı olmuştur. Evet, buradan bunu söylemek çok basit olabilir ama sahaya %80 ini koyabilecek bir Bynum olmuş olsa, karşımızda duracak takım yok. Boston serisinin 6 maça gitmesinin en büyük nedenlerinden, sezon içinde Gasol ve Kobe’nin yıpranmasında en büyük etkenlerden biri gene Bynum’un ta kendisidir.
Birçokları için o Lakers takımının yeni yıldızı hatta ve hatta Kobe’den sonra takımın liderini olması beklenen oyuncu. Benim içinse, yukarıda söylediğim, elite 5 numara olarak sadece bir görev adamı. Yıllarca sürekli sakatlık, bir türlü %100 olarak tamamlayamadığı sezonlar, takımı farklı nedenlerden dolayı yanız bırakması artık benim sindirebileceğim şeyler olmaktan çıktı. Zamanında adı bolca takas dedikodularında duyulmuştu, o zamanlar gitmemesi için çok dil dökmüştük ve kendisi takımda kalmıştı. Acaba iyi bir takasta yollamak gerekir miydi? Bynum konusu bu senenin kilitlerinden biri olacak elbette.
Kobe? Kendisi hakkında konuşmazsak bize gücenir gibi geliyor bazen ama gerekli şeylerden bahsetmek de gerekiyor aynı zamanda. Kobe ne kadar sağlıklı? Sezon başında inanılmaz tutuk olmasının tek nedeni, yazın geçirdiği ameliyat olarak gösterebiliriz, aynı zamanda bir türlü tutmayan şutların göstergesi de gene bu ameliyattan doğan ritimsizlik. Bir şekilde takıma katkı vermeye devam ediyor ve Aralık ayının başına doğru tam olarak Kobe’yi sahalarda görebileceğimize inanıyorum. Yavaş yavaş şut ritmini yakalamaya %30 lardaki şut yüzdesini en azından %47 ler civarına çekmeye başladı.
Diğerleri; Artest nereye gidiyor çok merak ediyorum. Geçen sene bıraktığı yerden aynen devam ediyor tartışılmaya ama bazı düşüncelerim var. Pierce savunmasında neden bu takımda olduğunu, attığı son saniye basketinde neden kocaman bir yüreğe sahip olduğunu bizlere kanıtladı. Önemli anlarda ortaya çıkma isteğini ise 7. maçta Pierce’ın üstünden attığı üçlükle bizlere kanıtladı. Blake ve Barnes’ın yaptığı katkıyı gören oldu mu? Barnes yaklaşık 21 dakika sahada kalırken 9-6-2 gibi rakamlar yaparken, 19 dakika sahada kalan Blake 7-2-1,5 rakamları tutturarak sağlayacakları katkının ne denli önemli olduğunu gösterdiler. Ama bütün bunların üstünde bir adamdan bahsetmek gerekli diye düşünüyorum. Yazın takımda kalmayı seçen ve gitsin mi gitmesin mi diye uzun süre tartışılan S.Brown. Özellikle sezonun ilk maçlarında Kobe’nin ritim bulamadığı zamanlarda takımı çok iyi sürükledi. Şutlarındaki istikrar görülmeye değer düzeye gelmiş.%52 gibi bir yüzdeyle attığı 11 sayı gerçekten çok çok önemli bir bench katkısı.
Fisher’ın bu kadar iyi başlaması diğer bir sevindirici durum şu aralar Lakers taraftarları için. Takımı sürükleyenlerden biri de hiç kuşkusuz ‘’ayarcı’’ Derek Fisher. Gerek saha içi gerek 3 sayı çizgisinin gerisinden attığı şutlarda bu sezon yüksek yüzdeyle oynarken [ 3 sayı yüzdesi %59 ] sahada 28 dakika civarında kalıyor ve daha az yıpranmış oluyor. Ayrıca geçtiğimiz senelere oranla içeriye daha az giriyor ki bu da yıllardır kendisi hakkında “üçlükleri turnikelerden daha yüzdeli atıyor.” yorumları göz önüne alındığında Lakers için çok faydalı bir durum.
Henüz 12-14 maç sayısına ulaştığımız şu günlerde takım hakkında konuşulması gereken önemli noktalardan bahsetmeye çalıştım. Çok hayal işine girmeden biraz daha gerçekleri düşünecek olursak şampiyonluk için önümüzdeki tek engelin Boston takımı olduğunu söylemek çok da zor değil. Lebron ve Wade zaten bir takım değil, sadece sağda solda gösteri maçlarına çağrılabilecek bir eğlenceyken, Atlanta halen liderini ve uzun arayışına bir sonuç getirememişken, Chicago; Boozer’sız devam ederken (bence Boozer geldiği zaman doğuda 2-3’e rahatlıkla oynayabilecekler), Orlando geçen senelerin üstüne halen bir şey koyamamışken… Batıya baktığımız zaman ilk 8 maçını kazanan Orleans’ın gazının biteceğinden, Spurs’un bu kadroyu sezon sonuna kadar sakatlık olmadan koruması vb. etkenlere bağlı bir lig görüyoruz.
Umarım seyir zevki çok yüksek bir NBA sezonu olur.
Fırat Çimenli, 3SAYI