Etiket arşivi: LeBron James

NBA’de Çıkış Yapanlar

Blake ‘The Great’ Griffin

Gün geçmiyorki Griffin ağzımızı açık bırakan bir hareket ya da maç performansı yapmasın. Indiana karşısında %80 ile atıp 47 sayı 14 ribaund ve 3 asistlik bir performans sergileyerek, Allen Iverson’dan bu yana bir sezonda 2 maçta 40 sayıyı geçen ilk çaylak oldu. Griffin’in ne kadar mükemmel bir oyuncu olacağını görmek için bu 47 sayılık performansın özetini izlemenizi tavsiye ederim. Golden State maçında 30 sayı 18 ribaund 8 assistle ile triple-double’ı kaçıran Griffin bu ayı 25.7 sayı 14 ribaund ve 4.3 assist ile geçirdi. Çaylak Griffin lig genelinde efektiflik puanında 4. sırada. Bana göre basketbolda modern zamanın (80 ve sonrası) Michael Jordan (28.2 sayı 6.5 ribaund 5.9 assist 2.4 top çalma %51 şut) ve Shaquille O’neal (23.4 sayı 13.9 ribaund 1.9 assist 3.5 blok %56 şut) ile birlikte gördüğü en etkili çaylak.

 

LeBron James&Dwayne Wade

Wade ve Heat’in lige kötü başlaması Miami’nin başarısız olmasını umanları oldukça mutlu etmişti. Wade’in hazırlık kampına ve sezon öncesi hazırlık maçlarına çıkamamasının etkileri sahada oldukça net bir şekilde gözüküyordu. Savunmada istediklerine geçilmez olan bu takım hücumda çok dağınık bir görüntü sergiliyordu. Bir yıldız topu eline alınca diğer yıldızlar sadece onu seyrediyordu. Zamanla her şeyin düzeleceğini düşünüyorduk nitekim öyle oldu. Dwayne Wade geçtiğimiz ayı 27 sayıyla geçirdi ve hücumda son derece verimliydi.

LeBron James ise Ocak ayını %49 ile 32 sayı 9.2 ribaund 6.8 assist 1.8 top çalma istatistikleri ile geçirdi ve Cleveland günlerindeki gibi sahada adeta tek kişilik takım gibi oynadı.

Miami de sular durulmuş gözüküyor. Koçun takımdan ayrılacağı ile ilgili haberlere artık pek rastlayamıyoruz ve takım kazandığı müddetçe -ne kadar Spoelstra’nın yetersiz olduğunu düşünenler çoğunluktaysa da- playofflar da takımın başında olacak gibi gözüküyor. Ancak ben sezon başında da söylediğim gibi tüm takımlar sağlıklı bir şekilde playoffa girerse Boston Celtics’in karşısında hiçbir takımın durabileceğini düşünmüyorum.

 

Nick Young:

Wizards’ın 2 numarası Nick Young 17 sayı ortalaması ile bu yılın en çok gelişme kaydeden oyuncu ödülünün kuvvetli adaylarından birisi. Pas vermek onun kitabında kesinlikle yazmıyor. Top kaybı oldukça az çünkü top elinden çıktığında %85 ihtimalle potaya gidiyor. Ancak Nick Young son derece etkili bir skorer. Birebirde etkili kendi şutunu yaratabiliyor. Ayak hareketleri efektif, kendisine alan yaratmasını sağlıyor. Jordan tarzı fadeaway şutlarını ise son derece iyi bir şekilde sokuyor, üzerinde çok çalışmış olmalı. Ocak ayında ilk 5 başlaması ile birlikte sayı ortalamasını 21.5 e çekti ve yüzdeli şutlar atıyor. 3 sayı çizgisinin gerisinden %40 ile atan Nick Young yıldız olabilmek için bu oyunun 5’e 5 oynandığını öğrenmeli. Şampiyonluk adayı takımlar için son derece etkili bir bench skorer oyuncusu olabilir ancak Nick Young’ın savunmaya hiç bulaşmaması bu ihtimali oldukça zayıflatıyor. Topu paylaşmayı ve savunma yapmayı öğrendiği takdirde bu lig yeni bir yıldız kazanabilir.

 

LaMarcus Aldridge:

Lige girdiğinden bu yana takip ettiğim Aldridge’in çok daha üst seviyelere çıkmasını bekliyordum. 3 sezon boyunca 18 sayı 8 ribaund ortalamaları ile oynadı ancak ben Aldridge’in bu sezonlarda potansiyeline kesinlikle yaklaşamadığını düşünüyorum.

2.11 boyunda, basketbola son derece uygun bir vücut yapısına sahip olan Aldridge aynı zamanda hareketli bir uzun. Ligdeki 4 numaraların bir çoğundan daha çabuk ve bilekleri son derece yumuşak. Dışarıdan bu kadar etkili atabilen, uzun ve güçlü bir fiziğe sahip olan, yeteneği sahada koşarken bile belli olan bir oyuncudan çok daha yüksek bir performans beklemekte haklıyım sanırım.

Bu sezona kadar idare eden Aldridge, her yıl olduğu gibi Portland’ın sakatlar kervanına dönüşmesi sonucu öne çıktı ve önemli parçaların yokluğunda takıma yaptığı katkıyı arttırdı. Bu ayı 25.5 sayı 10 ribaund ve 2.7 assistle oynadı ve Portland’ın playoff potasında kalmasını sağlayan oyuncu oldu. Bu ayki istatistikleri Aldridge’in lige girdiğinde bi kaç yıl sonra ulaşmasını beklediğim rakamlar.

 

Zach Randolph:

Memphis’in takas etmeye çalıştığı ve sözleşmesini yenilemediği Zach Randolph, geçen yıl olduğu gibi bu yılda takımın en iyi oyucusu. Kötü başlangıcın ardından Memphis’in toparlanıp playoff u kovalamasını sağlayan oyuncu oldu. Ocak ayında 23 sayı 14.3 ribaund ile oynayan Randolph pota altında sayı bulma konusunda bu ligin en iyilerinden.

Mike Conley’e anlamsız bir kontrat verdiler. Çocuk yetenekli ama yıllardır sergileyememiş ve karşılığında 45 milyon dolar ile ödüllendirildi. Marc Gasol’u takımda tutmak zorundalar ve öyle yapacaklar. Bu durumda Randolph’un ücretini karşılayamayacak olan Grizzlies yönetimi takımda şampiyonluk ışığı olmadıkça –ki yok- bu masrafın altına girmeyecektir. Randolph sezon bitmeden takımdan ayrılabilir. Sezon sonuna kadar takımda kalırsa yeni sezonda çok yüksek bir ihtimalle onu Grizzlies formasıyla göremeyeceğiz.

Makro Jaric’in biten kontratının yanına, All Star potansiyeli olan ancak takımla yıldızının bir türlü barışmadığı Mayo’yu koyup, Mike Conley ile güzelce paketleyip göndererek bu takımı çok daha üst seviyelere çıkarabilirlerdi. Gay ve Randolph gibi iki skorer, Gasol ve Tony Allen gibi son derece kaliteli 2 rol oyuncusunun yanına takas karşılığında alınacak bi PG ve bench katkısı verebilecek bir isim bu takımı çok daha üst sıralara çıkartabilirdi. Biten toplam 13 milyon dolarlık kontrat ve biri her yıl All Star olabilecek kalitede 2 genç oyuncunun dahil edildiği takastan kaliteli parçalarla çıkabilirdi Memphis.

 

DJ Augustin&Ray Allen

Her zaman olduğu gibi Larry Brown takımın başından ayrıldı ve takımdaki genç oyuncuların performansı arttı. Son derece yetenekli bir oyuncu olan Agustin ve ilk yılında fena bir performans göstermemişti ancak oyun kuruculuğu istenilen düzeyde değildi. 2. yılında büyük düşüş yaşadı ve mental olarak çok kötü günler geçirdiğini tahmin edebiliyorum. Ancak Agustin düştüğü yerden kalkmasını bildi ve bu sezona etkili bir şekilde girdi ve Felton’ın gidişiyle ilk 5’e yerleşti. Sezonun ilk bölümünden sonra tekrar bocalayan Agustin’in Brown’ın gidişiyle yükselişe geçti ve Ocak ayını 17.6 sayı 7.2 assist ortalamalarıyla geçirdi. Maç başına sadece 1.6 top kaybı yapan ve %92 ile faul %40 ile etkili bir şekilde üçlük atan Agustin’in 2 yıl içerisinde son derece kaliteli bir guarda dönüşmesini bekliyorum.

 

Yaşlı kurt Ray Allen’ı izlemek gerçekten son derece keyifli. Bu ay 18.5 sayı ortalaması ile oynayıp %55 ile saha içinden ve %53 ile üç sayı çizgisinin gerisinden atıp 13 maçta attığı 66 üç sayılık atışın 35 tanesini sayıya çevirdi. 36 yaşındaki oyuncu bu sezon 17.3 sayı 3.7 ribaund 3.1 assist ortalamaları ile oynuyor.

Blake-Griffin

LeBron Fırtınası

Dün gece Miami Heat kendi sahasında Indiana Pecars’ı konuk etti. LeBron James’in damga vurduğu maçı 117-112 Heat kazandı.

Gecenin yıldızı LeBron James, Indiana potasına 41 sayı bıraktı. Yaklaşık 42 dakika süre alıp, 23 top kullanan James 15 isabet buldu. 13 ribaund, 8 asist, 3 top çalan yıldız, 4’de top kaybı yaptı.

Miami’nin diğer yıldızlarından Bosh 19 sayı, 7 ribaund, 1 asist, Wade ise 17 sayı, 7 asist, 3 ribaund, 1 top çalma ile oynadı.

Indiana cephesinde Roy Hibbert’ın 20 sayı, 10 ribaund ve Granger’ın 19 sayı, 3 asist, 1 ribaundluk performansları galibiyete yetmedi.

Rekortmen Cavs !!!

Cleveland 2003 yılında yapılan draftlarda LeBron James’i Seçerek takımın en iyi yıllarını geçirmesini sağladı. Ama şampiyonluğa ulaşmak için sadece LeBron yetmedi. Rüya bu sezonun başında son buldu ve kral Miami’yi tercih etti.

LeBron’lı Cleveland

2006 yılından itibaren LeBron’lu Cleveland , 3 kez Doğu yarı finali, 1 Doğu finali, 1 Doğu şampiyonluğu ve 1 Nba finali gördü. Bütün bu başarıları yakalarken kral hep yalnız mücadele etti. Yanındaki isimler hiçbir zaman iyi 2. adam olamadılar. 2007 Playoff’larında Daniel Gibson ön plana çıkmış ve çaylak sezonunda iyi bir yardımcılık üstenmişti. Playofflar’ın sonunda Cavs, tarihinde ilk kez NBA finaline yükselmişti ve San Antonio’ya süpürülerek şampiyonluğu kaçırmıştı.

Geriye dönüp baktığımızda, takımlarına şampiyonluklar kazandıran yıldızların iyi birer yardımcıları olmuştur. Kobe & Shaq – Kobe & Gasol – Duncan & Parker – Duncan & Robinson – Jordan & Pippen gibi daha birçok örnek sayabiliriz. Yanına 2. adamını bulamayan LeBron ise 2. adam olmayı kabul ederek Miami’ye gitti.

Bu Sezon

Asıl konumuza dönersek, Cleveland başladığı noktaya döndü. Shaq, Ilgauskas, Delonte West gibi isimleri de kaybettikten sonra, ellerinde belkide ligin en kötü takımı kaldı.

Sezon içinde de takımın ne halde olduğunu görmek mümkün aslında. 51 maçı geride bıraktığımız şu günlerde sadece 8 galibiyet alabildiler. Maç başına, -11.48 ile ligin en çok fark yiyen takımı durumundalar. Dün gece aldıkları, Portland mağlubiyeti ile 43. kez yenilerek, bu sezon en çok maç kaybeden takım konumundalar. Dün gece kaybettikleri maçın önemi daha büyük aslında. 1981-82 sezonunda başlayan, 1982-83 sezonunda son bulan 24 maçlık mağlubiyet serisiyle rekor Cavs’e ait. Dün kaybedilen maçın sonunda Cavs, üst üste 24. kez yenildi ve kendi rekoruna ulaştı. Diğer rekorunu 2 sezonda yapmış olan Cavaliers, bu kez rekora tek sezon içinde ulaşmalı başardı!

Kazandıkları 8 maça bakacak olursak, Celtics, 2 kez 76’ers, Wizards, Nets, Grizzles, Bucks ve Knicks. Galibiyetlerin tarihleri ise ilginç. Son kazandıkları Knicks maçı dışındaki 7 galibiyet, sezonun ilk ayında. “LeBron James’in gitmesi bizi yıkmadı.” imajı vermek isteyen oyuncular, 7-9 ile başladıkları ligde bugün 8-43 galibiyet-malubiyet rakamlarına sahip.

Sezonun Kalanı

Varejao’nun, 4 ay forma giyemeyecek olması, Cavs için işleri iyice zora sokuyor. Takımın durumuna bakınca, rekor artacak gibi görünüyor. Geride kalan 31 maçından, 2 tanesini daha kazanmak zorunla Cavs. Eğer 2 galibiyet alamazlarsa bir rekor daha kazanacaklar! Philadelphia 76ers’ın 1972–73 sezonunda 9–73’le elinde bulundurduğu ” En çok kaybeden takım.” rekoruna ortak olacaklar.

Çözüm 2011 Draftı Olabilir

Cleveland için, söylenebilecek tek iyi şey ise Draft gecesi. Büyük bir olasılıkla 1. sıradan seçme hakkını kazanacak Cavs. En iyiyi kadrolarına katarak, 2003 yılında LeBron James’in gelmesiyle yakaladıkları yükselişi tekrar yaşayabilirler.

Anıl Kalay

LeBron James’ten Sezonun En İyi Performansı

Gecenin ilk maçında Miami Heat(34-14), Orlando Magic(31-18)’e konuk oldu. LeBron James’in 51 sayı, 11 ribaunt, 8 asist yaptığı maçı, Miami 104-100 kazandı.

İlk Çeyrek Heat’in etkili oyunuyla geçti. LeBron James 9’da 9 saha içi isabet ve 23 sayıyla, Heat tarihinin ilk çeyrek sayı rekorunu eline geçirdi. Hidayet Türkoğlu’nun hafif bir sakatlık geçirdiği çeyrekte Orlando, Dwight Howard’ın boyalı alandaki etkisiyle direnmeye çalıştı. Heat ilk çeyreği 30-26 önde kapattı.

Orlando ikinci çeyreğin başında bulduğu sayılarla, farkı 3’e kadar indirse de Miami’nin tekrar farkı 10 sayıya kadar çıkarmayı başardı. Hidayet’in orta mesafeli şutları, Howard’ın pota altından bulduğu sayılarla farkın açılmasına engel oldu. Miami ilk yarıyı 55-45 önde bitirdi.

Karşılıklı basketlerle geçilen 3. çeyreğin en önemli olayı Wade’in sakatlanmasıydı. Pota altında D.Howard’la çarpışarak sırt üstü düşen Wade, soyunma odasına gitti. Çeyreği, son 2 dakikada farkı açan Heat 79-63‘lük üstünlükle bitirdi.

Wade’in döndüğü son çeyrekte Orlando fırtınası esti. 21-4’lük seri yakalayan Orlando, 7 saniye kala farkı 3’e kadar indirdi. Hidayet’in pota altından oyuna soktuğu topu, Ryan Anderson 3 sayılık atış olarak kullandı ve isabet bulamadı. Maçı Miami 104-100 kazandı.
Sahanın en skorer ismi Miami formasıya en iyi maçını çıkartan LeBron James oldu. James 51 sayı, 11 ribaund ve 8 asist üretti. Orlando cephesinde ise 6 oyuncu çift haneli skorlar üretmesi galibiyete yetmedi.Temsilcimiz Hidayet Türkoğlu 13 sayı, 3 asist, 2 ribaundla takımına katkıda bulundu.
Anıl Kalay

LeBron’dan İlk Çeyrek Rekoru

Süperstar LeBron James, bu gece oynanan Miami-Orlando maçında, 23 sayıyla  Heat tarihinin ilk çeyrek sayı rekorunu kırdı.

12 dakikada 9-9 saha içi isabet  6-5 serbest atış isabetleriyle oynayan yıldız, 23 sayı kaydederek Heat tarihine geçti.

Önceki rekor, 29 Mart 1996  yılında Wizards’a karşı ilk çeyrek, 21 sayı üreten Alonzo Morning’e aitti.

Anıl Kalay

Süperstarlık ve LeBron James

Yazın hepinizin bildiği gibi NBA’in geleceğini temelden etkileyecek gelişmeler yaşandı. NBA takımlarının büyük bir iştahla beklediği 2010 yazı hiç beklenmeyen bir şekilde sonuçlandı. NBA’in yeni süperstarı, herkesin hayran olduğu, kendi deyimiyle seçilmiş kişi olan Lebron James yaptığı seçimle nasıl bir mantaliteye sahip olduğunu gösterdi ve kendisi için yapılan efsane olabilir yorumlarını bir gecede yok etti.

Lebron James’in hatalar zinciri kararını bir TV programında açıklayacağını söyleyerek başladı. Bunun sonucunda doğduğu, büyüdüğü şehrin takımı olan Cleveland Cavaliers’la bütün Amerika önünde adeta dalga geçti. Lebron James’in 2003 draftıyla takıma katılmasına kadar zaman zaman iyi performansları olsa da Los Angeles Clippers la birlikte NBA’in ‘’Loser’’ 2’lisi olarak görülen Cleveland Cavaliers’ın bunu kırmak için en büyük umudu bir TV programıyla son buluyordu. NBA’ye ilk geldiği günden beri karışlaştırıldığı bütün efsanelerinde ağzını açık bıraktı verdiği bu kararla Lebron James. Çünkü kolay yolu seçmişti. Karşılaştığı zorluklar karsısında geri adım atmıştı. Bir de onunla karşılaştırdığımız efsaneler bakalım. En başında Michael Jordan’a. Jordan ilk NBA şampiyonluğunu kazandığında 29 yaşındaydı yani Lebron James’in su anki yaşından 3 yaş fazla. İlk 6 senesinde 1 kez bile NBA finali görememişti ve Zamanın ‘’Bad Boys’u’’ Detroit Pistons’tan adeta dayak yemişti. O ise hiçbir zaman geri adım atmadı. Sonunda istediği şampiyonluğa Jordan’ın Chicago’su olarak ulaştı.

Şimdi bir Miami Heat taraftarı olarak düşünelim takımınız NBA şampiyonu oldu. Takımınız Lebron’un takımı mı? Tabi ki de hayır… Daha birçok karşılaştırıldığı yıldız vardı Lebron gibi kolay yolu seçmeyen ve efsaneliğe giden yolda başarılı olan. Aslında Michael Jordan’ın bu konu hakkındaki açıklaması her şeyi özetler nitelikte. Jordan, Lebron’un yaptığını kendisinin Larry Bird ve Magic Johnson’la konuşarak, Lakers veya Celtics forması altında şampiyonluğa ulaşmaya çalışmasına benzetmiş. Jordan’da Johnson’da Bird’de böyle bir şeyi asla kabul etmezlerdi. Belki birlikte 5 sene arka arkaya şampiyon olacaklardı ama hiçbir zaman Larry Bird’in Celtics’i, Magic Johnson’ın Lakers’ı, Jordan’ın Chicago’su olmayacaktı.

Lebron James’in Miami’ye gidişinden sonra yaptığı açıklamada: Artık üzerimde her maç iyi oynama baskısı, kritik anlarda hata yapmama baskısı olmayacak dedi. Oysa süperstarlar baskı altında oynamayı seven büyük maçlarda ateşten gömleği giymeyi isteyen, son saniyelerde takımının kaderine etki etmek isteyen oyunculardır. Yaptığı bu açıklamadan da gördüğümüz üzere belki Lebron James, Dwyane Wade’den daha büyük yeteneklere sahip olabilir ama kesinlikle bir lider değil. Miami Heat hala Wade’in takımı ve bu ortaklıkta Chris Bosh ve Dwyane Wade’in Lebron ihtiyacından çok Lebron James’in onlara ihtiyacı söz konusu. Lebron James’in bu yaz yapamadığı en önemli seçimlerden biri de hatta bana göre en önemlisi, Lebron’un kendisine yeni takımı olarak New York Knicks’i seçmemesi. Lebron James, madem takımı Clevaland’tan ayrılmayı kafasına koydu ki kendine göre bazı geçerli sebepleri olabilir. Bu sebeplerin en başında Cleveland’ın sahip olduğu küçük pazar yer alıyor. Oysa New York bu alanda senelerdir NBA birincisi. Herhangi bir NBA takımından çok daha fazla ilgi gören bir şehir olan New York en son şampiyonluğunu 1970 yılında kazanmıştı. Bir düşünsenize Lebron James’in New York’u elit takımlar sınıfına soktuğunu. New York’u seçseydi hem mücadeleden kaçmamış olacaktı hem de herhangi bir yerde ulaşamayacağı popülariteye ve karizmaya sahip olacaktı Ayrıca dünyanın merkezi olarak gösterilen New York’ta Lebron yakalayacağı bir başarıyla tanrılar sınıfına adım atmış olacaktı tıpkı karşılaştırıldığı efsaneler gibi.Oysa Lebron bu şeçimi yapacak cesareti de bulamadı kendinde.Tek kelimeyle korktu. Yukarıda bahsettiğimiz gibi basarı için Wade ve Bosh’a ihtiyaç duydu. Zorluklara karsı göğüs germedi. Lebron James’in bu yaz önünde iki yol vardı 1.si şampiyonluğu kazanmak için kolay yolu seçmek ve 2.si efsane olmak için bir fırsat ama o yaptığı seçimle hiçbir zaman Michael Jordan, Magic Johnson, Larry Bird, Isiah Thomas, Kobe Bryant, Bill Rusell gibi bir Winner ve bir süperstar olamayacağını gösterdi.


Ege YENİCE

Adios King James

ADİOS KİNG JAMES..

NBA’in akışını değiştirecek  bir düğüm nihayet  bu yaz çözüldü.. Birçok takım sahibinin, koçun, taraftarın hayallerini süsleyen Lebron James tercihini yaptı ve Miami Heat’i seçti. Sancılı geçen bu tercih sürecinde Lakers’ın şampiyonluğu, NBA draftı gibi yazın hit konuları  hep 2. planda kaldı. Hatta biraz daha geç karar verseydi Dünya Basketbol Şampiyonası’nı bile gölgede bırakacaktı belki.

Neydi peki bu konuyu devlet meselesi haline getiren ?? Nba’in en iyi 3 oyuncusundan birinin takımını bırakması mı ? Lige girdiği ilk yıldan beri en büyük rakiplerinden olan Wade’in yanına gitmesi mi  ? Yoksa kararını Tv programında açıklaması mı ?  Bana kalırsa hepsi hatta burada yazmadığım daha nice sebep..

Tabi bu sansasyonel tercih sürecinin bir de sonucu olmalıydı. Bu sonuca katlanacak olan da Lebron James’ten başkası değildi. ‘Wade’in yanına sığındı’ ,’ Jordan olamayacağını anladı’ , ‘Takımını sattı’ nidaları Lebron James kelimesinin geçtiği her yerde yükselmeye başladı.. Madalyonun diğer yüzünde  Lebron fanları ve çaresiz Cleveland taraftarı vardı.. 7 yıldır adeta ilah haline getirdikleri sembol oyuncuları artık takımdan ayrılmıştı, dahası  gelecekteki en büyük rakibi olarak gösterilen Wade’in yanına gitmişti.

Madalyonun bu karanlık yüzünde bir de Cleveland yönetimi vardı. Yıllarca hayal bile edemedikleri başarılara onları ulaştıran, şampiyonluk getireceği düşünülen süper starları takımdan ayrılmıştı.

Bu ayrılığın ardından Bron’a ilk tepki takım sahibi Dan Gilbert’ten geldi.. James’e ithafen yazdığı mektup ve kullandığı 2 yüzlü hain kelimesi hala akıllarda.. NBA efsanelerinden Barkley’in ‘Asla Jordan olamayacak’ , Jordan’ın ise ‘Ben asla Bird ve Magic’i arayıp gelin beraber oyanayalım demezdim’ sözleri James’e karşı oluşan tepkinin pick yapmasını sağladı.

Tabi nadiren ona destek çıkanlar da oldu.Tıpkı Oscar Robertson’ın ‘Lebron M.J.’den büyük olacak ‘ demesi gibi..Fakat burada Oscar’ın Jordan’a karşı bir kuyruk acısı olduğunu da unutmamak gerek..

James’e gelen olumlu veya olumsuz eleştirilerin belki de en mantıksızı takım sahibi Dan Gilbert’inkiydi..Yıllarca takımını sırtlayan,Cleveland’a milyonlarca taraftar kazandıran bu efsaneye teşekkür etmek yerine zehir zemberek sözler sarfetti. Önce Snow’larla,Marshallar’la,Big Z’lerle sonra Varejao’larla , Daniel Gibson’larla , Mo Williams’larla şapkadan tavşan çıkarmasını bekledi. 2010 yazında sözleşmesinin biteceğini bile bile  takımını başarıya ulaştıracak ,James’i takımda tutacak hamleleri yapamadı.(Kimse bana 35’lik Shaq’ın , savunma özürlü Jamison’ın , huzur arayan A.Parker’ın iyi hamleler olduğunu iddaa edemez)  Zeytinyağı gibi üste çıkmaktaki becerisini takımı için kullansaydı belki de şu ana farklı senaryolar yaşıyorduk..

Olayların odağındaki isme gelirsek Kral tercihini yaparken bu tür eleştirilerin geleceğinin farkındaydı. Fakat onun da kendine göre çok haklı sebepleri vardı. Belki de bunların en önemlisi şampiyonluk  arzusuydu. O da çok iyi biliyor ki eğer şampiyonluklar kazanamazsa adı Jordan’larla,Magic’lerle,Kobe’lerle değil Iverson’larla,T-Mac’lerle,Carter’larla anılacaktı.. Bu oyuncuları küçümsediğimi sanmayın fakat şampiyonluklar gelmeden NBA’in gelmiş geçmiş en iyi oyuncularından biri olarak gösterilmek mümkün değil.

Peki Lebron şampiyonluk istiyorsa neden Knicks, Bulls gibi takımlarda tartışmasız 1.oyuncu olup şansını denemedi ?  (LeBron bu 2 takımdan birine gidince de şampiyonluğun en büyük adaylarından olacaktı ..) Bu sorunun cevabı açık ve net ;Wade faktörü..Önce Chris Bosh’u Heat’e gelmeye ikna ederek ne kadar iddalı olduklarını ispatladı.. Ardından sıra yakın arkadaşı James’e geldi..Tam olarak ne dedi de James’i razı etti bilemeyiz ancak ikna yeteneğine hayran olmalıyız.. NBA’in en dominant oyuncusunu kendi takımına getirmek kolay iş değil. Muhtemelen ona Miami’nin en çabuk yüzük kanabileceği takım olduğunu hatırlattı.Tabi önümüzdeki 6-7 yılın da açık ara şampiyonluk adayı olacakları da cabası..

Her ne olmuşsa olmuş, bu saatten sonra giden gitmiştir kalan sağlar bizimdir..Kariyer James’in kariyeri ve kararı veren de  ondan başkası değil.. M.J.  olabilir mi olamaz mı orası tartışılır fakat olamaz diye bir şey de yok. Bahsettiğimiz adam Lebron James..Kazanacağı 5-6 yüzükle ,birkaç MVP’likle çok düşük de olsa bu seviyeye çıkma ihtimali var.. Hiçbir şey için geç kalınmış değil unutmayın Jordan bile ilk şampiyonluğunu 7. yılında kazandı..

Artık gerisini zaman gösterir..Bizlere düşen Avrupa’daki gibi oyuncu-takım fanatizmi yapmak değil , NBA kültürünü yaşayabilmektir..Yolun açık olsun Kral James..

Mehmet Akif Karabulut, 3SAYI

Muhteşem 3’lü Kurma Sevdası

YÜZÜK MÜ? EGO MU?

Yıl 2007… Mevsim Yaz…

Yaklaşık 10 yıldır sürekli rebuilding yapmaya çalışan ama istenen seviyenin yakınına bile yaklaşamamış bir takım ve bu takımın bir mensubu olan NBA’in en değerli oyuncularından biri;

12 yıl boyunca sırtında taşıdığı, etrafına bir türlü doğru parçaların eklenemediği takımıyla sadece 1 kez Play-Off ilk turunu geçebilen bir MVP;

Küçük takımların çok büyük balığı, sessiz sedasız işini gören büyük skorer, takımından dolayı Play-Off’ta pek gözükmeyen bir All-Star…

Larry Bird gibi bir efsaneyle finalden aşağısını başarısızlık gören bir şehrin yıllardır süren paspaslığa daha fazla tahammül edemeyeceği artık belli olmuştu o yazın başında. Ve artık Bird’lü efsanenin bir parçası olan GM Danny Ainge’in sonsuz kredisi tükenmek üzereydi…

Bir şeyler yapmak gerekiyordu artık…

Draft günü geldiğinde Kevin Durant’î ikinci sıradan seçip yeni bir temel oluşturmaya karar veren Sonics, Rashard Lewis’le de imzalamayarak yeni bir yola girmeyi kafaya koymuştu bile. Bu yeni temelde lider Durant olmalıydı ve engeller kaldırılmalıydı. Bunu gören Danny Ainge 5. sıradan Jeff Green’i seçti ve Wally Szczerbiak, Delonte West ile birlikte Ray Allen karşılığında Seattle’a yolladı…

İlk bakıldığında bu hamle klasik taraftarı susturma hamlesi olarak görülmekteydi zira takımın Paul Pierce ve Ray Allen dışındaki parçaları yerli yerinde duruyordu ve bir ilerleme gösterecekleri de yoktu. Bu haliyle son sıralardan Play-Off yapacak bir takım görüntüsündeydi Celtics ve taraftar hala mutlu değildi…

31 Temmuz günü ofisinde oturan Danny Ainge’in cep telefonu çaldı. Celtics efsanesinin bir diğer parçası Timberwolves GM’i Kevin McHale’di arayan. “Kevin Garnett’e karşı ne verirsin?” diye sordu Danny’e. Bu soru karşısında şaşkına dönen Ainge purosunu viski bardağına düşürdü. “Ne istersen” diye cevap verdi kendine gelince. McHale çok ciddiydi çünkü ardı ardına gelen başarısızlıklardan dolayı artık isyan bayrağını çeken süper yıldızını ikna edemiyordu. “Takımının yarısını alırım” dedi eski dostuna ve gerçekten de Al Jefferson, Ryan Gomes, Gerald Green, Theo Ratliff, Sebastian Telfair ve 2009 ilk tur draft hakkını istedi. Hala kendini toparlayamayan Danny Ainge sadece “Draft hakkı ilk 3’ten olursa vermem” diyebildi. McHale ise zaten Allen-Pierce-Garnett’li takımın lotaryaya düşmeyeceğini biliyordu… Anlaştılar…

Telefon kapandığında ofisinde ne olup bittiğini anlamaya çalışan Danny Ainge hemen ekibini topladı ve olanı biteni anlattı. Danny sözünü bitirdiğinde herkes takvim arıyordu tarihin 1 Nisan olup olmadığına bakmak için… Ama gerçekti Kevin Garnett artık bir Celtic’ti… Danny Ainge herkese ikinci çekmecedeki Küba’dan getirttiği purolardan uzattı ve muzaffer bir komutan gibi tebrikleri kabul etti…

McHale ise telefonu kapatır kapatmaz 21 numaralı oyuncunun telefonunu çaldırdı. Ancak aranan kişi telefonu görmesine rağmen yeteneksizliğinden ötürü artık uyuz olduğu bu adamın çağrısına cevap vermiyordu. En sonunda bir kısa mesaj düştü telefonuna. “Celtics’e takas oldun!” Mesajı görür görmez hemen geri dönen Kevin bu habere inanamıyor artı sevinemiyordu da. Çünkü Boston yıllardır dipteydi ve oyuncularının yarısını kendisi karşılığı kaybetmişti. Bir süre gitmek istemedi Boston’a ancak sonunda Allen ve Pierce ile konuşunca ikna oldu ve takasa onay verdi.

Sonrası bilinen hikaye. Normal sezonda önüne geleni darmadağın eden Yeşiller Play-Off’un ilk iki turunda zorlanıp insanların aklına kuşku düşürse bile yine de sezonu şampiyon bitirdi. Sonraki yıl sakatlıklardan dolayı doğu yarı finalinde Magic’e 7 maçta elendiler fakat geçtiğimiz yıl sağlıklı kalınca neler yapabileceklerini NBA Finallerine çıkıp 7.maçta kıl payı kaybederek gösterdiler… Ve bu seneye de çok iyi bir giriş yaptılar. Miami’yi iki kere yendiler ve Doğu’nun zirvesindeler…

Boston Celtics’i 4 yıldır NBA’in en korkulan takımlarından biri yapan en büyük etken tabii ki üç çok büyük oyuncunun bir araya gelmesiydi (ve yanlarına eklenen değerli rol parçaları). Ancak bunun kadar önemli bir olay vardı ki o da takımdaki rol paylaşımıydı! Takıma yeni eklenen iki süper yıldız, çok büyük anlayış ve olgunlukla takımın hücum liderinin Paul Pierce olduğunu açıkladılar. Bu büyük bir olaydı zira bahsedilen üç eleman da takımlarının bir numara hücum silahlarıydı Boston’a gelmeden önce. Hem de yıllardır! Ancak şampiyonluk için fedakarlık yapmak gerekirdi ve Ray Allen hücumu dışarıdan açacak anahtar, KG de savunmadaki kilit olmayı kabul etti… Zihinsel değişim her şeyden daha önemlidir böyle büyük egoların yaşadığı yerde. Ve onlar bunu başardı…

Şöyle bir geriye dönüp baktığımızda görürüz ki Jordan’dan sonra, 2000’li yılların ortalarına kadar iki süperyıldız şampiyonluk için yeterli oluyordu. Ancak değişen sistemler gelişen basketbol bir kişiye daha ihtiyacın olduğunu bas bas bağırıyordu. Ama bilindiği üzere salary cap olayından dolayı pek mümkün olmuyordu bu birleşim. Ta ki Boston şartları zorlayıp başarana kadar… Ve artık bu günlerde yeni moda, onlar gibi yeni üçlüler bir araya getirmek oldu…

Yıl 2010… Mevsim Yaz…

Yıllardır beklenen zaman gelmiş, uzun zamandır bu günler için cap boşaltıp duran takımların, serbest kalan oyuncular karşısında iştahları kabartmıştı. Her gün yeni bir plan yeni bir dedikodu havada uçuşuyordu. Yaklaşık 3 yıldır bugünü bekleyen New York ve Donnie Walsh, Cavs’in 2010’da da şampiyon olamamasıyla ellerini açmış LeBron James’i bekliyordu. Keza sezon bittiğinde 45 milyona yakın cap boşluğu bulunan Heat de önce Wade’le tekrar imzalamak sonra da yanına bir ya da iki süper yıldız eklemeyi düşünüyordu. Nets ve Bulls da bu yaz söz sahibi olacak kadar cap boşluğuna sahiptiler. Ayrıca Clippers, Mavericks, Cavs de devreydi…

Bu yaz serbest kalan oyuncularsa cidden insanı heyecandan götürecek kadardı. LeBron James, Dwyane Wade, Dirk Nowitzki, Amar’e Stoudemire, Chris Bosh, Carlos Boozer, Rudy Gay ve bir dolu kalburüstü NBA oyuncusu…

Birçok takım birçok oyuncu… Herkes birbirleriyle görüşüyordu. Yazın ilk bombasını New York Amar’e’yi takıma katarak patlattı. Bu acele imzadaki amaç LeBron’un ikna olmasına katkıda bulunması dileğiydi tabii ki. Bu sırada Nowitzki Dallas’la yeni bir sözleşme yapmıştı bile. Daha sonra Heat, Wade ve Bosh ile imzaladı. Aynı gün Bulls da Boozer’ı Chicago’ya getirmişti. Artık herkesin gözü LeBron James’teydi. Tüm takımlar tekliflerini yapmış Kral’ın ağzından çıkacak “kararı” bekliyordu. LeBron James de “kararını” 8 Temmuz günü ESPN’de yayımlanacak bir saatlik “The Desicion” adlı programda, canlı yayında açıklayacağını duyurdu. O gün dünya durdu ve herkes televizyonun başına oturdu. Ve Kral James, Miami’nin Kral’ı Wade ve Toronto’nun Kral’ı Bosh ile birlikte bir Kralisyon kuracağını duyurdu. James artık bir Heat oyuncusuydu!!

Program bittiğinde birbirinden uzak iki farklı şehirde aynı anda sevinç çığlıklarıyla lanet nidaları el ele gökyüzüne yükseliyordu. Cleveland halkı ihanete uğramış hissediyordu ve her bir yanda 23 numaralı formalar yakılıyordu… Florida tarafında ise havalar her zamankinden daha sıcaktı. Artık yeni nesil bir üçlü kurulmuştu. Yine bir 2-3-4 numara ortaklığı ortaya çıkmıştı (Celtics gibi) üstelik daha genç bir grupla…

Heat GM’i Pat Riley’in yaptığı gerçekten takdire şayan bir olaydı. Ama hamleler bitmedi tabii ki. Ertesi gün sorunlu Beasley’i draft hakkı ve bir miktar para karşılığı Minnesota’ya takas etti. Yani 4 numarayı Bosh’a teslim etti ve yeni eklemeler için biraz elini rahatlattı. Ve daha sonra Udonis Haslem, Carlos Arroyo, James Jones, Joel Anthony’i yeniden; Mike Miller, Big Z, Juwan Howard, Eddie House’u transfer ederek kadroya kattı. Kadroda zaten bulunan Mario Chalmers’ı da unutmamak lazım.

2003 draftıyle lige giren bu üç süperyıldızın yeteneklerine ve geçmişte yaptıklarına bakıldığında insanın heyecanlanmaması elde değil gerçekten. NBA’in son iki yılki MVP’si, şampiyonluk yüzüğüne sahip bir finaller MVP’si ve defalarca All-Star olmuş Doğu’nun en iyi pota altı oyuncularından biri. Şüphesiz ki Miami Heat belki de tarihinin en güçlü kadrosuna sahip şuan eklenen parçalarla birlikte. Peki şampiyonluğun en büyük adayı mı? Bence değil!

Bir kere yaptığı transferlerle, Phil Jackson’la, Kobe Bryant’la, geçen yıldan ileriye giden bir Lakers var ortada. Rondo’nun yaptığı patlamayla hala kurşunu olduğunu gösteren, rövanş peşindeki Celtics; Carter’lı Howard’lı Orlando; Sağlıklı bir Spurs’ü bulacaklar karşılarında.

Evet, çok büyük oyuncular bir araya getirildi ama öncelikle bu takımın bir uyum dönemine ihtiyacı var. Çünkü her biri kendi takımında “Kral” olan üç oyuncu aynı takımda şimdi. Eski takımlarında bin şut atsalar kimsenin laf edemeyeceği elemanlar artık topu paylaşmak zorundalar. 7 yıldır aynı şekilde oynayan bu yıldızların öncelikle bu yeni duruma alışmaları gerek. Öncelikle kafada çözmeleri gereken şeyler var yani.

Bir takımın tek bir lideri olur her zaman. Oyuncular O’nun sözünü dinlerler, zor zamanlarda topu O’na verip kenara çekilirler. Çok başlılık başarıyı baltalayan ilk faktörlerden biri olmuştur hep. Şimdi Heat’in bir karar vermesi gerekecek. Son günlerdeki gelişmelere bakarsak Bosh bir adım geri atmış durumda bu liderlik konusunda. Wade ile James bakalım Heat’in kimin takımı olduğu konusunda nasıl davranacaklar. İkisinin de ikinci adam olmayı kabul edebileceklerini ben şahsen pek mümkün görmüyorum ki Wade’in de bu konuyla ilgili olarak söylediği “Geçen yılki rolümün değişeceğini sanmıyorum” sözü ne demek istediğimi açıklıyor sanırım. Umarım yanılırım ve Wade ya da James’ten biri geri adım atar. İşte o zaman gerçek bir hanedanla karşılaşabiliriz.

Hala ihtimalli konuşmamızın sebebi var tabii ki. O da coaching durumu. Zira Erik Spoelstra bu takımı nasıl kontrol edebilecek ya da edebilecek mi sorusu Miami’nin sezona yavaş başlamasıyla yüksek sesle dile getirilmeye başlandı artık. Dediğimiz gibi hala bir uyum süreci yaşıyor Heat ve Kralları… Ama kenara bakıldığında da değil Kral, Prens bile olmayan bir adamın takımı yönetmesi de bu süreçte etkili olsa gerek.

Takım bu hızda giderse sanıyorum ki Pat Riley’i kenarda o jöleli saçlarıyla, karizmasıyla görebiliriz. Ki işte o zaman işte Miami, Lakers’ın karşısına dikilebilir. Çünkü bu kadar büyük oyuncuya/egoya daha büyük bir Coach gerekir. Oyuncu kenara baktığında biz beceremesek de Coach bu maçı çevirir diyebilmelidir. İşte Pat Riley de geçmişte defalarca gösterdiği üzere bu iş için biçilmiş kaftandır. Belki Spoelstra’nın yerine geçmesi yine etik olmayacaktır ama takım için gerekli olanı yapmakta şüphe edeceğini zannetmiyorum ben.

Sonuç olarak diyebiliriz ki Miami Heat eğer ego savaşına girmez, gerçek bir Looser olan LeBron James (geçen yıl Boston serisinde yaptıkları akıllarda hala), gerçek bir Winner Wade’e direksiyonu teslim ederse ve Pat Riley bench’e geri dönerse Miami bu sene Doğu şampiyonu olabilir ve yeni eklemelerle iyice güçlenen şampiyon Lakers’ın karşısına dikilecektir. Finalde ne olur bilinmez ama bu mevcut yapı korunduğu takdirde ilerleyen senelerde Heat’in şampiyonluk kazanacağını söylemek kehanet değil…

Miami’deki bu rüzgar, değişim, şampiyonluk dilekleri, diğer takımları da yeni büyük üçlüler bir araya getirme hevesine soktu. Şu aralar bu konuda aktif olarak çalışan New York Knicks, televizyon başında uğradığı hüsranı yeni bir Big-Three kurarak yok etmeye çalışmakta. Denver’dan ayrılmak istediğini açıklayan Carmelo için her yolu deneyen Knicks, sezon öncesi Chris Paul’ün de takasını istemesiyle bu amacına ulaşmak üzereydi. Ancak Paul takımda kalmaya ikna oldu ve Batı’yı sallamakta meşgul kendisi ve Knicks’e gelmesi artık imkansız gibi. Knicks’in yeni hedefi ise yine bir ara ilgilendiği Tony Parker. Takım arkadaşı Brent Barry’nin eşiyle, kendi eşini aldattığı ortaya çıkan Parker’ın Spurs’deki günlerinin sayılı olduğunu düşünürsek (Spurs aileye çok önem veren, güvenin üst düzeyde olduğu bir yapıdır, böyle bir ilişki onlara bayağı terstir), şuan ihtimal dahilinde olsa da Knicks’in kuracağı bir Parker-Melo-Amar’e üçlüsü de kulağa yeterince korkutucu gelmekte…

Bitirirken diyebiliriz ki, basketbol gelişiyor, savunmalar sertleşiyor, insanlar artık daha çok düşünüyor oyun üzerine. Böyle olunca mucize yaratacak oyuncu ihtiyacı her geçen gün daha da artıyor. Ancak yine de takım denen şey başkandan malzemeciye kadar uzanan bir bütündür ve kim gelirse gelsin kimyasız bu işler olmaz. Son olarak formül vermek gerekirse; Başarı = En az 2 Süperyıldız + 1 Lider + Takım Kimyası…

Mehmet Buğra Çiçek, 3SAYI

Bu yazı 3SAYI Aralık 2010 sayısında yayınlanmıştır. 26. sayımız

2010 Normal Sezon Ödülleri

2010 Normal Sezon Ödülleri Değerlendirmesi

En Değerli Oyuncu:

LeBron James (29.7 sayı 7.3 ribaund 8.6 assist 1.6 top çalma 1 blok)

LeBron’u bir cümle ile tanımlamak gerekirse ; ‘Tek kişilik ordu’ son derece yerinde olur. İstatik kâğıdına koydukları çok çarpıcı, sahaya çıktığında ise korkunç görünüyor LeBron. Neredeyse üçlükten başladığı turnikeleri, orta sahadan attığı bilek şutları, tüm sahayı ceylan gibi seke seke geçerek bitirdiği hızlı hücumları, konsantre olduğunda savunmadaki muazzam etkinliği ile basketbol severlere daha önce hiç görmedikleri bir gösteri sergiliyor. Ne zaman saldıracağını ve duracağını daha iyi bilen LeBron, maç içinde gerektiğinde vites yükseltip tek çeyrekte maç istatistiği yapıyor ve maçın geri kalanını dinlenerek geçiriyor.

Oylamayı 2. sırada bitiren Kevin Durant bir başka üstünde durulması gereken isim. Herkes LeBron açık ara favori diyordu ancak Thunder ligi 8. değilde 2. bitirseydi işler çok daha farklı olabilirdi. Batıda 2-8 arası takımlar son birkaç maçta belirlendi ve Thunder 2 hafta kala ligi 3. sırada götürüyordu. Durant’in Oklohoma’daki oyunu, gösterdiği liderlik ve takımı taşıdığı nokta gerçek bir MVP performansı. Ligi sayı kralı olarak bitirmesi için topu domine etmesi gerekmiyor. Takım arkadaşlarının oynamasına izin verip set hücumunda bitirici rolü çok iyi oynuyor. Aynı zamanda kendi şutunu yaratabilmesi ve etkili içeri driveları ile durdurulamaz bir sayı makinesi. MVP ödülünde oy toplayan bir başka isim ise Dwight Howard. Belki hücumda beklenen noktaya hiç ulaşamayacak olsa bile sahadaki varlığı bir takımın çehresini değiştirmesi için yeterli.

En iyi Savunmacı:

Dwight Howard (13.2 ribaund 2.9  blok 0.9 top çalma)

Bu ödülün galibi sezon başından belliydi. İki sezon üst üste hem ribaund hem de blok kategorilerinde lig lideri olan ilk oyuncu olan Howard tarihe geçti. Bu ödülü 2 sezon arka arkaya kazanan 7. oyuncu oldu ve sakatlık vb. herhangi bir aksilik olmazsa 3. kez alıp bunu başaran ilk oyuncu olmaya çok yakın.

Josh Smith ve Gerald Wallace 2. ve 3. sırayı aldılar. 4 numara pozisyonunda da oynayabilen bu iki kanat oyuncusu sezonun büyük bölümünü 3-4 numara arasında geçirdi .Takımlarında benzer roller üstlenen Smith ve Wallace’ın ribaundlara büyük katkısı(8.7 – 10) , çaldıkları toplar (1.8 – 1.5) , yaptıkları bloklar (2.1 – 1.1 ) ve birebir savunmadaki etkinlikleriyle takımlarının savunma dirençlerinin temel taşı oldular.

En Çok Gelişme Kaydeden Oyuncu:

Aaron Brooks (19.6 sayı 2.6 ribaund 5.3 assist)

Yao Ming’in sakatlığı ve Ron Artest , Tracy McGrady , Rafeer Alston gibi oyuncuların ayrılmasının ardından takımdaki rolü artan Aaron Brooks , bu çağrıya geçen yıla oranla sayı ortalamasını 8.4 arttırarak cevap verdi. Dış şutları çok etkili ve son derece hızlı bir oyuncu olan Brooks fiziki zafiyetleri yüzünden sıkıntı çekse de skor potansiyeli sınırlı olan Houston takımına son derece değerli 20 sayılık bir katkı yaptı.Takıma geçen yıl katılan Kevin Martin ve sakatlıktan dönmesi beklenen Yao Ming takviyeleriyle birlikte , topu zaman zaman çok fazla domine eden Brooks’un biraz daha takımı oynatmayı düşünmesi Houston’ın yararına olacaktır.

2.liği 3 oyuncu paylaştı; Kevin Durant , Marc Gasol ve George Hill. Bana göre bu ödülü hak eden oyuncu Kevin Durant’dir. Brooks’un maç başına aldığı süre 10.5 dakika artarken Durant’inki yalnızca 0.5 oranında arttı ve sayı ortalamasını 25.3’den 30.1’e çekti ki bunun 10 ortalamadan 15’e çıkarmaya oranla çok çok çok daha zor olduğunu söylemeye gerek yok sanırım.

En İyi 6. Adam:

Jamal Crawford (18.5 sayı 2.5 ribaund 3.0 assist)

Kariyeri boyunca başarısız takımlarda oynamış ve playoff yüzü görememiş bir oyuncu olan Crawford, Atlanta’ya giderken insanların kafasında bazı soru işaretleri vardı. Kariyeri boyunca şut seçimleri çok eleştirilmiş, hep ilk 5 başlamış ve maç kaybetmesi beklenen ve kazanmak için sahaya çıkmayan takımlardaydı. Bu ortamlardan, Atlanta gibi büyük hedefleri olan bir takımın benchine nasıl uyum sağlayacağı merak konusuydu. Jamal Crawford kendisine biçilen rolü ilk günden kabullendi. Medyaya tanıtıldığı gün ‘Bu ayarda takımlara gelirken egonuzu kapının önünde bırakmanız gerekir’ sözleri kafa olarak hazır olduğunu gösteriyor. Sezon boyunca Crawford kenardan çok değerli 18 sayılık bir katkı yaptı ve en önemlisi şutlarını seçerken dikkatli davrandı. Bir düzenin içine geldiğini ve kimsenin ayağının üstüne basmak istemediğini söyleyen Crawford en yüksek yüzdeyle oynadığı sezonunu geçirdi ve top kayıplarını bir hayli azalttı. 1 numara pozisyonunda da oynayabilmesi ile takımına esneklik kazandırdı. Genelde maçı bitiren beşin içindeydi ve kritik anlarda sorumluluk almaktan çekinmemesiyle maç kazandıran basketlere ve maçların son bölümlerinde etkili oyunlara imza attı.

Crawford açık ara 1. olurken geçen yılın ödül sahibi, bir başka yedek sayı makinesi Jason Terry 2. ve savunması, ribauntlara katkısı ve gösterdiği çabayla Cleveland’a itici güç olan Anderson Varejao 3. oldu.

Yılın Koçu:

Scott Brooks ( Oklahoma City Thunder 50-32)

Thunder 2008–2009 sezonuna 3–29 gibi felaket bir derece ile başladı.1–12’ ile sezona giren Oklahoma PJ Carlesimo’yu kovarak Scott Brooks ile yolda devam etti. 3-29’lük periyodun ardından Brooks yönetiminde Thunder kalan 50 maçının 20 sini kazanarak iyi sinyaller vermeye başlamıştı. Geçtiğimiz yıl, 08–09 sezonundan 27 galibiyet daha fazla alan Thunder NBA tarihindeki en büyük 6. sıçramayı gerçekleştirerek playofflara kalmayı başardı. İlk turda 6 maç sonunda Lakers’a boyun eğen Oklahoma 6. maçın son saniyesinde savunma ribaundunu alamamaları sonucu seriyi 7. maça uzatma şanslarını kaybettiler.

Takımın başına getirildikten sonra Brooks’un yaptığı ilk hamle Kevin Durant’i 3 numaraya çekmek oldu. Böylece verimliliği artan Durant’den daha çok yararlanmak için kullandığı, yüksek postta kısanın perdelemesinden çıkarak faul çizgisi üstünde Durant’e boş şut pozisyonu yaratan setinden oldukça faydalandı. Oyuncularla iyi ilişkiler kurabilmesi ve savunmaya verdiği önemi antrenmanlarda saatlerce savunma setleri üzerinde çalışarak oyunculara vurgulaması Thunder’a başarıyı getiren etmenlerden oldu.

Oylamada Milwakuee Bucks ile beklentilerin çok üstüne çıkan Scott Skiles 2. , tüm sakatlıklara rağmen Portland’ı playoff potasında tutup 50 galibiyet aldıran Nate McMillan 3. sırayı aldılar.

Yılın Çaylağı:

Tyreke Evans ( 20.1 sayı 5.3 ribaunt 5.8 asist 1.5 top çalma)

Sezona, Brandon Jennings’in 55 sayılık performansının gölgesinde başlayan çaylaklar arasında Tyreke Evans’ın adı ilk 1-2 hafta yılın çaylağı ödülü adayları arasında pek fazla zikredilmiyordu. Herkes Brandon Jennings’in buna benzer maçlar çıkartıp çıkartamayacağını ve hazırlık döneminde mükemmel bir izlenim bırakan Blake Griffin’in döndükten sonra göstereceği performansı merak ediyordu. Jennings sezon boyunca o maçın ağırlığı altında ezilerek %37 ile şut attı ve sakatlığı nükseden Griffin’in dönüş planları suya düştü. Tyreke Evans ise sezon boyunca bir çaylaktan beklenmeyecek kadar istikrarlı bir performans sergiledi. İlk birkaç maçtaki tutuk görüntüsünü üzerinden atan Evans Sacramento şehrine yeni bir hava getirip, kulübün yüzü ve etrafında takım kurulacak bir superstar adayı olarak taraftarları heyecanlandırmayı başardı.

Oscar Robertson, Michael Jordan ve LeBron James ile birlikte çaylak yılında 20-5-5 istatistiklerini tutturan 4. oyuncu oldu. Boyuna oranla fiziki yapısı çok üst düzeyde güçlü bir oyuncu. Uzun kolları ona büyük avantaj sağlıyor. İçeri driveları çok etkili. Çok üst seviye olmasa bile iyi bir atlet ve vücut fakeleriyle potaya giderken kendisine rahatça yer açabiliyor. Dış şutlarını istikrarlı bir şekilde sokamaması ve zaman topla çok oynayarak hücumun akışını bozmasını eksikleri arasında sayabiliriz. Top kayıplarına da Evans’ın daha fazla dikkat etmesi gerekiyor.

Sezona yavaş giren Stephen Curry’nin şubat ayından itibaren 21,9 sayı 5,1 ribaunt 7,5 asistle oynadığı son 3 ay ona ödülü getirmeye yetmedi ve 17,5 sayı 4,5 ribaunt 5,9 asist 1,9 top çalma sezon ortalamaları ile 2. sırayı aldı. 3. sıra ise Milwakue’nin çaylağı Brandon Jennings’in oldu.

Yılın Genel Menajeri:

John Hammond (Milwakue Bucks)

Ligin en iyi yöneticisine verilen bu ödülün haklı galibi John Hammond. Draftda 10. sıradan Brandon Jennings’i alan Hammond sezon boyunca takıma kenardan önemli katkı yapan Ersan İlyasova ile sözleşme imzaladı. Richard Jefferson’ın büyük kontratından kurtulmak amacıyla San Antonio’ya gönderirken karşılığında, takımın soyunma odasında ihtiyaç duyduğu veteran figür eklemek adına Kurt Thomas’ı aldı. Pota altını güçlendirmek adına Hakim Warrick ile sözleşme imzalayıp , sezon içinde takıma büyük katkı veren Carlos Delfino’yu kadroya kattı. Michael Redd’in sakatlığı sonucu ve Ersan’ın oyunundan aldığı güvenle sezon ortasında yeni transfer Hakim Warrick’le yolları ayırıp John Salmons’ı takıma katması Bucks’ı daha kaliteli bir takım yaptı.

Hazırlayan: Sinan Cem Civili