Etiket arşivi: Mehmet Okur

Avrupalı All Starlar

Devşirme ordular. Orta Asya’dan Viyana kapılarına kadar giden Türklerin ordularındaki enerji küpleri. Müslümanlığı ilk kabul eden devlet olan Karahanlılar’ın ordularında bile Karahanlı olmayan kabilelerin kuvvetleri bulunurdu. İşte o Karahanlılar’dan Osmanlı’ya kadar Türkler ordularında devşirme kuvvetleri kullandılar.

NBA’de ise son moda devşirme uluslararası oyuncular. David Stern’in NBA’de ortak pazar ilan etmesiyle birlikte genişleyen lig, son olarak ülkelere özel günler yapmaya da başladı. Phoenix Suns- Los Angeles Clippers karşılaşmasında Türk gecesiyle birlikte bu gümrük birliğini bir kez daha gördük. Eh NBA’in en önemli organizasyonlarından biri olan NBA All Star hafta sonu da bu genişlemeden nasibini aldı. Toplam 24 oyuncunun mücadele ettiği büyük maçtaki oyuncuların tam 8’de 1’i Avrupalı oyunculardan teşkil ediliyor. Uluslararası oyunculara baktığınız bu oran %25’e kadar geliyor.

İşte biz de 3SAYI olarak sizlere All Star organizasyonunun; nasıl üniversal bir mevzu haline geldiğini, geçmiş yıllarda kimleri kimleri All Star ettiğini inceleyelim istedik. Bakın kimler geçmişte Avrupa’dan gelip, basketbol bayramında yerlerini almış.

NBA Über Alles

            National Geographic’in 2. Dünya Savaşı’yla ilgili belgeseli “Apocalypse”. Alman ırkının nasıl mucizeler yaratabileceğini ve ne kadar çabuk rezil olabileceklerini anlatıyor. Almanlar disipliner insanlardır fakat onlar da bizim gibi zaman zaman önemli düşüşler gösterebiliyorlar. Fakat Almanların NBA’deki iki temsilcisi hiç düşmediler.

Avrupa basketbolunu, Drazen Petrovic’ten sonra NBA mecrasında kanıtlayan en önemli ikinci basketbolcu. Dirk Nowitzki’nin 3 sürüm öncesi. Detley Schrempf. Onu NBA Europe Live’ın Almanya edisyonlarında sık sık görüyoruz. Şimdilerde pek sönük bir adam olsa da oyunculuğunun zirvesinde çok önemli bir adamdı. Tam 3 kez All Star olmayı başardı. Avrupa basketbolu için o dönemlerde bir devrimdi bu. Belki de Dallas’ın risk alıp Dirk Nowitzki’yi seçmesine cesaret veren adam da oydu. 1993, 1995 ve 1997 yıllarında All Star olarak çift yılları sevmediğini de gösterdi. Ona doyamadık ama olsun, gereken bütün özveriyi ortaya koymuştu.

Dirk Nowitzki için pek fazla şey söylemeye gerek yok tabii. Küçük bir cümle ile onun kariyerini ve Avrupa basketboluna katkılarını anlatabiliriz. “Dirk Nowitzki, NBA’de normal sezon MVP’si olan ilk Avrupalı oyuncudur. Tam 9 kez All Star olduğunu da eklersek ilmimizi sona erdirmiş oluruz herhalde. Gerçekten de “NBA her şeyin üzerindedir”.

Rik Smits’i Hatırlayanınız Var mı?

            Yazı için araştırma yaparken Rik Smits ismini görünce çok gerilere gittim. O, basketbolun total basketbol oyuncusuydu. Fakat biz o zamanlar ondan haberdar değildik. Hala da değiliz.

PSV takımıyla özdeşleşmiş Eindhoven kentinde doğan Smits, 2.24’lük boyuyla birlikte 2.29’luk Shawn Bradley’e çok benzetilmişti. Fakat Smits Bradley’nin aksine oyununa çok önemli özellikler katarak All Star olmayı başardı.

1998 yılında Indiana Pacers tarafından draft edilen Smits henüz ilk sezonunda büyülü hafta sonunun bir üyesi oldu. O gün NBA’in geleceğindeki önemli isimlerinden biri sayılan Smits, boyunun getirdiği fiziksel sorunlar nedeniyle 1999-2000 sezonunun sonunda basketbolu bırakmak zorunda kaldı. Gözlerimize 1998 All Star maçında Jayson Williams’a verdiği arkadan pasla birlikte sanatsal bir gösteri sunan Hollandalı oyuncu, kubbede hoş bir seda bırakarak NBA şovundan ayrıldı.

Franco ve De Gaul

            Birisi pota altında Franco kadar despot, diğeri Fransız lideri De Gaul kadar atılgan ve cesur. İspanyol Pau Gasol ve Fransız Tony Parker’dan bahsediyoruz tabii ki. NBA basketbolunun son dönemdeki en önemli isimlerinden ikisi. Gasol 3 kez All Star hafta sonuna dahil olurken Tony Parker’ı 2 kere izleyebildik. İkisi de Avrupalılaşmaya başlayan NBA’in en önemli iki figürü. Örneğin Gasol olmadan Kobe Bryant’ın şampiyon olabileceğini bana iddia edemezsiniz. Aynı şekilde Tim Duncan ve Manu Ginobili’nin de Parker’a zaruretleri olmadığını. Bu iki isim NBA’i çok daha güzel kılıyorlar. İyi ki Avrupa basketbolu NBA’e girebildi değil mi?

Diğer Hemşeriler

            Gelelim diğer Avrupalı hemşerilere. Vlade Divac, Peja Stojakovic, Andrei Kirilenko, Zydrunas Ilgauskas, Chris Kaman ve Mehmet Okur. Hepsi NBA basketbolunu bambaşka bir boyuta sokan isimler. Tabii ki en çok gururla izlediğimiz maç Mehmet Okur’un oynadığı maç. Şu an ki Mehmet’i gördükten sonra içiniz burkulmuyor mu? Umarım Türkiye All Star’a geri döner.

mehmetokur-andreikirilenko

Hazırlayan Erdi Aydemir

Bu yazı dergimiz için 2011 yılında hazırlanmıştır.

Jerry Sloan istifa etti

23 Yıldır Utah Jazz koçu olan Sloane istifa etti. Geçtiğimiz günlerde kontratını uzatan koçun ani istifası şaşkınlık yarattı.

1988’den bu yana Utah Jazz’i çalıştıran Sloan, Sir Alex Ferguson’dan sonra, en uzun süre aynı takımı çalıştıran antrenör olarak adını tarihe yazdırdı.

Sloane’nın istifasının nedeni, Deron Williams olarak gösteriliyor.

Utah bu sezon 31 galibiyet, 23 Malubiyet aldı.

5 Temsilcimiz de Sahadaydı

Ömer Aşık‘ın 4 dakika 41 saniye aldığı maçta, Ömer Aşık 1 ribaunt ile oynarken takımı Chicago Bulls, Charlotte Bobcats’e 96-91 yenildi.

Semih Erden 33 dakika süre alarak takımının sahada en çok kalan oyuncusu olmayı başardı.Semih’in 10 sayı 9 ribaunt ile oynadığı karşılaşmada Boston Celtics, Sacramento Kings’i 119-95 yendi.

Ersan İlyasova ilk 5 başladığı karşılaşmada 34 dakika alıp 11 sayı 10 ribaunt ile double duble yapmayı başardı ancak takımı Milwaukee Bucks’ın San Antonio Spurs’e 84-91 yenilmesine engel olamadı.

Mehmet Okur 12 dakida süre aldığı karşılaşmayı 10 sayı 2 ribaunt ile tamamlarken Utah Jazz New York Knicks’i 131-125 yenmeyi başardı.

Hidayet Türkoğlu‘nun 34 dakika forma giydiği ve Hidayet’in 3lüğü ile uzatmaya giden maçta Orlando’nun 9 maçlık galibiyet serisi son buldu. New Orleans Hornest- Orlando Magic’i 92-89 yenerken Hidayet, 8 sayı 4 asist, 3 ribaunt ile oynadı.

NBA’deki Temsilcilerimiz

Şuan itibariyle 64. sezonunu yaşadığımız NBA’de ilk sezondan itibaren (1946/47), bu oyunu bulan Amerikalı ağabeylerimizin yanında, eski kıtalardan gelen yabancı oyuncular boy gösterdi hep. Yeni kıtanın yeni sahiplerinin icat ettiği bu sepet oyununa katılan ilk yabancı cengâver olan Henry Biasatti’den sonra 2010/11 sezonunda tam 84 uluslararası basketbolcu ter dökmekte basketbolun zirvesi NBA’de.

Basketbolun Türkiye’de de geldiği noktayı düşündüğümüzde NBA seviyesinde oyuncularımızın olması tabii ki tesadüf değil. Semih ve Ömer’in de katılmasıyla 2010/11 sezonunda NBA’de mücadele edecek sporcularımızın sayısı 5’e yükseldi ve bu, şuanda toplam sporcu sayısı bakımından 11 tane oyuncuyla temsil edilen Fransa’nın arkasından ikinci sırada olduğumuzu gösteriyor ki bu da bizleri gururlandıran en önemli tablolardan birisi olmuş durumda. Şimdi bizleri temsil eden bu 5 oyuncumuzun performanslarına bir göz atalım.

Hidayet Türkoğlu
Hedo draftta seçilen ilk Türkiye doğumlu oyuncu olarak NBA’e adım attığında binlerce mil uzakta bir millet, bu sefer şansımızın tutmasını, bu ümit vadeden gencin ligde kalıcı olmasını diliyordu. Beklentiler sadece bu kadardı zira bir önceki oyuncumuz sadece 1 sene kaldığı NBA’de iki takımda toplam 19 maç oynayabilmişti. Küçük düşünmek için yeterli bir sebep sanki… Bandı biraz ileri sarıp 2010 yılı Aralık ayına geldiğimizde Hidayet Türkoğlu’nu 5 yıl 53 milyon $ bir kontrata sahip, 2008/09 sezonunda liderliğini yaptığı (özellikle son periyotlarda) takımı (Orlando Magic) NBA Finaline taşımış, aynı sezon MIP ödülüne layık görülmüş bir veteran olarak karşımızda… Final oynadıktan sonra Magic yönetiminin katakullisine karşılık Toronto’ya imza atan Hedo, Raptors’da Magic’deki rolünü bulamayıp sabit şutör gibi kullanılınca kötü bir sezon geçirdi ve Suns’a takas oldu bu sezon başında. Burada da kendinden farklı işler istendi, 4 numaraları savunmak zorunda kaldı ve sonunda beklenen oldu ve ilk 5’teki yerini atletik forvet Hakiim Warrick’e kaybetti. Herşey kötü giderken işler tersine döndü ve yapılan takas sonucunda Hido kendini tekrardan Orlando’da buldu ve artık ilk 5 başlıyor takımına önemli katkıda bulunuyor.

Mehmet Okur
Hidayet’in ilk sezonundaki gösterdiği ışıltı (çaylak ikinci beşine seçilmek gibi) gözlerin Türkiye semalarına dönmesini sağlamıştı. Takip eden NBA Draftında (2001) yine Efes Pilsen için (Hedo gibi) oynayan uzun zayıf çocuk 38. sıradan Pistons tarafından seçiliyordu. Herkes bunun büyük bir başarı olduğunu, Mehmet’in bu fırsatı kaçırmaması gerektiğini söylüyordu. Ancak Mehmet herkesin şaşkın bakışları arasında doğru olanı yaptı ve Efes Pilsen’le bir yıllık yeni bir sözleşmeye imza attı ve Suproleague’de edineceği tecrübe sonrası NBA’in kapısına dayanmayı tercih etti. Sezon sonunda soluğu karların şehri Detroit’te alan Memo Pistons’la iki yıllık anlaşma yaptı ve anlaşma bittiğinde Memo elinde bir şampiyonluk yüzüğüyle Salt Lake City macerasına başlıyordu, kafasında yeni bir hedefle; All-Star olmak! Şimdi 2010 Aralık ayından geriye baktığımızda Memo bir şampiyonluk yüzüğü ve 2007 NBA All-Star takımına seçilme onuruyla, takımın ilk 5 pivotu ve haliyle ligin de elit Pivotlarından biri olarak sakatlıktan dönmeyi beklemekte. Maalesef geçtiğimiz sezon yaşadığı aşil tendonu sakatlığı onun 7 aydan fazla parkelerden uzak kalmasına neden oldu. Ama şimdilerde yeniden parkelere adım atan Memo şimdilik bençten gelse de bi kaç maç sonra ilk 5deki yerini alacaktır.

Ersan İlyasova:
“Kırım’lı bir çocuk varmış, Türk yapmışlar çok yetenekliymiş…” Onunla ilgili ilk duyduklarımız bunlardı. Ülker altyapısında parlayan bu genç adam için ileride NBA’e ilk turda hatta ilk sırada seçileceği konuşuluyordu. Ancak o menajerine uydu, acele etti. Daha Ülker A takımıyla bir sezon oynamış ve çok parlak istatistiklere imza atmamışken ve daha sonra kötü bir sakatlık geçirmiş olmasına rağmen 2005 NBA draftına girdi ve Bucks tarafından 36. sıradan seçildi. 2005/06 sezonunu D-League’de geçiren Ersan ikinci sezonunda da aradığını bulamadı ve Avrupa’ya dönüp Barcelona’yla imzaladı. Barcelona’da geçen iki müthiş sezonun ardından 2009’da Bucks ile 3 yıl 7 minyon $’luk bir anlaşma imzaladı ve ait olduğu yere geri döndü. Şu anki durumuna bakacak olursak Bucks gibi kararsız (en hafif tabir bu maalesef) bir takımda (Ersan varken Gooden’a dünyanın parasını yatırmalarına daha ağır şeyler söylenir ya aslında neyse) kenardan gelerek katkı yapmakta ve şutör-ribaundcu bir forvet olarak ligde saygı görmekte. Ancak şu istikrar sorununa da bir çare bulması durumunda eminim ki çok daha iyi yerlere gelecek. Ama bunun için birkaç yıl ve daha mantıklı bir takım gerek sanırım…

Semih Erden:
Eminim Semih Erden deyince herkes sevgili Murat Murathanoğlu’nun sesini hatırlıyordur; “se se semih erden semi semih erden…” Semih Erden NBA’e ihraç ettiğimiz yeni oyuncularımızdan biri. 2009/10 sezonunda Fenerbahçe Ülker ile çok başarılı bir sezon geçirip ardından Dünya Basketbol Şampiyonası’ndaki tarihi başarıda büyük pay sahibi olan Semih, 2008 draftı 60. sıradan kendisini seçen takım Celtics’e bu yaz imza attı. Perkins ve Shaq’in sakatlıkları, Jermaine O’Neal’ın da oynayacak durumda olmaması dolayısıyla takımda süre bulmaya başladı ve Shaq’in yokluğunda da ilk 5 başladı. NBA’de şampiyonluktan başka bir şey düşünmeyen, böyle veteran bir takımda bir çaylak olarak 19. maçında ilk 5’e yerleşip ikinci maçında 40 dakikada 10 sayı 7 ribaund 4 blokla oynaması takdire şayan bir durumdur. Tabii ki sakatlar iyileştiğinde Semih tekrar benche döndü ancak o çok büyük bir adım attı ve kenardan gelerek takıma verdiği enerji çok değerli…

Ömer Aşık:
Semih’le hemen hemen aynı kadere sahip bir genç Ömer Aşık. O da özellikle geçen yıl Fenerbahçe Ülker’de oynadığı dönemde (sözleşmesini yenilemediği için kadro dışı kalmıştı sezonun ikinci yarısı) dikkatleri üzerine çekmişti. O da 2008 draftında ama 36. sıradan Portland tarafından seçildi. Ama sonra hakları Bulls’a gönderildi. O da 2010 Dünya Basketbol Şampiyonası’nda savunmasıyla rakip takımları çıldırtan Türk Milli Takımı’nın bir parçasıydı. Semih’in aksine daha çok savunma yönü ağır basan bir oyuncu olan Ömer’i çoğumuz sokamadığı serbest atışlarıyla hatırlamaktayız. Hücumdaki dezavantajlarına rağmen savunma uzmanı Tom Thibodeau’nun Bulls coachu olması, O’nun sezon başından beri düzenli olarak kenardan takıma katkı yapmasının en büyük sebebi olsa gerek… Serbest atışları da yükseliş göstermekte hem; bu sezon %50 civarı atmakta..

Mehmet Buğra Çiçek



Draft’ın Son 10 Yılı

Draft’ın Son 10 Yılı

En iyi 2. tur seçimleri

1. Gilbert Arenas (2001 Draftı 31.)
Geçtiğimiz günlerde yaşanan olaya ve son 2 sezonu sakatlıklar nedeniyle kaçırmasına rağmen Gilbert Arenas 3 sezon önce ritim bulduğunda durdurulamaz bir skorerdi.

2.Monta Ellis (2005 Draftı 40.)
Aldığı büyük kontrat sonrası yaşadığı sakatlık ve nasıl sakatlandığı hakkında söylediği yalan yüzünden büyük eleştirilere maruz kalan Monta Ellis bu yazı çok iyi geçirip tamamen sağlığına kavuştuğunu kanıtladı. Ligdeki en çabuk oyunculardan birisi ve çok iyi bir orta mesafe şutu var.

3.Carlos Boozer (2002 Draftı 34.)
2. tura nasıl kaldığına hala anlam veremediğim Carlos Boozer, ligin en iyi pota altı skorerlerinden biri olması,vücudunu çemberin altında çok iyi kullanması ve Cleveland’a attığı kazıkla biliniyor.

4.Micheal Redd (2000 Draftı 43.)
Ligin en iyi 3 sayı atıcılarından olan Redd sakatlık dönüşü eski görüntüsünden uzaktı. Geçtiğimiz günlerde tekrar sakatlanıp sezonu kapattı ve büyük bir ihtimalle O eski Michael Redd’i bir daha izleyemeyeceğiz.

5.Luis Scola (2002 Draftı 55.)
San Antonio ile uzun süre flört ettikten sonra kendisini, Avrupa’nın en iyi pota altı oyuncusu ünvanıyla Houston’da bulan Scola lige alıştıkça ne kadar kaliteli bir oyuncu olduğunu gösteriyor. Çok çabuk ayakları olmasına karşın zıplama yeteneği ve gücünün sınırlı olması Onun gerçek bir süperstar olmasını engelliyor.

6.Mehmet Okur (2001 Draftı 38.)
Bu yıl vidaları gevşetmiş gibi gözükse de Memo All-Star mertebesine ulaşmış az sayıdaki 2. tur oyuncusundan biri. Yaklaşık 1 yıl önce 12 Ocak 2009 da attığı 43 sayı ile Tony Parker (55) , Dirk Nowtitzki (53), Manu Ginobili (48) ve Drazen Petrovic (44) den sonra bir maçta en çok sayı atan 5. Avrupalı oyuncu. Yıllar ilerledikçe bir Donyell Marshall olma yolunda ilerliyor. Hep dışardan atmak yerine alçak post oyununu biraz daha kullanması lazım. Kevin Garnett’i sırtına alıp etrafında döndükten sonra dribblingiyle geçip ters smaçla bitirdiği pozisyonu hatırlayanınız var mı? Ya da şöyle sormak daha doğru olur. Görüp de unutabilen var mı?

7.Mo Williams (2003 Draftı 47.)
Oyuncu kurucu yetenekleri sınırlı olan ve ligin iyi atıcılarından biri olan Mo Williams için, oyunu genelde LeBron’un kurduğu Cleveland biçilmiş kaftan.

8.Marc Gasol (2007 Draftı 48.)
Sakallı kardeşlerin ikincisi de lige adımını attı ve her geçen gün adından biraz daha söz ettiriyor. Çoğu Avrupalı oyuncu gibi bilinçli basketbol oynayan Marc Gasol, gün geçtikçe takım olma yolunda iyi adımlar atan Memphis’de sistem oturdukça potansiyelini daha iyi yansıtacaktır.
9.Paul Milsap (2006 Draftı 47.)
Geçen yıl Boozer’ın sakatlığında daha çok sorumluluk aldı ve çok iyi bir şekilde altından kalktı. Utah geçtiğimiz yaz onu elinde tutmak için çok uğraştı ve takımdan gitmesine kesin gözüyle bakılan Boozer’ın yerine seneye ilk 5 e yerleşecektir.

10.Carl Landry (2007 Draftı 31.)
En iyi 6. adam ödülünü yarışında şu ana kadar Jamal Crawford ile birlikte açık ara favoriler. Ribaundlara katkısı az olsa da kenardan gelip skora direkt etki eden ve son çeyrekte sorumluluk alan bir oyuncu. İyi atamadıkları günlerde bile sahaya koydukları mücadeleyle bir şekilde maçın içinde kalmayı başarabilen Houston’da Landry’nin kritik anlardaki performansı onlara bu yıl birçok maç kazandırdı.

Udonis Haslem (2002) , Kyle Korver-Marquis Daniels (2003) , Chris Duhon-Anderson Varejao-Andres Nocioni-Trevor Ariza (2004) , Ryan Gomes-Kelenna Azubieke ve Louis Williams (2005) adı anılması gereken diğer oyuncular. Özellike Louis Williams ile Kelenna Azubieke ilerleyen yıllarda kariyerlerinde gelişme göstermesini beklediğim oyuncular.Son olarak 2008 yılında draft edilen Chris Douglas-Roberts’ın , çenesini tutup çalışmaya devam ederse başarılı bir NBA kariyeri olabilir.

En kötü Draft Seçimleri
2000 lerin başında lige giren genç yetenekler oldukça sınırlıydı. Bana göre tüm zamanların en zayıf draftı olan 2000 draftında seçildiği sıranın hakkını veremeyen oyuncular saymakla bitmez. Günümüzde NBA’de aktif olarak oynayanlar arasında Micheal Redd, Hidayet Türkoğlu , Jamal Crawford ve Kenyon Martin’den başka takımlarına iyi katkı yapabilen oyuncu yok.

1. Darko Milicic (2003 Draftı 2.)
Daha şimdiden 2 sayı kralı, bir normal sezon MVPsi, bir NBA Finallerinin MVPsi, bir En İyi 6. Adam ödülü sahibi, 7 All-Star, 4 ligi sürükleyen Superstar ve sayısız, takımlarına iyi katkı yapan rol oyuncusu çıkartan 2003 Draft’ında Detroit Pistons’ın yaptığı seçim uzun yıllar dillerden düşmedi ve düşmeyecek. Joe Dumars’ın, takımın başına gençlerle oynamayı çok sevmeyen, tecrübeli ve olgun oyuncuları tercih eden Larry Brown’ı getirmesi yaptığı Draft seçimiyle tezat kaçıyor. NBA’e adım atmadan önce sadece 2. ligde basketbol oynamış bir oyuncuyu gençleri kullanmayı tercih etmemesiyle ünlü bir koça teslim etmesinin Dumars’ın asıl yanlışı olduğunu düşünüyorum. Milicic’in lige çok erken adım atması ve ona takım tarafından hiç süre verilmeyerek özgüveninin yerle bir edilmesi büyük bir yeteneğin heba olmasına yol açtı. Evet bence Darko Milicic çok büyük bir yetenek ama NBA kariyerinde iyi bir blokçu olmaktan öteye gidemedi. Arkasından seçilen oyuncuların kalitesine bakınca bu listede 1. sıra kaçınılmaz olarak Milicic’in.

2. 2001 Draftı Liselileri ( Kwame Brown 1. , Tyson Chandler 2. Eddy Curry 4. Desagana Diop 8.)
Fizikleri çok üstün olmasına karşın yontulmamış bu 4 oyuncudan, Tyson Chandler iyi bir ribaundcu ve savunmacı olarak kendini kabul ettirdi. Eddy Curry bu oyuncular arasında geçtiğimiz yıllardaki performansıyla en çok ön plana çıkan isim ancak onun da önce kalbindeki sorun ve sonrasında yaşadığı diz sakatlıklarıyla kariyeri bitme noktasına geldi. Desagana Diop Avery Jhonson’ın Dallas’ında savunmasıyla ön plana çıkarken tekrar ortadan kayboldu. Bi de Kwame Brown vardı di mi?

3.Nikoloz Tskitishvili (2002 Draftı 5.)
Kariyerine Yunanistan’ın Panionios takımında devam eden Tskitishvili NBA hiç bir varlık gösteremeyerek 3 sayı 1.8 ribaund ortalamaları ile NBA kariyerini tamamladı. Yorumcu ve spikerlerin uzun yıllarca o ismi telaffuz etmemek için kariyerini sabote ettikleri iddiası ortaya atılsa da henüz kanıtlanamadı. Charles Barkley’in olayda büyük parmağı olduğu söyleniyor.

4.Eddie Griffin (2001 Draftı 7.)
2000-2001 sezonu devam ederken gelecek draftda ilk sıradan seçilmesi beklenen Eddie Griffin olumsuz tavırları nedeniyle 7. sıraya kadar sarktı. Çaylak yılındaki istatistikleri çok kötü olmasa da potansiyeli sahada gösterdiğinden çok daha fazlaydı. Alkol problemleri yaşayan Griffin 2003-2004 sezonunu rehabilitasyon merkezinde geçirdi ve hiç maça çıkmadı. 2006 yılında, kendi kullandığı arabasıyla hareket halinde pornografik video izleyip masturbasyon yaparken park halindeki bir araca çarptı.17 Ağustos 2007 günü sabaha karşı aracıyla ilerlerken, uyarılara aldırmayıp hemzemin geçitten geçmeye çalışınca trenle çarpışan arabası alev aldı. Vücudu tanınmayacak hale gelen Eddie Griffin’in kimliği otopsi raporu sonucu ortaya çıkarıldı ve vücudunda yüksek miktarda alkol olduğu tespit edildi.Lenny Bias , Jason Collier ve Malik Sealy’nin ardından trajik bir şekilde hayata gözlerini yuman bir başka basketbolcuydu.

5. Jay Williams (2002 Draftı 2.)
Çaylak yılında ortaya fena olmayan istatistikler koyup gelecek için iyi bir ışık veren Jay Williams burada olmayı ne kadar hak ediyor tartışılır. İlk yılının sonunda motosikletiyle giderken yaptığı kaza sonucu kariyeri sona erdi. Önceleri uzun bir süre yürümekte zorlansa da sonrasında basketbola dönmeye çalıştı ama tutunamayıp vazgeçti. Profesyonel bir sporcu sorumluluk sahibi olmalı. Motosiklet kullanması yasak olmasına rağmen bir yarış motosikleti üzerinde hız yapması kendi sonunu getirdi ve o yüzden bu listede. Kontratındaki madde nedeniyle hiç para ödemeden fesh etme hakkına sahip olan Bulls bir büyüklük yaparak Williams’ın kontratını 3 milyon Dolarlık bir meblağ ile satın aldı.

6.Shaun Livingston (2004 Draftı 4.)
Sadece potansiyellerini yansıtamayan oyuncuları değil başka nedenlerle hayal kırıklığı yaratanları da eklemek istedim. Yeni Magic Johnson denilen Livingston bu yüzden bu listede.Liseden direk olarak lige katılan ve daha ilk yılında iyi katkı vermesi beklenilen oyuncu daha lig başlamadan yaşadığı sakatlıklar sonucu NBA’de herhangi bir varlık gösteremedi.

7.Rafael Araujo (2004 Draftı 8.)
Arkasında Andre Iguodala’nın seçildiği ve daha alt sıralarda Andris Biedrins, Al Jefferson, Josh Smith , JR Smith gibi oyucuların bulunduğu draftdan çıkan Araujo 2.8 sayı 2.8 ribaundluk kariyer ortalamalarıyla 3 yıllık NBA kariyerini tamamladı.Kariyerine Brezilya Liginde bir yıldız olarak devam ediyor.

8.Shelden Williams (2006 Draftı 5.)
Başarılı bir kolej kariyerinin ardından pota altındaki mücadelesi ve bloklarıyla NBA takımlarının ilgisini çeken Shelden Williams NBA de beklenen performansı bir türlü sergileyemedi.

9.Adam Morrison (2006 Draftı 3.)
2006-2007 sezonu öncesi yılın çaylağı ödülü için favori oyuncum Morrison’dı ancak savunmadaki zaafları ve düşük yüzdeyle hücum etmesi aldığı dakikaların kısıtlanmasına neden oldu. Aynı yılın yazında geçirdiği ağır sakatlıktan sonra asla beklenen noktaya ulaşamayacak gibi gözüküyor.

10.Tyrus Thomas (2006 Draftı 4.)
Sağlam fiziki yapısı ve muazzam atletik yeteneklere sahip olan Tyrus Thomas NBA’e girdiğinden beri oyununda hiç bir gelişme gösteremedi. Draft öncesi zaman zaman maçlardan kopuyor herşeyini sahaya yansıtmıyor şeklinde eleştiriler alıyordu. Bunların doğru olduğunun 4 yıllık NBA kariyerinde kanıtlandığını düşünüyorum.

En iyi Draft seçimleri

2. turdan seçilen bir oyuncu ile 1. turdan seçilen bir oyuncunun gördüğü saygı farklı. 2. tur oyuncularının genelde katkı yapması çok da beklenmez ve aldıkları kontratlar daha kısadır, kendilerini kanıtlamak için daha kısıtlı bir süreye sahipler.Bu yüzden ilk turda arka sıralardan seçilen oyuncuları kendi içlerinde ve 2. turdan seçilen oyuncuları kendi içlerinde sıraladım.

1. Joe Johnson (2001 Draftı 10.)
Joe Johnson’ın üstünde seçilen 3 oyuncu Rodney White, Desagana Diop ve Eddie Griffin. Atletik yeteneklerinin sınırlı olması ve draftdaki potansiyelli liseliler onun aşağılara düşmesinde önemli etkenlerden. Boston tarafından draft edilen Johnson ilk yılında çok etkili olamayınca uzun yıllar sonra playoff yarışına katılan Celtics onu, kadrosuna veteran oyuncular katmak adına sezon ortasında, kadrosunda Stephon Marbury’i bulunduran Phoenix’e gönderdi. Marbury her zamanki gibi topu kimseyle paylaşmayınca burada çok etkili olamadı ancak 2003-2004 sezonun ortasında O takımdan ayrılınca Johnson kendini kanıtlamak için bir fırsat buldu ve bunu çok iyi kullandı.Bir sonraki sezon kontratı bittiğinde kısıtlı serbest oyuncu (Restricted FA) olarak serbest kaldı.Phoenix’in ilk tekliflerini beğenmeyen ve daha büyük bir rol almak isteyen Johnson Atlanta ile 70 milyon dolarlık bir anlaşma imzaladı ve Suns yönetiminin kendini bırakmasını istedi. İstikrarlı bir duş şutu var , top hakimiyeti üst düzeyde ve iyi bir saha görüşü var. Zaman zaman PG de oynayabilen Johnson ligde gözardı edilen yıldızlar arasında. İyi bir lider ve kritik anları oynamaktan korkmuyor.Atlanta organizasyonun attığı akıllı hamleler (Shelden Williams hariç) sonucu etrafındaki kaliteli kadroyla JJ önderliğinde yıllar sonra contender bir takımlar.

2.Amar’e Stoudemire (2002 Draftı 9.)
Hiç savunma yapmamasına, kendisinin ve takımın bu kadar etkili olmasını sağlayan sistemde pivot oynamak zorunda olduğu için mızmızlanmasına ve verdiği demeçlerle takımda huzursuzluk çıkarmasına rağmen Amar’e ligin en etkili skorerlerinden birisi. Mükemmel atletik yeteneklerinin yanına iyi bir orta mesafe şutu da ekleyen Amar’e saha dışındaki negatif yönlerine rağmen çok çalışkan bir oyuncu. Saha içinde ise hücumda aynı şekilde özveriyle oynamasına karşın savunmaya hiç bulaşmıyor ve onu takas etmek isteyen Phoenix’in alıcılarının tereddüt etmesine neden oluyor. Geçirdiği ağır sakatlık sonrası çok iyi çalışıp eskisi gibi dönmesini takdir etmek lazım. Draftda Amar’e yerine tercih edilen oyuncular arasında Dejuan Wagner, Tsikitishvili , Chris Wilcox bulunuyor. Oyunun tek yönünü oynaması ve liderlik vasıflarından yoksun olması nedeniyle Amar’e 2. sırada.

3.Tony Parker (2001 Draftı 28.)
28. sıraya düştüğü için hayal kırıklığına uğradığını söyleyen Parker aslında seçildiğini için şanslı bile sayılabilir. Draft öncesi Spurs ile workouta çağırılan ancak savunmada fiziki zaafları nedeniyle ezilen Parker’ı Popovich anında geri gönderdi. Daha sonra Fransadaki yıllarından kasetleri izleyen Popovich ona 2. bir şans daha verdi ve bu sefer Parker’ın daha iyi bir izlenim bırakması sonucu draft edildi. İlk yıllarında çok istikrarsız bir görüntü çizen Parker bazı maçlarda tamamen sahadan siliniyor ve özgüveni yerle bir olmuş bir oyuncu izlenimi veriyordu. Bir sonraki maç ise 30 sayı atabiliyordu. İlerleyen yıllarda hem saha içindeki oyunuyla hem de saha dışındaki başarılarıyla (Eva Longoria ile evlenmesi ;)  ) özgüvenini kazandığını görebiliriz.En büyük özelliği çabukluğu ve pota altındaki bitiriciliği olan Parker’ın oyunun temeli potaya yaptığı saldırılar ve kendine güvenin yerine oturması onun daha korkusuzca içeri dalması anlamına geliyor. NBA’de uzunlar ve diğer tüm oyuncular dahil son yıllarda boyalı alandan en çok sayı bulan isimlerden birisi.2007 yılında finallerde tutturduğu 25 sayı ortalaması ile NBA tarihinde finallerin MVP’si seçilen ilk Avrupalı oyuncu unvanına sahip. Oyun kurucu yetenekleri sınırlı olsa da ligdeki çabuk oyunculardan birisi ve ilerlettiği dış şutu onun skor potansiyelini arttırıyor.

4.Zach Randolph (2001 Draftı 19.)
NBA’deki ilk iki yılında potansiyelli bir oyuncu olarak bilinen ancak sahaya pek fazla bir şey koyamayan Randolph , 2003-2004 yılında beklenen gelişimi gösterdi ve o yıldan beri ligin elit pota altı skorerleri arasında. Kariyeri boyunca Memphis’e gelene kadar ligdeki ‘kara delik’lerden biri olan Randolph her aldığı topu potaya atıp, bir pota altı oyuncusu için düşük yüzdeyle oynayıp bolca top kaybı yapıyordu. Bu yıl Memphis’de gösterdiği performans ile bu listede 4. sırada olan Randolph’un top kaybı ve saha içi yüzde istatistikleri kariyerinin en iyisi.Diğer istatistiklerinde belirgin bir atış olmamasına rağmen Memphis maçlarını izleyenler ondaki değişimi görebilirler.Bu yıl yeteneklerinin yanına mücadelesini de koyan Randolph savunmada gayret gösteriyor ve her ribaundu kovalıyor.

5.Richard Jefferson (2001 Draftı 13.)
Atletik yetenekleri çok üst düzeyde bir oyuncu olan Jefferson kariyeri boyunca zıplamaktan başka şeyler yapabildiğini de gösterdi.Bolca top kayıpları da buna dahil.Ortalama üstünde bir savunmacı, istikrarlı olmasa da iyi sayılabilecek düzeyde bir dış şutu var.Bu yıl San Antonio gösterdiği performans beklenenin çok altında.Popovich’in sistemine alışma sürecinde olduğu ve zaman ilerledikçe istatistiklerini yukarı çekeceği düşünülürken 70 maçı geride bıraktığımız sezonda Jefferson’dan bir hareketlenme göremedik.Onu performansı yaşlanan San Antonio’nun şampiyonluk umutları için çok önemli çünkü, ne kadar bunu söylemek beni üzse de, 25 Nisanda 34 yaşına basacak olan, Duncan eskisi gibi değil.

6.Danny Granger (2005 Draftı 17.)
4 yıllık kolej kariyerinin ardından Indiana Pacers tarafından draft edilen Granger, geçtiğimiz yıla kadar her yıl sayı ortalamasını 6 arttırıp ligin etkili hücum silahlarından birisi haline geldi. Maçta istatistik kağıdını top çalma ve blok dahil her alanda doldurabilen Granger bu yıl sakatlık dönüşü yüzdelerinde büyük bir düşüş yaşadı.Etrafında takım kurulabilecek bir yıldız olduğunu düşünmüyorum ancak ligin en iyi şutörlerinden birisi ve komple bir oyuncu.Bende hep şutu daha iyi ama atletik yetenekleri biraz daha kısıtlı olan bir Scottie Pippen havası yaratıyor.

7.David West (2003 Draftı 18.)
2003 draftının bir başka ürünü olan West, Chris Paul ile birlikte oynamanın getirdiği avantajla birlikte ligin iyi pota skorerlerinden birisi olarak adını duyurdu. Daha çok sayılarını yüksek yüzdeyle attığı orta mesafe şutundan bulsa da pota altı oyununu biraz daha geliştirmiş gözüküyor.

8.Kevin Martin (2004 Draftı 26.)
Pozisyonuna göre çok zayıf ( 83 kg) ve çok kötü şut stili olan bir oyuncu Kevin Martin. Aynı zamanda %40 la üçlük atabilen iyi bir savunmacı. Bu tezatlar içerisinde ligdeki 6. yılını geçiren Martin kaliteli bir skorer olarak kendini kabul ettirmiş durumda.Bu yıl Tyreke Evans’ın katılımı ve topu çok domine etmesi hem Martin’in istatistiklerinde düşüşe neden oldu hem de katkı verme çabası içinde olan Martin’in top eline geçtiğinde zorlaması sonucu yüzdelerinde de bir düşüşe neden oldu. Yeni takımı Houstonda daha yüzdeli bir performans sergileyen Kevin sayı ortalamasını da yükseltmeyi başardı.

9.David Lee (2005 Draftı 30.)
Lige girdiği ilk yıldan itibaren mücadelesi ile bir çoklarının favori oyuncuları arasına giren David Lee yıllar ilerledikçe her sezon oyununa birşeyler katmayı başardı. 2. yılında benchden gelerek double-double ortalamalar tutturdu ve NBA tarihinde Kevin McHale’den başka bunu başarabilen 3. bir isim olduğundan şüpheliyim. Araştırmalarım sonucu kesin bir bilgi edinemedim. Mike D’Antoni’nin sisteminde takımlarının her maç daha fazla şut kullanması Lee’nin artan istatistiklerinde bir etken olsa da kendisine iyi bir orta mesafe şut ve bir kaç pota altı hareketi eklemiş durumda.

10.Rajon Rondo (2006 Draftı 21.)
Son 2 yılda Rondo , 2007 NBA finallerindeki tedirgin görüntüsünden çok uzak.Çok kaliteli bir atlet , iyi bir savunmacı olmak için her özelliğe sahip ve savunmada gösterdiği gayretin sonucunda bana göre ligdeki en iyi savunmacı PG.İçeri driveları çok etkili ve hücumda doğru adamı bulma becerisi üst düzeyde.Dış şutunun neredeyse sıfır olması rakip savunmaların onu riske etmesine ve kendisini bir adım geriden savunup drivelarını daha iyi savunmasına yol açıyor.Oyun stili ve fiziki yapısı gibi bilekleri de çok sert ve ne kadar çalışırsa çalışsın iyi bir şutor olacağını düşünmüyorum.Ancak her şeye rağmen dış şut tehditinin hiç olmaması kabul edilebilir gibi değil.Şut sokabildiği takdirde skor potansiyeli çok fazla artacak ve bence şutör bir Rondo bu ligde gerçek bir süperstar olur.

Hidayet Türkoğlu (2000), Gerald Wallace-Samual Dalembert (2001),Caron Butler (2002), Josh Howard-Leandrinho Barbosa-Boris Diaw-Kendrink Perkins (2003),Josh Smith-JR Smith (2004), Rodney Stuckey-Aaron Brooks (2007) bu listede bahsedilmesi gereken diğer oyuncular.

Son olarak geçtiğimiz yılın draftına bakarsak
AJ Price,Chase Budinger,Marcus Thornton,Jonas Jerebko,Dejuan Blair,Sam Young 2. turdan lige katılıp ses getiren oyuncular. Bunların arasında Jerebko ileriki yıllarda büyük gelişme göstermesini beklediğim komple bir oyuncu. Kolej kariyerinde geçirdiği ağır sakatlık ve pozisyonu için kısa olan boyu sonucu 2. tura düşen Dejuan Blair de çok kaliteli maçlar çıkardı ve 13 Ocak’da Oklohama’ya karşı 28 sayı 21 ribaund’lık bir performans ortaya koyarak 20-20 yapan bir kaç çaylakdan birisi oldu. Chase Budinger atletik bir beyaz ve iyi bir şutör. Başarılı bir kolej kariyerinin artından lige katıldı ve sakatlanana kadar Houston’a iyi bir katkı veriyordu.Son dönemde çaylakların ve Avrupalı oyuncuların alışık olmadığı yoğun maç temposu namı diğer çaylak duvarından nasibini almış gibi gözüküyor.Son olarak Marcus Thornton 2 numara pozisyonu için fiziğinin yetersiz olmasına karşın son dönemde çok iyi maçlar çıkardı.Dışarıdan iyi bir isabet oranıyla oynuyor ve Hornets’ın en sıkıntılı bölgesi olan shooting guard pozisyonunda iyi maçlar çıkartıyor.

Bu draftın ilk 10 sıranın altından seçilen en kaliteli oyuncusu seçmek istersek de benim oyun Omri Casspi’ye.İyi bir şutör ve çok mücadeleci bir oyuncu.Sert bir oyun stili var.Atletik bir Nocioni izlenimi veriyor.

Hasheem Thabeet’i ise 2009 Draftının en büyük hayal kırıklığı olarak adlandırabiliriz. İzlediğim maçlarında boyuna ve kilosuna göre hareketli bir oyuncu gibi gözükse de maçlarda çok basit hatalar yapıyor.Maç başına 11 dakika süre alıp yaptığı 1.2 blok etkileyici ancak 11 dakikada ortalama 2 faul yapması daha da etkileyici.Her şeye rağmen ileriki yıllarda ligin en iyi pota altı savunmacısı olmasını beklediğim Thabeet’in pota altında Randolph ve Marc Gasol’u bulunduran bir takım tarafından draft edilmesi bu seçimi daha kötü kılıyor.

Sinan Cem Civili


Engin Atsür Röportajı

“Amerika’ya küçük bir çocuk olarak gittim, büyük bir adam olarak döndüm”

Engin Atsür

Basketbola Geleceğin Yıldızları Spor Okulları’nda, 8 yaşında başlayan Engin Atsür, 2 yıl sonra Efes Pilsen Spor Kulübü’ne geçti. Pertevniyal ile geçirdiği bir sezonun sonunda burs alarak eğitiminine Kuzey Karolina Eyalet Üniversitesi’nde devam ederek, 4 yıl boyunca North Carolina Üniversitesi’nin önemli oyun kurucularından oldu. Son senesinde 11.3 sayı, 2.9 ribaund ve 4.2 asist ortalamaları ile mezun olan Atsür, 2007-2008 sezonunda Benetton Treviso takımında forma giydi. 10 ULEB CUP maçında forma giyen Engin Atsür ULEB CUP’ı, 2.1 sayı, 1.2 ribaund ve 1.3 asist ortalamaları ile tamamlarken, 31 lig maçını 4.4 sayı, 1.1 ribaund ve 1.1 asist ortalamaları ile tamamladı. 2008-2009 sezonunda Efes Pilsen forması giyen Milli oyuncu, 6 maçta oynarak 2.5 sayı ortalaması ile sezonu tamamlarken, Teknosa Türkiye Kupası ve Beko Basketbol Ligi Şampiyonluğu yaşadı. Milli Takım formasını 111 kere giyen Engin Atsür, 2006 yılında Japonya’da düzenlenen Dünya Şampiyonası’nda 7.9 sayı, 1.6 ribaund ve 1.6 asist ortalamaları ile oynarken, Polonya’da gerçekleştirilen Avrupa Şampiyonası’nda maç başına 3.3 sayı ortalaması ile forma giydi.

Basketbola babasının teşviği ile başlayan Engin Atsür, o dönemde basketbolun hayatında bu kadar büyük bir önemi olacağını düşünmediğini ama şu an geriye dönüp baktığında  “İyi ki babam bizi oraya yazdırmış ve basketbola başlamışım” dedi.

Eğitimin insan hayatında çok önemli olduğunu belirten genç oyuncu, yanlış kararlar alınmaması gerektiğini ve eğitime devam edilmesinin çok önemli olduğunu sözlerine ekledi.

3SAYI: Çoğu basketbolcunun aksine sen liseden sonra eğitimine devam ettin. Bu kararı almanda neler etkili oldu?

E.A: Eğitimime Amerika’da devam etme kararı almamda en büyük etken ailemdi. Küçüklüğümden beri ailemin böyle bir düşüncesi vardı, abime ve bana bu düşüncelerini aşıladılar ve biz de zamanla bu düşünceyi benimsedik. Abim benden 3 sene önce burs alarak Amerika’ya gitti. Ben de onun yolunu izleyerek eğitimime Amerika’da devam ettim. Tamamen ailemin teşviği ile oldu.

3SAYI: Pertevniyal deneyiminden sonra NCAA’de North Carolina Üniversitesi ile çok başarılı 4 yıl geçirdin, oradaki deneyimlerin ve bu deneyimlerin sana kazandırdıkları nelerdi?

E.A: Şu anda geriye dönüp baktığımda orada çok fazla deneyim kazandığımı görüyorum, NCAA’de ki deneyimlerimin bana kesinlikle çok pozitif etkileri oldu. Ben oraya küçük bir çocuk olarak gittim ve büyük bir adam olarak döndüm. 4 sene boyunca yalnız yaşadım ve hayatın birçok zorluğu ile tek başıma mücadele ettim. Yalnız olmak çok zordu ama bunun beni olgunlaştırdığını düşünüyorum. Üniversitede aldığım diplomanın öneminden bahsetmeme gerek yok aslında ama ne kadar basketbolcu olsamda, ben hala üniversite eğitimini tamamlamanın çok önemli olduğunu düşünüyorum. Orada işletme okudum ve işletme diplomam var. Ama orada bulunmamın en büyük etkisi Amerika gibi önemli bir ülkenin hayat tarzını, oranın kültürünü almış olmam. Bu durum benim dünya görüşümü çok fazla değiştirdi.

3SAYI: Roy Williams senin için “Türkiye’de yeni bir Engin olduğu zaman hemen haber verin” demişti, bu senin onlar adına ne kadar önemli bir oyuncu olduğunun kanıtıydı. Roy Williams için neler söyleyebilirsin?

E.A: Roy Williams Amerika’da çok önemli bir coach. Şu anda aktif olarak coachluğa devam etmesine rağmen aynı zamanda “Hall of Fame” dedikleri efsaneleşen yapının içinde. 2004’te Amerika Milli Takımı Türkiye’ye geldiğinde orada yardımcı antrenördü. Dediğim gibi kendisi çok önemli bir antrenör, benim için böyle güzel şeyler düşünmesi ve söylemesi çok gurur verici.

“Sporun okullara girmesi çok önemli”

3SAYI: NCAA’de oyunculara hem eğitim hayatlarını hem de basketbol hayatlarını aynı anda devam ettirebilmeleri için çok büyük bir şans tanınıyor ama maalesef ülkemiz şartlarında bu pek uygun değil. Bu konuda neler söyleyebilirsin?

E.A: Bu sistem sadece Amerika’da var ve uyguladıkları mantık; sporun okullara girmesi. Bizde ise altyapı kulüpleri bulunuyor, çünkü sportif aktivitelerde bulunmayan çok fazla okul var ve spor yapmak isteyen gençleri altyapı kulüpleri destekliyor. Bu aslında çok yorucu bir durum. Hele İstanbul gibi büyük bir şehri düşündüğümüz zaman, o yaştaki bir çoçuğun o yorgunlukla okul-antrenman-ev üçlüsü arasında gidip gelmesi saatlerini alacaktır. Çocuklar spora yönelince okulu ikinci plana atıyorlar, halbu ki ailelerin daha büyük bakmaları lazım bu olaylara. Aileler gençleri yanlış yönlendiriyor, çünkü başarılı olup, sporcu olur ve iyi bir maddi geliri olur diye düşünüyorlar. Ama maalesef böyle olmuyor bu işler, belki 100 çocuktan 2 tanesi üst seviyede bir oyuncu olabiliyor. Diğerleri ise eğitimlerini de geri plana ittiklerinden daha geride kalıyorlar. Burada önemli olan sporun okullara entegre olması ve burs olanağı sağlayarak öğrencileri spora teşvik ederken, eğitimlerini de tamamlamalarına fırsat tanımaları. Sonra ileride bir seçim yapabilme şansı tanınmalı, iş hayatına eğitimi ile devam edebilir ya da profesyonel oyuncu seviyesinde oynayabilir. Bu fırsatlar maalesef bizde bu kadar rahat bir şekilde tanınmıyor.

3SAYI: Bazı genç oyuncularımız için ABD’de lise ya da NCAA de oynama fırsatı doğuyor. Sence bu şanşı nasıl değerlendirmeliler? Gitmeleri onlara neler kazandıracaktır?

E.A: Bu karar insanın hayattan ne istediğine bağlı. Amerika’da eğitim ve spor hayatlarını beraber devam ettirebilmeleri gibi bir şansları varken bence bunu, fırsatı olan genç oyuncular değerlendirmeliler. Gitmeleri hem hayat görüşlerine hem de eğitimlerine çok şey katacaktır. Orada basketbola üniversite seviyesinde amatör olarak devam etseler bile ileride bu onlara artı olarak geri dönecektir. Sabırlı olmaları gerekiyor. Türkiye’de oynayıp para kazanmaya odaklanmaları yerine, uzun vadede bu eğitimin onlara neler katacağını düşünmeleri lazım. Sonuçta o yaşlarda kazanılan para hayatlarını kurtaracak bir para olmayacak, o yüzden eğitim alarak kendilerini geliştirmeleri daha doğru geliyor bana.

“Yaşadığım sakatlık olmasaydı, belki NBA’i denerdim”

3SAYI: NCAA’de oynarken NBA’de oynayacağına kesin gözüyle bakılıyordu fakat  bu olmadı. Sence NBA’in gerçekleşememe nedenleri nelerdi?

E.A: NBA’de oynamayı çok isterdim, ama girmenin ve ayakta kalmanın zor olduğu bir lig orası. Ayrıca daha atletik bir yapıya sahip olmak lazım. Avrupa ile kıyasladığımız zaman daha farklı bir oyun sistemine sahipler. Son senemde yaşadığım sakatlık beni çok etkiledi, sezonun yarısından fazlasında forma giyemedim. Bu sakatlığım olmasaydı belki şansım olabilirdi ama bu beni o kadar da üzmüyor. Çünkü NBA tarzı bir oyuncu olduğumu düşünmüyorum, NBA’de atletiklik çok önemli. Avrupa’daki oyun sisteminde daha değerli olduğumu düşünüyorum. O yüzden şu anda olduğum yerden memnunum.

3SAYI: Üniversiteden mezun olduktan sonra profesyonel hayatına İtalya Ligi ile başlayıp Efes Pilsen’e transfer olduktan sonra şu anda Beşiktaş Cola Turka ile devam ediyorsun. Profesyonel hayatında aldığın kararlar, yaşadıkların sende neler değiştirdi?

E.A: Hayatımızda farklı etkenlerin bir araya gelmesiyle kariyerimizi o yönde değişiklikler yaparak oluşturuyoruz. Benetton benim için çok iyi bir başlangıç oldu. Aslında 2 senem daha olmasına rağmen gelişen şartlardan çok memnun olmamaya başlamıştım ve bu yüzden Türkiye’ye geri dönme kararı aldım. Yine yaşadığım talihsiz bir sakatlık oldu, onunla boğuşarak geçti senem, ameliyat olmak zorunda kaldım ama çok şükür sakatlığımdan kurtuldum. Şu anda Beşiktaş ile hem bireysel anlamda hem de takım olarak başarılı bir sezon geçirdiğimi düşünüyorum.

3SAYI: Bize sakatlığından ve toparlanma sürecinden bahsedebilir misin?

E.A: Ameliyatımı Amerika’da oldum. Çok ciddi bir ameliyattı ama çok başarılı geçti. Rehabilitasyon sürecini de North Carolina Üniversitesi’nde tamamladım, orada iyi baktılar bana. Sorunsuz bir şekilde atlattım, 3 ay içerisinde de toparlandım.

“Yaşanan olumsuzluklara rağmen, sezon sonuna doğru daha iyi bir performans yakalamak istiyoruz”

3SAYI: Beşiktaş Cola Turka bu sezon hem kadro hem de performans olarak en iyi senesini yaşıyor ve şampiyon olunucaksa bu takım; o sene, bu sene olarak değerlendiriliyor. Yaşanan ters olaylara rağmen basketbolunuzla adınızdan söz ettiriyorsunuz. Bu sezonu nasıl değerlendiriyorsun?

E.A: Bu sene kadro anlamında gerçekten çok güçlüyüz, ama şanssız bir sene geçiriyoruz. Herşey ardarda geldi, bir türlü tam takım olamadık, tam kadro sahada bulunamadık. Takım içi sorunlar, alınan cezalar ve yaşanan sakatlıklardan dolayı yakaladığımız ritim hep bir bozulmaya uğradı. Ama bu saatten sonra sezon sonuna doğru iyi bir form yakalamamız ve elimizden gelenin en iyisini yapıp sezonu mümkün olan en üst seviyede tamamlamamız lazım. Play-off’larda daha yukarıları hedefliyoruz. Önemli olanın sene sonundaki formumuz olduğunu düşünüyorum. Bence çok iyi bir sezon geçiriyoruz.

“Chatman bizim için önemli bir oyuncuydu”

3SAYI: Chatman Beşiktaş’ın kadrosunda ki en etkili oyunculardan biriydi ve aldığı cezadan dolayı bir süre kadroda olamayacak. Sence bu takımın gidişatını nasıl etkileyecek?

E.A: Chatman gerçekten çok başarılı ve bizim için de çok önemli bir oyuncu. Geçen seneden beri takımda ve Beşiktaş’ı çok iyi tanıyor. Yaşadığı olay bizim için çok ani ve beklenmedik oldu. Açıkçası çok da iyi olmadı ama yerine yapılan transferin de adaptasyon sürecini çabuk atlatacağını düşünüyorum. Chatman’ın boşluğunu en iyi şekilde dolduracağına inanıyorum.

3SAYI: Baktığımız zaman Beşiktaş’ta hücumda da sorumluluk alıyorsun ve oldukça başarılı maçlar çıkarıyorsun. Ama Milli Takım ve Efes Pilsen’de hücumda fazla sorumluluk almadığını görüyoruz.  Bu oyun tarzı antrenörün seçimimi yoksa sen mi böyle oynamak istiyorsun?

E.A: Her takımda alınan görevler ve roller farklı oluyor. Hangi takımda olduğun önemli değil, defans her zaman çok önemlidir. Ama bu takımda ofansif yönümü kullanma fırsatım oldu ve bu benim için çok önemli. Çünkü ofansif yönü kuvvetli olan bir oyuncuyum.

3SAYI: Beşiktaş taraftarı hakkında neler söylemek istersin?

E.A: Beşiktaş taraftarı çok özel bir seyirci. Her maça gelen aşıklar grubumuz var, tüm maşlarda köşede oturan. Sağolsunlar onlar bizi hiçbir zaman yalnız bırakmıyorlar. Aynı zamanda her maça gelen ayrı bir kitlemiz var. Onlara maç ayırt etmeden geldikleri ve bizi yalnız bırakmadıkları için ayrıca teşekkür ediyorum. Büyük ve önemli maçlara gelen taraftarlar sayesinde salon doluyor ve çok güzel bir atmosfer oluşuyor. Keşke her maç salonu doldursalar. Ama salonumuz dolmasa da basketbolu bilen bir seyirci kitlesine sahibiz. Bu da gerçekten bizim için büyük bir avantaj oluyor. Salon dolmasa bile gelen seyircilerle beraber güzel bir ritim yakalıyoruz.

3SAYI: Kendi özeleştirini yaptığın zaman en çok hangi alanda çalışman gerektiğini düşünüyorsun?

E.A: Daha istikrarlı bir seviyeye gelip, her maçı aynı seviyede oynamam lazım. Her maçta aynı defans ve ofansı göstermek çok önemli.

“Çift guardlı oyun sisteminin, takım açısından daha faydalı olduğuna inanıyorum”

3SAYI: İki oyun kuruculu sistemde daha başarılı olduğunu görüyoruz. 1 numara mı yoksa 2 numara mı oynamak daha verimli senin için?

E.A: Milli Takım’da genelde 1 numarada oynuyorum. Beşiktaş’da 2 numara olduğum zamanlar da oluyor. Çift guardlı sistemde pozisyonun çok fark etmiyor. İki guardın olmasının takım açısından da iyi olduğunu düşünüyorum, çünkü guard takımı oynatırken aynı zamanda kendi skorer özelliği var ise bunu da kullanabiliyor. Bence Beşiktaş’da bu sistem yerine oturmuş durumda ve iyi çalışıyor.

“Yaşadığım sakatlığa rağmen Tanjevic’in bana güvenmesi çok önemliydi”

3SAYI: Milli Takım kariyerinde 2002 yılında Avrupa Genç Milli Takım Şampiyonası senin için çok önemli bir dönemdi, şampiyonayı 22,3 sayı ortalaması ile tamamladın. O dönemdeki Genç Milli Takım ve performansın, şampiyona ile ilgili yaşadıkların neler?

E.A: Benim için çok özel bir şampiyonaydı çünkü amatörlükten profesyonelliğe bir geçiş dönemiydi. Altyapıda oynarken, kendinizi Avrupa’da ki diğer oyuncularla kıyaslama şansınız olmuyor. Ama Milli Takım’da olduğunuz zaman bu şansı elde ediyorsunuz, o yüzden benim için çok önemliydi. Bulunduğum seviyeyi anlamam ve kendimi geliştirmem açısından edindiğim ilk fırsatlardan biriydi. Bu yüzden benim için çok özeldi.

3SAYI: Yaşadığın sakatlığa rağmen Tanjevic’in sana ne kadar güvendiğini seni kadroya dahil etmesi ile görmüş olduk.

E.A: Tanjevic geçen sene yaşadığım sakatlığa rağmen bana güvenip beni kadroya aldı ve ona bu güveni için çok minnettarım. Zaten sakatlık sürecini atlatmıştım ve oynamaya hazırdım. İtalya’da ki Akdeniz Oyunları’nda ki turnuvada forma giydim ve orada iyi bir performans gösterdiğim için hazır olduğuma inandı ve kadroya dahil etti.

“Dünya Şampiyonası’nda seyircimizi de arkamıza alarak, şampiyonayı en iyi seviyede bitirmek istiyoruz”

3SAYI: Önümüzde A Milli Takım’ın hedefi olan 2010 Dünya Şampiyonası var. Dünya Şampiyonası ile ilgili görüşlerini alabilir miyiz?

E.A: Türkiye’de Dünya Şampiyonası gibi büyük bir organizasyonun yapılması hem ülkenin basketbolu hem de tanıtımı açısından çok büyük bir adım. Bu organizasyonun önemini tam anlayamamış durumdayız ama bunu elde etmek çok büyük bir başarı. Oyuncular açısından ise kendi evimizde böyle bir organizasyonda yer alıcak olmak çok heyecan verici. Oluşabilecek atmosferi gerçekten hayalimde canlandıramıyorum. Çok büyük bir ilgi olduğunu şimdiden görebiliyorum. Takımda kim olursa olsun 12 kişi elinden gelenin en iyisini yapcaktır.

3SAYI: Sence 2010 da 2006 da yakaladığımız takım ruhunu yakalayıp kendi evimizde de oynamanın verdiği avantajla final oynama şansımızı görüyor musun?

E.A.:Bana bir hedef belirlemek yanlış geliyor açıkcası. Burada önemli olan başarılı bir turnuva geçirmek. Belli bir basketbol ekolüne sahip olmak ve bulunduğumuz seviyeyi koruyup hatta daha da üstüne çıkmak hedefimiz olmalı. İstikrarlı olmak çok önemli. Final oynamamız çok büyük bir başarı olur ama bunun devamlılığı olmazsa eğer bu başarının hiç bir önemi kalmaz. Evimizdeki şampiyonayı seyircimizi de arkamıza alarak en iyi seviyede tamamlamak istiyoruz.

3SAYI: Hem Avrupa deneyimi hem de NCAA deneyimi olan bir oyuncu olarak Beko Basketbol Ligi hakkında bir değerlendirme yapmanı istesek neler söyleyebilirsin?

E.A: Bütçe olarak Avrupa ile kıyasladığımızda iyi bir seviyede olduğumuza inanıyorum. Bütün Avrupa’yı etkileyen bir ekonomik kriz var ortada ve bu kulüpleri de doğal olarak etkilemiş durumda. Bazı seneler her ligde olduğu gibi bütçelerde artış ve düşüş oluyor. Bütçe olarak iniş-çıkışın olması çok normal. Onun dışında ligin kalitesine baktığımızda ise, çok önemli oyuncular barındırıyoruz. Yabancı oyuncuları ve Milli Takım’da ki oyuncuları değerlendirirsek, kaliteli oyuncular bulunuyor. İyi bir ligimiz var ama daha da iyi olması gerekiyor. Türkiye’nin hakettiği seviyede olmadığına inanıyorum. Zamanla ligin daha da sertleşeceğini ve kalitesinin daha da artacağını düşünüyorum. Tabi bunu da Avrupa’da edinilen başarılarla karşılaştırarak anlayabiliriz. Şu anda açıkçası ULEB CUP ve Euroleague’de çok başarılı bir sezon geçirmedik. İleriki senelerde daha doğru stratejiler ile daha yukarılarda olacağımıza inanıyorum.

3SAYI: Beko All-Star’a değinirsek biraz ülkemizde bu tür eğlence amaçlı etkinlikler henüz çok yeni. Hem All-Star hem de 3SAYI şampiyonluğun ile ilgili neler söyleyebilirsin?

E.A: Bu sene ilk defa All-Star’a katıldım ve gerçekten çok keyif aldım. Ayrıca Kayseri’de yapılan salon çok güzel olmuş ve Kayseri halkının gösterdiği ilgi organizasyonun daha keyifli geçmesini sağladı. 3SAYI şampiyonluğuna gelirsek, o kadar iyi şutörün arasında birinci olmam organizasyondan had safada keyif almamı sağladı. Türk takımının Yabancı karmasını yenmesi ise ayrıca mutluluk veren bir olay.

“NBA’de mücadele eden takım arkadaşlarımı elimden geldiğince takip ediyorum”

3SAYI: Engin Atsür’ün NBA’ de en beğendiği oyuncuları ve favori NBA takımını öğrenebilir miyiz?

E.A: NBA’de Hidayet Türkoğlu, Mehmet Okur ve Ersan İlyasova’yı takip ediyorum ve kendileri ile de iletişim halindeyim. Takım olarak ise Phoenix Suns’a karşı sempatim var, Steve Nash’i çok beğeniyorum, onun basketbol tarzı çok hoşuma gidiyor. Ama Milli Takım arkadaşlarımı destekliyorum ve özellikle onların maçlarını takip ediyorum.

3SAYI: Biraz basketbol dışına çıkarsak, Engin Atsür sosyal hayatında basketbol dışında neler yapar, neler yapmaktan hoşlanır?

E.A: Vakit açısından çok geniş bir zaman dilimim olmuyor ve bu yüzden boş vakitlerimde genelde dinlenmeye çalışıyorum. Sporcu olduğum için özel hayatıma dikkat etmem gerekiyor sonuç olarak. Elimden geldiğince aileme ve arkadaşlarıma vakit ayırmaya çalışıyorum. İstanbul gibi muhteşem bir şehirde yaşadığım için kendimi çok şanslı hissediyorum ve sevdiklerimle güzel ve rahat bir şekilde zaman geçirmek için elimden geleni yapıyorum. Onun dışında doğa ile iç içe olmayı çok seviyorum.

“Yemek yemeği çok seviyorum”

3SAYI: Duyduğumuza göre yemeklerle aran çok iyiymiş

E.A: Evet, yemek yemeği gerçekten seviyorum. Özellikle daha önce tatmadığım tatları denemeye çalışıyorum. Elimden geldiği kadar yemek yapmaya çalışıyorum ama maçtan veya idmandan çıktıktan sonra o yorgunlukla yemek yapmak, onları toparlamak, bulaşık derken zorlanıyorum. Boş vaktim olduğunda yemek yapmaya çalışıyorum yine de. Ama en iyisi annemin yemeklerini yemek tabi ki, eğer şanslıysam haftada bir bu fırsat elime geçiyor.

3SAYI: Eğer basketbolcu olmasaydın, hangi mesleği seçerdin?

E.A: Söylediğim gibi basketbola 8 yaşında başladığım için bunu pek düşünme fırsatım olmadı. Bu kararları alabileceğim yaşa geldiğim dönemde karşımda başka seçenek yokmuş gibi geldi ve aklımda sadece basketbol olduğunu gördüm. Eğitimime de bu yönde devam ettim. Sporla iç içe olmaktan gerçekten çok mutluyum. Bir ofiste oturmak yerine sporun içinde olmak, çocukların eğitimiyle ilgilenmek bana daha ideal geliyor.

“Sporda yaptığım işlerle gündeme gelmek istiyorum”

3SAYI: Boxer Dergisi’nde katıldığın çekimlerle aslında basketbol dışında da modellik olarak başarışlı olabileceğini kanıtladın, bu konu ile ilgili neler söyleyebilirsin?

E.A: Aslında ben orada hiçbir şey yapmadım, nasıl durmam gerektiğini söylediler ve kıyafetleri seçtiler, bana yapacak birşey kalmadı. Benlik bir olay yoktu aslında orada. Ama model olmak gibi bir düşüncem yok şu an.

3SAYI: Hürriyet tarafından “Yılın En Seksi Sporcusu” seçildin, bununla ilgili neler düşünüyorsun?

E.A: Biraz şaşırdım böyle olmasına ama güzel birşey tabi bu. Ama ben sporcuyum sonuçta, sporda yaptığım işlerle gündeme gelmek daha çok hoşuma gidiyor. Böyle bir ünvana layık görmüşler, böyle düşündükleri için memnun oldum ben de. Gülümsetti beni.

3SAYI: Bayan basketbolseverler tarafından en çok takip edilen oyunculardan birisin. Bu yoğun ilgiyi nasıl karşılıyorsun?

E.A: Gösterilen ilgiden rahatsız olmuyorum, sonuçta bayanların ilgi göstermesi hoşuma gidiyor. Sevilmek güzel birşey. Beşiktaş gibi büyük bir camiada ve Milli Takım oyuncusu olunca ilgi de artıyor doğal olarak. Bu ilginin normal olduğunu düşünüyorum ve bu ilgi beni memnun ediyor. Elimden geldiğince tüm hayranlarımla konuşmaya çalışıyorum.

“İleride bende Sinan Güler gibi bir web sitesi açabilirim”

3SAYI: Sinan Güler ile tavla turnuvalarınızı duyuyoruz zaman zaman

E.A: Evet, Sinan ile Milli Takım’da boş vaktimiz olduğunda tavla oynuyorduk. Tabi Sinan’ın kendi web sitesi var, Twitter kullanıyor, oralarda yazmayı seviyor. Sinanla böyle tavla savaşlarımız oldu evet.

3SAYI: Peki Sinan Güler gibi hayranlarınla interaktif bir ortamda görüşebilmeni sağlayacak bir site yapmayı düşünmedin mi?

E.A: Açıkcası bunu düşündüm ben de, ama bu göründüğü kadar kolay değil. Siteyi açıp öylece bırakmamak lazım. Güncellemek, iletişimde olmak gerekiyor ve bu zaman alan bir süreç. Sinan bunu çok güzel bir şekilde uyguluyor ve doğru yapıyor. Hayranları ile iletişimde, güncel olaylar ile ilgili konuşuyor. Ama açıkcası bu onun çok zamanını alıyor. Böyle bir düşüncem var, fakat zaman belirtemem. Ne kadar zamanımı alacağını göz önünde bulundurarak, o vakti ayırabileceğim zaman açmayı düşünüyorum.

“Basketbol kariyerim sona erdiğinde spor hayatının içinde olmak istiyorum”

3SAYI: Kariyer hedeflerini öğrenebilir miyiz?

E.A: İleride hatırlanmak için bir şeyleri başarmış olmak gerekiyor. Avrupa, Türkiye ya da Milli Takım seviyesinde başarı olabilir. Önemli olan bu başarıları kazanmak. Kapasitemi maksimuma yakın kullanmam gerekiyor. Takımıma faydalı olarak, sevdiğim basketbolu oynayarak kendimden söz ettirmek istiyorum. Sonuçta çok zevk alarak oynuyorum basketbolu. Benim için en büyük hedef, zevk aldığım ve faydalı olabildiğim sürece en iyi performansımı sergileyerek forma giymek.

3SAYI: Son olarak henüz senin için çok erken olsa bile basketbol yaşantından sonra ne yapmak istiyorsun, bu camianin içinde olma niyetin var mı?

E.A: Şu anda açıkçası tam bilemiyorum, bu kararı vermek için henüz erken. Ama spor hayatından uzaklaşabileceğimi çok düşünmüyorum. İleride çocuklara yönelik bir organizasyonun içinde yer almayı istiyorum. Ama şu anda spesifik birşey belirtmek için çok erken.

3SAYI: Bize vakit ayırdığınız için çok teşekkür ediyorum.

E.A: Röportaj için ben size teşekkür ediyorum.

Röportaj: Damla Işık, 3SAYI Basketbol Dergisi