Yere Düşen Oyuncu


Maçlarda birçok defa gördüğümüz yaşadığımız pozisyonlar vardır. Kontrolsüz bir top vardır ve oyunculardan biri o topa atlar. Oyuncuya bir faul yapılır oyuncu yere düşer.  Buna benzer pozisyonlarda oyuncular yere düşebilir.

Peki siz takım arkadaşınız yere düştüğü zaman ne yaparsınız?

Bir önceki pozisyona takılı kaldığınız için kendinizle mi uğraşırsınız? Antrenörünüze bir şeyler mi anlatırsınız? Diğer takım arkadaşlarınızla mı konuşursunuz? Hakemle mi konuşursunuz? Rakip takımdaki oyuncu ile pozisyonu mu tartışırsınız? Tribünlere mi bakarsınız? Bunlara benzer eylemleri mi yaparsınız yoksa hemen onun yanına gidip elinizi mi uzatırsınız? Böyle bir pozisyonda takım arkadaşınızın yanına koşmanızdan daha önemli ne olabilir?

Sizce böyle bir pozisyonu gördüğünüzde takım olarak arkadaşınızın yanına koşmanız nelerin göstergesi olabilir?

BİZ TAKIMIZ…

Maç sahanın birçok yerinde doğru yapılan işler sayesinde kazanılır. Savunma yapmak, atmak, rebound almak ve diğer sayısal performanslar önemlidir. Bununla beraber takım olmak en önemli kazanma sebebidir. Eğer takımsanız, bencil olmazsınız, takım arkadaşınızın hatasını kapatmak için daha çok çalışırsınız, sahada birbirinizi motive edersiniz, birbirinize jest mimik yapmazsınız, en değerlisi ise birbirinize güvenirsiniz. Bilirsiniz ki hiçbir zaman yerden tek başınıza kalkmayacaksınız. Takım arkadaşlarınız sizin yanınızda olacaklar. Bunu bilerek oynayacaksınız. Bunu bilerek topa atlayacak, rebound alacak ve pozisyonlara gireceksiniz. Bileceksiniz ki o sahanın hiçbir yerinde tek başınıza kalmayacaksınız, takım arkadaşların bir yerde seni destekliyor olacak. Bu duygulara sahip bir takımda oynamak basketbolu daha da keyifli kılıp, hem takım olarak hem de kişisel olarak başarınızın artması sağlayacaktır.

Yere düşen arkadaşınıza uzatılan bir el bu kadar kıymetli mi?

Az bile yazmış olabilirim…

 

Blake Griffin

-Bir yıldız mı doğuyor?

-Griffin’in NBA’de yükselişi!

-Blake Griffin nasıl bir yıldız oyuncuya dönüştü?

 

 

Yeni Bir Yıldız mı doğuyor?

Blake Griffin henüz 22 yaşında olan genç forvet bu formunu devam ettirip kendini NBA’e daha adapte edebilir ve geliştirirse ilerde NBA’in en iyileri arasına girebilir. Şuanda Los Angeles şehrinin Clippers takımında oynayan 2.08 boyunda 114 kilo olan Blake Griffin çok başarılı bir de lise geçmişine sahip zaten. Sizlere konuyu anlatmaya buradan başlayacağım çünkü bu vahşi smaçlarıyla bizi heyecana sokan adam birçok ortalama NBA oyuncusunun kariyerine göre çok daha başarılı geçen çaylak sezonunu henüz bitirdi.

Oklahoma Christian School lisesinde babasının koçluğunda oynayan Blake Griffin, lise kariyerinin 4 senesinde de eyalet şampiyonlukları kazanmıştır.

Oklahoma Sooners Üniversitesinde oynadığı 2 yılda birçok ödül almış ve başarılarla dolu iki yılın ardından NBA 2009 Draftlarında Üniversiteyi bırakıp NBA seçmelerine katılmıştır. Clippers, Blake Griffini 2009 NBA Draftında ilk sıradan seçmiştir bu Ona olan güvenin sonsuz olduğunu göstermiştir.

Ancak ne yazık ki Griffin’in NBA serüveninin başlamasına kısa bir süre kala NBA sezon öncesi maçlarında sol diz kapağı kırılarak sakatlanır ve sezon başlamadan sezonu kapatır. Los Angeles Clippers takımı için büyük bir düş kırıklığı olmuştur. Çünkü bu denli önemli bir sakatlıktan sonra Griffin’in tekrar parkelere nasıl geleceği bilinmiyordu. Onun sakatlığı çok ciddi bir diz kapağı parçalanması idi.

2009-2010 sezonunda maç oynayamadığı için 2010-2011 sezonunda Çaylak sezonunu geçiren Blake Griffin Çaylak sezonunda özellikle alley-oop’ları ile tüm basketbol severleri büyüledi. Hiç beklenmedik bir anda o iri cüssesiyle yaptığı atletik ve sert alley-opp smaçları onun oyunun o görsel güzelliğini arttırdı ve herkesin dikkatini çekti. NBA’deki çaylak sezonu olmasına rağmen NBA ALL-STAR haftasonunun 3 gecesinde de forma giydi. 2011 NBA All-Starınında Los Angeles’ta düzenleniyor olması taraftarlar ve basın tarafından da büyük ilgi görmesine katkı sağladı. Çaylaklar maçında oynadı ve John Wall ile çok güzel bir oyun sonucu çaylaklar maçını kazandı. Cumartesi Günü Slam Dunk yarışmasında arabanın üzerinden atlaması ile ilk yılında smaç şampiyonu oldu ve ilk oynadığı ALL-Star maçında Kobe’nin büyük çabaları ile bu haftasonundan tamamen yüzü gülerek ayrıldı.

Çocukluk Yılları

1989 yılında Oklahoma kentinde doğdu. O sıralarda babası Oklahoma Üniversitesinde bir çeşit yardımcı basketbol antrenörlüğü yapıyordu. Abisi Taylor ve Blake Griffin 1. Sınıftan 8. Sınıfa kadar okula gitmedi. Ülkemizde bu sistem yasak ama Amerika’da serbest olan ev-okulluluk modeli ile evde gerek annesi tarafından gerekse özel hocalar ile lise eğitimim sistemine kadar verilmesi gereken bilgiler çocuklara ailesi tarafından verildi. Bir okula gitmediği için ilk başlarda fazla arkadaş sahibi olamamıştı ancak bu sıralarda gittiği basketbol okullarında iyi arkadaşlıklar kurdu. Griffin’in babasının basketbol ve spor koçluğu gibi işlerle içli dışlı olması onu ver kardeşini basketbolun dışında birçok spora itti. Basketbol dışında çocukluğunda bir dönem beysbol ve Amerikan futbolu da oynamıştır.

Lise Yılları

Blake ve Taylor kardeşler Oklahoma Christian Lisesinde babalarının basketbol baş antrenörlüğü altında okudular. Griffin kardeşler 2003-2004 ve 2004-2005 sezonlarında 2 kez liseler arası eyalet şampiyonluğuna ulaştılar. Lisedeki ilk yılında abisi ile sezonu 29-0 gibi kusursuz bir galibiyet oranıyla noktalayan B. Griffin, gelecek yılda eyalet şampiyonasında 24-2 gibi rekor bir dereceye ulaşmışlardır. Abisi ile oynadığı son lise yılında maç başına 13.6 sayı ortalaması tutturmuştur. Bu dönemde Little All-City All-State takımına seçilmiş abisi de Oklohoma’da yılın oyuncusu seçilmiştir. Sezon sonunda abisi  Üniversite için takımdan ayrılıp Oklahoma Üniversitesi’nin yolunu tutarken;  Blake Griffin’de 2005 yazında Kevin Durant ve Ty Lawson’a karşı  mücadelelerde ter akıtmıştır.

Bir sonraki yılda 21.7  sayı, 12.5 ribaund ve 4.9 asist ile oynayıp Final maçında da Washington lisesini yenerek şampiyonluğa ulaşmış ve MVP ödülünü kazanmıştır. Bu dönemde Oklahoma’da yılın oyuncusu seçilip, Tulsa World Boys All-State First team kadrosuna da seçilmiştir. Oklahoma lisesinin antrenörü onu ilk gördüğü anda gücü fiziği ve yaptığı atletik hareketlerin kombinasyonundan çok etkilendiğini belirtmiştir. Yeni antrenörü onun oyun süresini arttırmış ve gelişimi için ülkenin dört bir yanındaki  basketbol programlarına göndermiştir.

Griffin abisiyle de aynı takımda oynama şanşı için lisedeki son sezonu başlamadan önce abisinin de gittiği  Oklahoma Üniversitesine gitmeye karar vermiştir. Griffin lisedeki son sezonunda ise en iyi sezonunu geçirmiş ve tekrar MVP ödülünü kazanmıştır. Tekrar’dan Oklahoma ve Tulsa yılın oyuncusu, Oklahoma boys all-state first team, Ea Sports all- american second team ve Parade third team all-american listelerine girip hoopscoop’a göre en iyi 13. Lise oyuncusu seçilmiştir.  Ayrıca yine HoopScoop’a göre ülkesinin en iyi  3. Dört numara oyuncusu seçilmiştir. Ek olarak Gatorade Oklahoma oyunculuğu, McDonald’s all-American ve Jordan Brand all-america takımları kadrolarına seçilmiş, Powerade Jam Fest slam dunk yarışmasını kazanmıştır.

Üniversite Kariyeri

Abisi ile aynı takımda oynamak ve doğduğu şehrin takımında oynamak için Griffin Duke ve Kansas gibi ulusal düzeyde çok ciddi basketbol kapasitesi olan üniversitelerin burslarını red etti ve Oklahoma üniversitesinin yolunu tuttu. Blake Griffin çaylak sezonunda Big 12 liginde sayı krallığında 9. Sırada bulunmuş ve 28 dakika süre alarak takımın bel kemiği haline gelmiştir. Ancak aslında ilk yılı birçok talihsizlikle sonuçlanmıştı. Çıktığı bir maçın 5.dakikasında Sol ayak dizinden sakatlanır. Bu sakatlıktan sadece 2 ay sonra yine bir maçta sağ ayak dizinden sakatlanır daha sonra Mart 2008’de kıkırdak ameliyatına girer. Fakat sadece bir hafta sonra parkelere geri döner ve muhteşem performansıyla Big 12 liginde maçlar oynamaya devam eden Blake Griffin o yıl Big 12 Çaylaklar takımına ve Big 12 first-team takımına seçilmiştir. Blake Griffin Üniversitesi Oklahoma’yı NCAA şampiyonu yapmak ve fiziksel olarak daha iyi hale gelmek için 2008 NBA Draftlarına katılmamıştır. Böylece Griffinin üniversite son yıl kariyeri başlamış olur.

Üniversitedeki ikinci yılına yüksek sayı ve ribaund ortalamaları ile başlayan Blake Griffin yine Big 12 liginde birçok ödül kazanmış ve bazı rekorlara imza atmıştır. Özellikle evlerinde Texas Tech Red Raiders takımına karşı attığı 40 sayı 23 ribaund’lık performansı ile Oklahoma Üniversitesinin tarihine adını yazdırmıştır. İkinci sezonundaki ilk 12 maçında üst üste galip gelen Oklahoma parlak bir sezon geçirmektedir. NCAA play-off’larında elenmelerine rağmen Blake Griffin sergilediği güzel oyunla birçok eleştirmen tarafından 2009 Draftlarında ilk sıradan seçileceği konuşulmaya başlamıştır. Bu sezonda toplam 504 ribaund ile bi rekor kırmış ve normal sezonda 30 kez double-doubles yaparak yine NBA gözlemcilerinin dikkatini çekmiştir.

Değerli bir ödül olan Oscar Robertson Trophy ve Üniversite basın dernekleri yılın basketbol oyuncusu ödülünü 71  oyun 66’sını alarak kazanmıştır. Naismith yılın üniversite oyuncusu ödülü kazanmıştır ve yine bu günlerde John Wooden ödülünü almıştır. Bu ödülü Oklahoma Üniversitesinde ilk alan kişi olarak yine Üniversitesinin gururu haline gelmiştir.  Ayrıca birçok haber kanalı tarafından Big 12’nin en iyi oyuncuları arasında gösterilmiştir.

Üniversite İstatistikleri

 

College Year GP GS MIN PPG RPG APG SPG BPG FG% FT% 3P%
Oklahoma 2007–08 33 33 28.4 14.7 9.1 1.8 1.0 .85 .568 .589 .0
Oklahoma 2008–09 35 35 33.3 22.7 14.4 2.3 1.1 1.2 .646 .590 .375
Career 68 68 31.4 18.8 11.8 2.1 1.0 1.05 .618 .589 .300

ve NBA kariyeri

Gençlik yıllarında eline bu topu alan her gencin belki de ortak hayalidir bu; Bir gün NBA’de oynamak ancak bunu yapmak için sadece çok yetenekli olup bir gün oynamaya karar vermek yetmez. Çok sıkı bir disiplinde çalışıp saf, ham yeteneğimizi harmanlamamız gerekmektedir. Bu noktada Blake Griffin gerek lisede gerekse üniversitede aldığı başarılı sonuçlar ve onlarca ödülle 2009 NBA Draftlarının en dikkat çekici oyunları arasına girmiştir.

İlk sıradan Los Angeles Clippers’e draft olduktan sonra Clippers’in yaz ligi takımında oynamış ve MVP seçilmiştir. Onun en büyük özelliği çok yüksekten büyük bir enerji patlamasıyla sert smaçlar yapabilmesi olmuştu.  Ancak, sezon öncesi son maçlarında sert bir smaç sonrası sol diz kapağından sakatlanır ve diz kapağı parçalanır tüm bir sezonu sakatlığı ile çok talihsiz bir şekilde kaçırır 1 numaralı draft. San Francisco’da tedavi gören Blake Griffin gelecek sezonu çaylak sezonu olarak kabul edildi ve NBA’deki ilk basketi de yine bir Alley-oop smaçı olmuştur bu bir nevi sapa sağlam buradayım ayakta mıyım demekti acaba? Bunu takip eden aylarda Aralık, Ocak, Şubat, Mart aylarında ayın çaylağı ödülünü aldı. Onun için en onur verici olay Dwyanne Wade ve Kobe Bryant gibi saygı değer all-star oyuncular tarafından çaylak kampında “olağanüstü” olarak nitelendirilmesi olmuştu. Ayrıca LeBron James’te Blake Griffin için “O ligin en patlayıcı oyuncusu demiştir.”  Bu sezon Martin Luther King gününde 47 sayı atarak kendi sayı rekorunu kırmıştır. Ayrıca bu sezon ard arda 27 kez double-doubles yaptı. Birçok maçta Clippers’i sırtladı. Oyununun estetik yani ve sert smaçları ile sıradan bir maçı bile biz NBA severlere izlenir yaptı. Onun bir özelliği de hiç akıl almadık yerden beklenmedik bir zamanda alley-oop yapabilmesiydi. Bu yazıyı yazdığımız sıralarda NBA normal sezon ödülleri henüz açıklanmadı ancak en büyük çaylak oyuncu adayıdır şuanda kendisi. Ancak bu sezon takımı Clippers’ta işler yerinde gitmedi ve sezonu iyi bir yerde kapatmadılar. Gelecek sezon bu yılın draftından da gelecek iyi bir isimle gelecek yıllarda büyük bir çıkış yapması bekleniyor Clippers’ın.

Burada sadece bu oyuncunun kötü geçen bir Clippers sezonundaki başarılarını sizlerle paylaştık; bakalım gelecek yıllarda bizi neler bekliyor “kötü  bir sakatlık daha mı?, başarılarla dolu bir yaşam mı?”

Enteresan bir bilgi: Blake Griffin göründüğü aksine bir beyaz NBA basketbolcusu değildir. NBA smaç şampiyonasında kazanan ilk beyazda değildir çünkü bir yanı Afrikalıdır. Yani Afrikan-Amerikan bir melezmiş. İlk zamanlarda bende çok şaşırmış bir beyazın bu denli oyun oynamasına çok şaşırmıştım ama kan çekiyormuş demek illa siyah olmaya gerek yokmuş:)

Burakhan Varol

Genç Banvitliler Final Four’un Heyecanını Yaşıyor

Türkiye Basketbol Ligleri’nde bu yıl kendi sahasında hiç maç kaybetmeyen tek takım olan, aynı zamanda TB2L’de 1398 sayı ile en az sayı yiyen takım ünvanlarını elinde bulunduran Genç Banvitliler, play-off serilerinde aldığı sonuçlar sonrasında Final-Four’a yükselerek yine adından söz ettirdi.

 

Genç Banvitliler TB2L’de yer aldığı 12 takımlı A grubunu, 22 maçta 19 galibiyet, 3 mağlubiyetle tamamladı. Bu sonuçlarla normal sezonda grubunu lider olarak tamamlayan yeşil-turunculu ekip, play-off serilerinde önce B grubu 8.’si Akhisarı 2-1, sonra da 4.’sü olan Gaziantep BŞB’yi ise 2-0’lık sonuçlarla geçerek Final Four’a adını yazdırdı.

 

Genç Banvitliler’in bu başarısı sonrasında bir değerlendirmede bulunan Başkan Özkan Kılıç; “ Bu takım Beko Basketbol Ligi’nde mücadele eden A takımımıza oyuncu yetiştirmek amacıyla kurulmuştu. Bu sezonki kadrosu 1 yabancı oyuncusu hariç, diğer oyuncularının tamamı kendi bünyesinden oluşan Genç Banvitliler’in yaş ortalaması da 20,6 idi. Çok başarılı bir sezon geçirerek normal sezonu lider tamamladılar. Takımımız aynı başarısını play-off serilerindeki maçlarda da devam ettirdi. Bu başarılarından dolayı teknik ve idari ekip ile tüm oyuncularımı kutluyorum.

Şimdi 2. Lig’de sadece 4 takım kaldı ve sıra geldi Final-Four maçlarına. Oynayacak oldukları bu önemli maçlar sonucunda müzemize neden ikinci bir TB2L Şampiyonluğu Kupası da Genç Banvitliler getirmesin? diye düşünüyoruz. Bunun yanında kamuoyunda daha Final-Four maçları oynanmadan takımımız için, Beko Basketbol Ligi’ne çıkıp çıkmama yönünde yoğun bir şekilde spekülasyonlar yapıldığını görüyoruz. Hatta “ 1. Lig’e çıkmazlar ”, “ çıkarsa ne olacak ”, “ buraya kadar geldiler yeter ” gibi dedikodular kulağımıza geliyor. Fakat ne bizler ne de oyuncularımız bunlara değil işimize bakıyoruz. Önümüzde oynayacağımız daha 6 maçımız var ve bu işi manipüle eden bir takım kişi ya da kesime en güzel cevabı Genç Banvitlilerin oyun alanında vereceğine yürekten inanıyoruz. Sporcularımızın ve teknik-idari ekibimizin bu başarıyı yakalayacak yeterli donanıma ve heyecana sahip olduklarını düşünmekteyiz.

Son olarak; Genç Banvitliler’den Türkiye’de henüz emsali olmayan bir ilki (Türkiye Basketbol 1. Ligi’ne kendi bünyesindeki 2 takımıyla birlikte yükselmeyi başaran) gerçekleştirmelerini sabırsızlıkla bekliyor ve umuyorum. Amacımız Final Four’da da başarılı maçlar oynayıp Beko Basketbol Ligi’ne çıkmak, hatta sıralamayı 1. olarak tamamlayıp, Bandırma’ya şampiyonluk kupasıyla dönmek olacaktır. ” şeklinde konuştu.

 

29 Nisan – 8 Mayıs 2011 tarihleri arasında oynanacak TB2L Final-Four programı ise şu şekilde:

 

İSTANBUL – Abdi İpekçi Spor Salonu
29 Nisan Cuma
Genç Banvitliler – Hacettepe Üniversitesi
Selçuk Üniversitesi – Kepez Belediye
30 Nisan Cumartesi
Kepez Belediyesi – Genç Banvitliler
Hacettepe Üniversitesi – Selçuk Üniversitesi
1 Mayıs Pazar
Genç Banvitliler – Selçuk Üniversitesi
Kepez Belediyesi – Hacettepe Üniversitesi

 

ESKİŞEHİR – Anadolu Üniversitesi Spor Salonu
06 Mayıs Cuma
Hacettepe Üniversitesi – Genç Banvitliler
Kepez Belediyesi – Selçuk Üniversitesi
7 Mayıs Cumartesi
Genç Banvitliler – Kepez Belediye
Selçuk Üniversitesi – Hacettepe Üniversitesi
8 Mayıs Pazar
Selçuk Üniversitesi – Genç Banvitliler
Hacettepe Üniversitesi – Kepez Belediye

 

 

Jordan-Pippen ve Miami Heat

Yakın geçmişe bir yolculuk yapalım. Lebron James, Chris Bosh ve Dwyane Wade Miami Heat’te beraber oynayacaklarını açıkladıklarında, daha sezon başlamadan NBA tarihinin en önemli takımlarıyla karşılaştırılmaya başlandı. Sezon ilerledikçe, Chris Bosh beklentilere cevap veremese de, Lebron James ve Dwyane Wade bildiğimiz süperstar performanslarını göstermeye devam etti. Ama takımda çok önemli bir sorun göze batıyor. Bu da hücumda hiçbir düzenin olmaması… Lebron veya Wade’den herhangi biri topu eline aldığında, diğeri köşede duruyor ve top elinde olan yıldızın birebir oynaması bekleniyor. Bu durumda top bu iki yıldızdan birinin elindeyken köşede Lebron James, Dwyane Wade ya da Eric Dampier’ın olması takım için hiçbir farklılık yaratmıyor. Çünkü iki yıldız, hücum sırasında birbirleriyle hiçbir paylaşım içine girmiyorlar. Hücum kullanma sırası bir Wade’in,  bir Lebron’un oluyor. Arada da Chris Bosh kendi kafasına göre bir şeyler yapmaya çalışıyor. Sonuçta Lebron-Wade ikilisi sırayla teke tek oynayarak sezonu bitirdiler ve kağıt üstünde başarılı da oldular. Fakat işin zor olan kısmı playoff’lar bundan sonra başlıyor. Takım içi liderin hala tam olarak belirlenememesi takıma playoff’larda çok büyük darbe vurabilir. Bu liderliği, takım içi dengeleri bozmadan ayarlayacak kişinin Eric Spoelstra olması gerekiyor. Şimdi 90’lı yılların başına gidelim NBA’in en iyi takımı Chicago Bulls ve o zamanki NBA’in en önemli iki oyuncusundan Jordan ve Pippen’ın ortaklığı… Bu ortaklık ilk 2-3 senesinde tam bir verim vermedi. Bunda Pippen’ın NBA’ye daha alışamaması büyük bir etkendi ama asıl önemli etken takım içinde hiçbir düzen olmamasıydı. Jordan tarihin en iyi oyuncusu olmasına rağmen takımı şampiyonluğa taşıyamamıştı. Şampiyon olmadan önceki Chicago hücumunda top Jordan’ın eline veriliyor ve Jordan’ın teke tek oynayarak Chicago’yu NBA şampiyonluğuna taşıması bekleniyordu. Ta ki Phil Jackson’ın takımın başına getirilmesine kadar… Phil Jackson takımın başına geldiğinde yaptığı ilk şey, takımdaki oyuncuların görevlerini teker teker belirlemek ve onlara bunu kabul ettirmek oldu. Herkes bir düzene göre, naptığını bilerek oynadı. Pippen’ın da herhangi başka bir takımda MVP olabilecek kapasiteye sahipken, Jordan’ın ikinci adamı olmayı kabul etmesiyle Chicago Bulls takımı 90’lı yıllarda 6 şampiyonluk kazanmıştı. Şimdi ki Miami takımında herkesin merak ettiği ikinci adam kim olacak sorusu.. Medyadaki ve NBA genelindeki temel kanı Lebron James’in, NBA tarihinde bile az bulunan yetenekte bir oyuncu olduğu ve bu takımın liderinin, yani son periyotlarda topu kullanan, takımı sürükleyen oyuncunun Lebron James olması gerektiği yönünde. Evet, Lebron James çok yetenekli, hatta NBA’in en yetenekli oyuncusu ama NBA’in en önemli lideri kim derseniz, Lebron James’in ilk 5’e bile giremeyeceğini düşünüyorum. Büyük oyuncu takım arkadaşlarını da büyük yapan oyuncudur lafı en sevdiğim laflardan biri fakat bu lafta yanlış anlaşılan bir nokta olduğunu düşünüyorum. Bir oyuncunun yanındakileri büyük yapması sadece istatistiksel gelişmeyle olabilecek bir şey değil. Gerçek bir liderin, takım arkadaşının kafasının içini değiştirebilecek bir insan olması gerek. Bazı oyuncular vardır ki, oyuncunun o takımda olması diğer oyuncuların ‘’o varken asla kaybetmeyiz’’ duygusuna sahip olmasına sebep olur. İşte bu düşünceyi takım arkadaşlarında uyandırabilen oyuncu, gerçekten takım arkadaşlarını da yücelten bir lider olmayı başarıyor. Bu zamana kadar kritik anlarda sorumluluğun altında ezilen ve başarısız performanslar sergileyen Lebron James’in aksine koşullar ne olursa olsun, durumu ne kadar kötü olursa olsun, mücadeleden hiç kaçmayan bir oyuncu Dwyane Wade… Wade’yle ilgili pek fazla hatırlanmayan ve onun karakterini en iyi yansıtan durumlardan biri şampiyon olmadan bir sezon önce gerçekleşmişti. Doğu finali 5.maçında sakatlanan Wade’in, 6. maçta oynama ihtimali yok deniyordu. Ama o tüm ağrılarına sahaya çıktı, ilk yarı muhteşem bir oyun sergiledi fakat ikinci yarı ayakta duramaz hale gelmiş ve Miami o gün Detroit’e yenilerek elenmişti. Wade o gün çok kötü durumda olmasına rağmen sahaya çıktı ve her şeyini ortaya koydu. Bu özverisinin karşılığını bir sonraki sezon şampiyonluk yaşayarak almıştı. NBA finallerinde Miami Heat’i şampiyonluğa adeta sırtında taşıdı. Maç başına yakaladığı 35 sayı 8 ribaunt 4 asist gibi ortalamalarla, NBA finallerinin en özel performanslarından birine imza atmıştı. Yani bence Miami Heat takımında baskıyı üstlenen, kritik anlarda kendine direksiyonun teslim edilmesi gereken isim kesinlikle Dwyane Wade olmalı. Bu takımındaki Jordan rolünü Wade’indir. Lebron James ise Pippen rolünde hem baskıyı üzerinde hissetmeyecek hem de yeteneklerini daha rahat sergileyebilecek… Eric Spoelstra böyle bir kararı veremeyeceğinden dolayı büyük ihtimalle Miami Heat NBA finallerine gidemeden elenecek ve Eric Spoelstra’nın Miami’deki koçluk kariyeri de sona ermiş olacak.

Ege YENİCE

 

 

 

Topa Atlamak!

  • Eve geldiğinizde anneniz eşofmanınızın yırtılmış olduğunu görünce merakla sorar ne oldu? diye
  • Kapıdan girersiniz ve anneniz dizinizin yara olduğunu görür, hemen telaşla sorar çocuğum ne oldu? diye

Bunlar en basit iki örnek sadece, sizin madalyalarınızın sadece iki örneği. Çoğu basketbolcunun bacaklarında parke yanıkları vardır. Bu yanıklar sizi farklı kılar. Sizin oyun karakterinizi ortaya koyan birkaç özellikten biride budur.

O oyuncular kimler midir?

Onlar bir topun maç demek olduğunu bilenlerdir. Onlar idman ya da maç fark etmeksizin mücadele etmeyi kendilerine ilke edinmiş oyunculardır. Onlar maçın skoru ne olursa olsun her zaman aynı şekilde davrananlardır.

O oyuncular her zaman örnek gösterilen ve örnek alınan, o oyuncular her zaman saygı duyulan oyuncular olarak görülecek ve anılacaktır.

İdmanda ya da maçta canınızın acımasını mı?

Ya da o topa atlasaydım maçı kazanır mıydık? O topa atlasaydım acaba antrenörümün bana bakışı değişir miydi? Diye düşünmek mi?

Hangisini tercih edersiniz?

Sadece bir topa atlayarak mı bunlar olacak?

O bir top size maçı getirebilir. O bir top hata yapan takım arkadaşınızın hatasını kapatmak anlamına gelebilir. O bir top maçı izlemeye gelen çocukların sizi örnek almasını sağlayabilir. O bir top sizi yaşıtlarınızdan ayırabilir.

Parke de önünüzden kontrolsüz yuvarlanan bir top geçtiğinde, tercih sizin

O bir top sadece bir pozisyon değildir, sizin ruhunuzu da sahaya yansıtandır.

Emre DAĞDELEN

 

 

NBA’de Normal Sezon Ödülleri

EN DEĞERLİ OYUNCU:

 

Favori: Derrick Rose bu sezon hem bireysel olarak sergilediği performans, hem de takımının NBA’in zirvesinde bulunmasından dolayı bu ödülü kazanamaması çok büyük bir sürpriz olur. Maç başına 25 sayı 8 asist gibi çok önemli istatistiklere imza atan Rose, Chicago Bulls’un playoff adayı takım konumundan, şampiyonluk adayı haline gelmesinde Koç Tom Thibodeau’yla birlikte en önemli pay onun. Saha dışında veya içinde tam bir lider gibi davranan Rose, savunmada büyük katkı verdi. Ayrıca maçların son dakikalarını tam bir MVP gibi oynadı ve ödülü sonuna kadar haketti.

 

Sürpriz: Lebron James’in bu ödülü kazanamayacak olmasının 3 temel nedeni var. 1.si bu ödülü 2 senedir kazanıyor olması. 2.si Dwyane Wade’in olduğu bir takımda tek başına sivrilmesinin zor olması ve 3. neden olarak bu yaz yaptığı takım değişimden dolayı NBA’in genelinde, sevilmeyen adam haline gelmesi. Yinede yaptığı katkıyla Miami’nin Doğu’da zirveye oynamasında büyük rol oynadı.Aynı zamanda O gittikten sonra Cleveland Cavaliers’ın NBA 1.liğinden NBA sonunculuğuna gerilemesi ödülü alması gerektiğini savunanların sıkça bahsettiği bir kriter..

 

EN ÇOK GELİŞME KAYDEDEN OYUNCU:

 

Favori: Kevin Love bu sene sergilediği performansla takımını yukarılara taşıyamamış olsa da istatistiksel olarak adeta bir MVP performansı sergiledi.Takıma yararlılık puanına bakıldığında NBA zirvesinde yer alan oyuncu.Takımının diplerde yer almasında dolayı MVP olamayacak belki ama sezonun ödülsüz kapatmaması garanti. All Star maçına da seçilen Love, geçen sene 14 olan sayı ortalamasını 20’ye 11 olan ribaunt ortalamasını da 15’e yükseltti. Ayrıca hiç beklenmeyen bir şekilde hücum repertuarına 3 sayılık atışı da ekledi. Geçen seneye göre yaklaşık 3 kat daha fazla 3 sayılık isabet buldu. En önemlisi de bu sene çok önemli iki rekora imza attı. Bunlardan 1. si  üst üste 53 maçta yaptığı double double’larla Moses Malone’un üst üste 52 maçlık double double rekorunu kırdı. 2. rekoru iste bir maçta 31 sayı 31 ribaunt gibi istatistiklere imza attı ve Moses Malone’un 1982 yılında yaptığı 38 sayı 32 ribaunt’ından sonra bir maçta 30 sayı 30 ribaundı geçen ilk oyuncu oldu.

 

Sürpriz: LaMarcus Aldridge bu sezonun en dikkat çekici performanslarından birine imza atmasına rağmen All Star’a seçilemedi ve çok büyük ihtimalle sezonu ödül almadan kapatacak. Portland bel bağladığı en önemli oyuncu olan Brandon Roy’dan hiçbir katkı alınamaması ve takım için çok önemli bir parça olan Greg Oden’ın bir maç bile oynayamayarak sezonu kapatmasından sonra herkesin ortak beklentisi Portland’ın bu sene playoff yarışının dışında kalması ve Batı’da diplerde yer almasıydı. Ama LaMarcus Aldridge önderliğinde Playoff’a kalan takım büyük bir süprize imza attı. Aldridge sayı ortalamasını 17.9’dan 22’ye yükseltti. Ribaunt ortalamasında 0.5’lik bir artış gösterdi ve Savunmada yumuşak bir oyuncu olarak gösterilen Aldridge Maç başına 1.2 ‘lik bir blok ortalaması tutturarak çok önemli istatistiklere imza attı.Ama bunlardan çok daha önemlisi yukarıda da belirttiğim gibi takımının liderliğini üstlenerek Portland’ın playoff’a girmesinde en önemli pay sahibi oldu.

 

YILIN SAVUNMACISI

 

Favori: Dwight Howard son iki sezon kazandığı bu ödülü bu senede kazanmaya en yakın isim olarak duruyor. Yılın Savunmacısı ödülüne baktığımızda göze çarpan en önemli nokta uzun oyuncuların kısalara göre çok daha fazla avantajlı olduğu. Çünkü değerlendirme yapılırken kıstas alınan istatistikler blok, top çalma veya savunma ribaundı oluyor. Bir bire savunma, adam geçilmeme gibi Avrupa basketbolunda savunmanın temelini oluşturan kriterler arka plana itiliyor. Tüm bunları üst üste koyduğumuzda Dwight Howard maç başına yaptığı 2.4 blok 10 ribaunt ve en önemlisi bu sene büyük aşama kaydettiği 1.3 ‘lük top çalma istatistiği Dwight Howard herkesten bir adım öne çıkarıyor. Ayrıca Howard’ın savunmada istatistik kağıdına yansımayan bir sürü pozitif katkısı var. Bunlardan en önemlileri pota altında kapladığı yer sayesinde rakibi daha çok dışarıdan oynamaya teşvik ediyor. Ayrıca blok yapmasa da bir çok pozisyonda rakibi kötü atış yapmaya zorlayan Howard ödülün en büyük favorisi konumunda.

 

Sürpriz: Kevin Garnett bu sene yaptığı katkıyla bir çok kişiyi şaşırttı. Bu sene 35 yaşında olan Garnett, geçen sezon düşüşe geçen istastiklerini yükseltti. Boston sezonun en az sayı yiyen takımı olurken, Garnett savunmanın temelini oluşturdu. Savunmaya istatisikten çok mental olarak katkı sağlayan oyuncu, Hiçbir zaman kaybetmeyi istemeyen yapısını bir kez sergiledi. 3 sene önce bu ödülü kazanan Garnett o zamankine benzer istatistiklere sahip. Tek şanssızlığı, Dwight Howard’ın bu sezonki mükemmele yakın performansı.

 

YILIN 6.ADAMI

 

Favori: Lamar Odom bu sene çok önemli bir mental gelişme yaşadı. 2 sezon önce Phil Jackson onu bench’e çektiğinde takıma eskisi gibi katkı sağlayamadı ve artık düşüşe geçti yorumları yapıldı ama Lamar Odom bu sene adeta yeniden doğdu. Ondan istenen en önemli katkı olan pota altı sertliğini ilk defa bu kadar bariz bir şekilde ortaya koydu ve Lakers’ın en önemli eksikliklerinden biri olan bench katkısını maksimum şekilde verdi. Sınırlı Lakers Bench’i Odom sayesinde ‘’Şu an NBA’in en iyi benchi ‘’ yorumları yapılıyor.

 

Sürpriz: Jason Terry’nin bu ödülü Odom’un önünde kazanması zor gözükse de yaptığı katkıyı göz ardı edilemez. Maç başına 16 sayı ortalamasıyla oynadı ve Son çeyreklerde Nowitzki’yle birlikte takımının en önemli hucüm gücü oldu.Fakat bu ödülü kazandığı iki sene öncesine göre daha alt seviyede bir performans gösteriyor. Ayrıca bu sezon maç başına 2 top kaybıyla oynayan Terry 7.senesini tamamladığı Dallas’ta, en fazla top kaybını bu sene yaptı.

 

YILIN KOÇU

 

Favori: Tom Thibodeau koçluk kariyerinin ilk yılında rüya gibi bir performans sergiledi. Takımın başına geldiğinde ondan beklenen doğu’da ilk 4’e girmesi ve playofflarda 1 tur atlayabilmesiydi. Fakat şu an baktığımızda Chicago doğunun zirvesinde şampiyonluğun en önemli adaylarından biri. Takımdaki en önemli değişim savunmada yaşandı. Geçen sene vasat bir savunma takımı olan Chicago Thibodeau’yu alırken savunmaya önem vereceğini bekliyordu. Fakat bu takımı NBA’in en iyi savunma takımlarından biri yapmasını hiç kimse beklenmiyordu. Tüm bunları üst üste koyduğumuzda Thibodeau bu ödülü sonuna kadar hak ediyor.

 

Sürpriz: Doug Collins 8 senedir takım çalıştırmayan bir koç olarak Philadelphia’nın başına geçtiğinde beklentiler oldukça düşüktü. Çok kötü bir kadroya sahip olduğu düşünülen takımın NBA’in diplerinde olması beklenirken, Playofflar öncesinde eşleşilmek istenmeyen bir takım haline geldi ve birçok NBA yorumcusu tarafından 1.turda olası Miami veya Boston eşleşmelerinde sürpriz yapabilir denilebilecek kadar saygı duyulan bir takım haline geldi. Tüm bunlarda en önemli pay şüphesiz koç Doug Collins’in.

 

YILIN ÇAYLAĞI

 

Favori: Blake Griffin’in geçen sezonunun başlamasına 1 gün kala sakatlanmasıyla çaylak sezonunu 1 yıl gecikmeli yaşadı. Çaylak sezonunda yaptığı katkının bir benzerini yapan oyuncular NBA tarihinde sınırlıdır. NBA’ye geldiği ilk günden beri inanılmaz heyecan yaratan oyuncu, her maçında birbirinden güzel hareketlerle süslediği oyunuyla taraflı tarafsız herkesi kendine hayran bıraktı. Shaquille O’Neal’dan bu yana çaylak sezonunda 22 sayı 12 ribaunt ortalamalarını tutturan ilk çaylak oldu. Ayrıca 3.7 asistlik ortalamasıyla da ne kadar önemli bir pasör olduğunu gösterdi. Bu seneki en önemli performanslarından birini de NBA All Star haftasında sergiledi. Smaç şampiyonasında yatığı smaçlar onun Vince Carter, Michael Jordan, Julius Erving gibi smaç efsaneleriyle karşılaştırılmasına neden oldu. Sezon içindeki performansın bir karşılığı olarak da All Star kadrosuna seçilmeyi başardı ve Yılın Çaylağı ödülünü henüz açıklanmasa da kazandı gözüyle bakabiliriz.

 

Sürpriz: John Wall çaylak sezonundaki performansıyla ne kadar önemli bir oyun kurucu olabileceğini fazlasıyla gösterdi. Kötü bir sezon geçiren ve takım içinde birçok problemle uğraşan Washington Wizards, John Wall’un takımdaki varlığından dolayı geleceğe umutla bakıyor. Tutturduğu 16 sayı 8.5 asist gibi ortalamalar ve gösterdiği performans, onu bir çok sezonda Yılın Çaylağı ödülünü kazanmasına yeterli olurdu. Onun şanssızlığı Blake Griffin’le aynı sezonda çaylak sezonun geçirmesi.

Ege YENİCE

Takasın Boston Celtics Ayağı

Bir önceki yazımızda Boston-Oklahoma takasını Thunder tarafından incelemiştik. Şimdi Boston tarafına bakalım. Thunder yazısını da sitemizden bulabilirsiniz.

 

LeBron’un Cleveland’dan ayrılmasının etkileri tüm NBA üzerinde hala devam ediyor. Carmelo’nun takasını istemesi, Utah’ın Derron Williams’la sözleşme yenileyemeyeceğini düşünüp takas etmesi LeBron’un takım değiştirmesinin hem oyuncular hem de takım yöneticileri üzerindeki etkisinin göstergesi. Boston Celtics’de takas sezonunun sonundaki galeyana katılıp, bu örneklerden etkilenerek sezon sonunda sözleşmesi bitecek olan Kendrick Perkins’i takas etti. Takım’ın yıldızları özellikle yaşlı 3 ‘lü bu takastan son derece mutsuz.

 

Nate Robinson’la Kendrick Perkins , 1. tur Draft hakkı Jeff Green ve Nenad Krstic karşılığında Oklahoma’ya gönderildi.

 

Nate Robinson takım oyuncusu olmayı başaramamasından dolayı ilk beşte point guard pozisyonunu emanet etmek isteyeceğiniz türden bir oyuncu değil. Ancak sahada enerjiyle oynuyor ve kenardan direkt skora katkı yapabilecek bir isim. Bench oyuncusu olarak değerli bir oyuncu ancak onun sorunu kafasında ve bazı maçlarda takıma yarardan çok zarar veriyor.

 

Robinson’un takas edilmesinin nedeni Delonte West’in iyileşmesi. Ancak Delonte West’de kafasındaki sorunlar nedeniyle potansiyelini yansıtamayan oyunculardan. Yine de playoff havasında konsantre olup takıma iyi katkılar verebileceğini düşünüyorum. İyi bir savunmacı, Celtics kadrosunda süre almak için birinci etkende bu zaten. Takımı oynatma konusunda ilerleme kaydeden ve şut sokabilen bir oyuncu.

 

Playofflarda hava oldukça farklıdır. Takımlar birbirleriyle 7 ila 4 arası maç yapacakları için özel olarak hazırlanırlar. Rondo sahadayken onu boş bırakan ve bu şekilde savunma yapmaya alışan takımlar Delonte West oyuna girdiğinde onu birazcık bile riske ettikleri anda cezayı yiyeceklerdir. Eğer West kendisini basketbola verirse Robinson’un yokluğu hiç aranmayacaktır çünkü Carlos Arroyo ile de sözleşme imzalayarak Boston 1 numarada yedek sayısını 2 ye çıkardı.

 

Kendrick Perkins ise şu anki kadro yapısında yeri çok zor doldurulacak bir oyuncu. Orlando Boston’u zorlayabilecek bir takım değildi. Her ne kadar 2009’da Perkins sahadayken Orlando Boston’u elemiş olsa da Kevin Garnett’in yokluğunu çok büyük bir etkendi. Şu an hala Boston takımının en önemli parçası Kevin Garnett. Boston Orlando karşısında zorlanmıyor çünkü Perkins Howard’ı birebir savunabiliyordu. Hücumunun temeli topu Howard’a indirip gelecek ikili sıkıştırma ve yardımları sonucu oluşan boş adamı bulmak olan Orlando’nun sistemini Perkins tek başına çökertebiliyordu. Dwight Howard bu yıl hücumunu oldukça ilerletmiş ve pota altında ayak hareketleriyle savunması geçebilecek duruma gelmiş olsa bile Perkins onu en azından yavaşlatabilirdi.

 

Perkins’in gidişi genel olarak pota altı savunmasını da tabi ki kötü etkiledi. Zaman zaman aşırıyı kaçan derecede sert bir oyuncu olan Perkins içeriye girmeye cesaret edenlere sayıyı durduramasa bile gereken cevabı veriyordu. İçerideki sert Perkins’le karşılaşmamak için Boston maçlarında bazı korkak dövüşen oyuncular içeri dalmaya cesaret edemiyordu. Boston bu silahını kaybetti. Kevin Garnett rakipleriyle çok fazla sert temasa girmek istemeyecektir. Vücudunun yıllarca taşıdığı yük ve geçirdiği sakatlıklardan sonra kendisini birazcıkta olsa sakınması hem onun hem de takımının daha fazla yararına olacaktır.

 

Perkins’in gidişi bir başka olası eşleşme olan Lakers finalinde de Boston’un şansını düşürdü. Gasol ve Bynum ikilisi sahada ikiz kuleler gibi dikilerek rakiplerine büyük sorun çıkartıyorlar. Andrew Bynum daha az skor seçeneği olan bir takımda rahatlıksa 20 sayı ortalama tutturabilecek bir oyuncu ve sağlıklı bir Bynum’la Lakers diğer takımlardan daha önde oluyor. Sayı atmayı NBA tarihinde en çok sayı atmış adamdan öğreniyor. Karem Abdul-Jabbar’ın özel koçluğunu yaptığı Bynum 2.13 boyunda 130 kiloluk çok uzun kollara sahip dev bir cüsse. Bynum-Gasol ikilisini en iyi savunabilecek oyuncular Garnett-Perkins iken bu ikili bozuldu.

 

Bu yazdıklarımızı Danny Ainge’de tabiki de biliyor ve görüyor. Jeff Green’i getirmesi takımın geleceği için bir yatırımdı ve şimdiyi çöpe atmışta değiller. Rondo’nun 86 doğumlu olduğunu unutmayalım.

 

Danny Ainge bu takası yaparken sakatlıktan dönecek Shaq ve Jermaine O’neal’ı düşünüyordu. Boston’a katılmasıyla birlikte Shaq savunmaya daha fazla önem vermeye başladı. Hala bu ligdeki herkesten daha büyük ve daha güçlü… Ancak yaşlanan ayakları, pota altı hareketlerine sahip olan ‘yeni Dwight Howard’ı durdurmaya çalışırken ona güçlük çıkartabilir. Howard Shaq’tan bi anlık kurtulabildiği pozisyonlarında çabuk ayaklarıyla potaya daha çabuk ulaşıp Shaq’ın kendisine yetişmesine izin vermeyecektir. Aynı şeyi Bynum içinde söyleyebiliriz.

 

Jermaine O’neal ise çok ağır sakatlıklar geçirmiş bir oyuncu ve eski günlerini neredeyse mumla aratıyor. Onunda dizleri peynire dönmüş durumda ve ayakları yavaşladı. Ancak Jermaine savunma yapmayı bilen ve iyi savunma yapan bir oyuncu. Kısacası Perkins’in gidişinin ne kadar büyük bir kayıp olacağını Jermaine ve Shaq’ın ne kadar sağlıklı olacağı belirleyecek.

 

Gelen oyunculardan Nenad Kristic sahada olduğunda bazı savunma dezavantajları yaratacaklardır. Boston takım halinde savunma yapan bir takım ancak oyuncuların rakiplerine birebirde en azından geçilmemesi bekleniyor. Bu bağlamda Krstic sahadayken savunmada bazı sorunlar yaşanacaktır. Krstic’in artısı skor üretebilen bir oyuncu olması. Sırtı dönük etkili bir oyunu olmasa da Krstic şut sokabilen bir oyuncu. Rondo’nun saha görüşü ve Allen-Pierce-Garnett üçlüsünün hücum tehditleri Krstic için bol bol boş pozisyon demek.

 

Jeff Green iki yıldır Oklahoma’da kendisini üvey evlat gibi hissediyordu. Westbrook’un yükselişi ve Durant’in ligin en iyi birkaç oyuncusundan birisine dönüşmesi Green’in iyice geri plana atılmasına neden oldu. Kadro yapısı nedeniyle 4 numaraya sıkışıp kalan Green’den tam fayda alınamıyordu.

 

Bu takasta Jeff Green fazla küçümseniyor ki bu bence büyük bir hata. Green hem içeriden atabilen ve iyi atabilen bir oyuncu. Güçlü bir fiziği var. Ribaund alabilen ve savunma yapacak hem fiziksel özelliklere hem de isteğe sahip bir oyuncu. Green’in takıma katılması Boston’un yedek kadrosunda son derece güçlendiriyor. Bu ligde neredeyse her takımda ilk beş başlayacak bir oyuncuyu kenar oyuncuları sahadayken kullanabilecek olan Boston aynı zamanda Green’in varlığıyla farklı kadro varyasyonlarına da gidebilir. Garnett 5 Green 4 numarada skor potansiyeli güçlü bir 5 sahaya koyabilecekleri savunmada çok büyük sıkıntı yaşamayacaklardır. Tabii Howard ya da Gasol-Bynum ikilisinin sahada olmadığı anları düşünürsek.

 

Aynı zamanda 2012 sonunda Garnett ve Allen’ın sözleşmesinin bitecek olması Green ve Rondo’yu elinde bulunduran Boston için yeniden yapılanmanın zor olmayacağı anlamına geliyor.

 

 

Her iki yazımda da Perkins’i fazla övdüğümü düşünebilirsiniz. Birincisi Perkins bir pivot. Point guard ile birlikte oyuncu bulması en zor bölge ve ligdeki şu anki guard bolluğunu düşünürsek en sıkıntı çekilen bölge pivot pozisyonu. İkinci olarak Perkins çok iyi bir savunmacı ve savunma yapmayı seviyor. Başarının temelinin savunmadan geçtiğine defalarca tanık olduk ve Perkins bu yüzden de önemli bir oyuncu. Üçüncü olarak Perkins neler yapıp neleri yapamayacağını öğrenmiş bir oyuncu. Sahada kendisinden ne istendiğini biliyor ve bunu vermek için çabalıyor. Son olarak Perkins iyi bir takım arkadaşı. Takımda sorun çıkaracak türden bir oyuncu değil.

 

Kendrick Perkins bu ligin EN İYİ rol oyuncusu. Bana göre tartışmaya açık bile değil.

 

Sinan Cem Civili – 3SAYI Basketbol Dergisi

Takasın Oklahoma City Thunder Ayağı

Geçtiğimiz ay NBA tarihinin en hareketli takas dönemlerinden birini yaşadık. 20 takımın büyüklü küçüklü takas senaryolarına karıştığı son 4 günde tam 49 oyuncu yer değiştirdi. Takasların üzerinden 1 ay geçti sakatlar oynamaya başladı, oyuncular sistemlere alışıyor ve ligin dengelerini yerinden oynatan bu takas döneminde ses getiren takasların takımlara uzun ve kısa vadede neler katabileceğine bakacağız.

Oklahoma City Thunder:

Takas döneminin son gününde gerçekleşen bu takas basketbol kamuoyunu şaşırtan birkaç takastan birisiydi. Benim sezon başında şampiyonluğun en büyük adayı olarak gördüğüm ve sezon ilerledikçe bunu göz ününe seren Boston Celtics beklenmedik bir şekilde pivot Kendrick Perkins ve guard Nate Robinson’u , forvet Jeff Green pivot Nenad Krstic ve ilk tur hakkı karşılığında Oklahoma’ya gönderdi.

Takasın gerçekleşmesinin nedeni Boston’un sezon sonunda Perkins’i takımda tutmak için gerekli parayı verebilecek finansal imkânlarının olmamasıydı ve oyuncuyu hiç uğruna kaybetmek istemediler. Bu haberi duyanlar oldukça şaşırdı çünkü 3 yıldızının üst düzey oynayabilecek 2 en fazla 3 yılı kalmış gibi gözükürken ve bu yıl şampiyonluğa doğru giderken yara aldılar. Shaq ve Jermaine O’Neal’in sağlık durumu ve performansı bu takası çok akıllı bir hamle olarak adlandırmamıza, onlardan verim alınamaması durumunda ise Danny Ainge takımı şampiyonluktan etti dememize yol açabilir. Takasın Boston tarafını bir sonraki yazımızda ayrıntılı olarak inceleyeceğiz. Şimdi Oklahoma’dan bakınca işler nasıl görünüyor ona bakalım.

Geçen yıl Lakers’a playoffta kök söktüren Thunder’da bu yıl işler çok da iyi gözükmüyordu. İşler iyi gözükmüyordu çünkü bu takımın lig liderliğini zorlaması bekleniyordu. Saha içinde hücumda akıcı bir oyun sergileyemeyen, topu gerektiği gibi dolaştıramayan ve savunmada geçen yılki etkinliği gösteremeyen bir görüntü sergiliyorlar. Ufak bir ihtimalde olsa sezon öncesi acaba finale çıkabilirler mi düşüncesi kafalardaydı. Bu yüzden şu anki derecelerine rağmen Thunder beklenenin altında diyorum.

Ancak Kendrick Perkins’in takıma katılması her şeyi değiştiriyor. Perkins bu ligde Andrew Bynum ve Dwight Howard dahil her uzunun arkasında durabilecek ve onları yardım almadan savunabilecek bir isim. Bogut, Howard, Bynum ve Duncan’la birlikte ligin en iyi 5 savunmacı uzunundan birisi. Onun takıma katılmasıyla Thunder savunma rotasyonunu değiştirebilecektir. Yazının çok kafa karıştırıcı olmaması adına önce savunma açısından sonra hücum açısından bu takasın takıma ne getireceğine bakacağız. Ama hepsinden önce takımdan gidenler neler götürmüş onlara bakalım.

Nenad Krstic boyu uzun olan ancak uzun özelliklerine sahip olmayan bir isim.Sadece orta mesafe atabilen ve ribaundlara ve savunmaya ekstra katkı yapamayan Krstic çok da fazla aranmayacaktır. Çünkü her fırsatta söylediğim gibi Serge Ibaka’nın hücum potansiyeli bilinenden çok daha fazla.

Takımın 3. skoreri Jeff Green’de takımdan gönderildi. Green’in er ya da geç takımdan ayrılması bekleniyordu. Çünkü daha önce de denenen Durant 2 – Green 3 numara dizilişi yeterli efektifliği sağlayamıyordu. Green 4 numara da iken rakiplerine oranla bazı avantajlara sahipti ancak onun yarattığı dezavantajları kapatacak bir pivotlarının olmaması, 4 kısalı bu beşin playofflarun ileri turları için yeterli olmadığını gösteriyordu. Jeff Green kolay kolay vazgeçilecek bir oyuncu değil ancak mevcut durumda gönderilmesi en mantıklı isimdi. James Harden’ın da gönderilmesi düşünülebilirdi ancak Harden henüz beklenen zıplamayı gerçekleştirememiş bir oyuncu. Takas değeri henüz yüksek değil bu yüzden bana göre Oklahoma en mantıklı hamleyi yaptı.

Green’in gitmesi Ibaka’nın 4 numarada daha fazla zaman geçirmesi demek. Aslında 4 numara olan Ibaka mecburiyetten 5 numarada oynuyordu. Geçtiğimiz günlerde 8 blok yapan Ibaka ile yanında Perkins son derece korkutucu bir pota altı oluşturuyor. Pota altında bu ikili olduğunda Thunder kısaları daha dışarıda daha baskılı savunma yapabilir. Rakibin şutu çok zayıf olan oyuncularını riske edebilir. Çünkü içeriye oyuncu kaçırdıklarında arklarında güvenebilecekleri iki koca oğlan, pota altına dalmaya cesaret edenlere tokat atmak için hazır bekliyor olacak. En büyük silahı Kobe değil, Odom-Gasol-Bynum’dan oluşan pota altı olan Lakers’a karşı da ekstra bir önlem.

Hücum yönünden bakıldığında ise Green’in katkısından yoksun olacaklar ancak bu Harden’ın alacağı sürelerin artması demek. Krstic orta mesafe sokabilen bir uzundu, Ibaka’da orta mesafeden şut atabilen bir isim. Bilekleri yumuşak ama şutu üzerinde henüz çok çalışmış değil. Krstic’in ayarında bir şutör kesinlikle değil. Genel olarak bakıldığında Thunder’ın hala sırtı dönük oynayabilen bir uzunu yok. Gelecek sezon Ibaka’nın sırtı dönük oyununu geliştireceğini düşünüyorum ve bu genç kadro, 2-3 yıl sonra Ibaka beklediğim gibi gelişirse, şampiyonluk adayları arasında başı çekicektir.

Bu sezon için konuşmak gerekirse Perkins takviyesiyle Thunder kağıt üstünde sınıf atladı. Spurs ve Lakers haricinde diğer takımlar karşısında Thunder’ı mutlak favori görüyorum. Dallas’ı küçümsememek gerekir ancak onlar her yıl bir şekilde hayal kırıklığı yaşatmayı başarıyorlar. Lakers ve Spurs’e kök söktüreceğini düşündüğüm Thunder’ın finale çıkması beni çok da şaşırtmaz.

Sinan Cem Civili – 3SAYI Basketbol Dergisi

 

Uzun Zaman Sonra Yeniden : Slam Dunk Contest

All Star hafta sonunun en popüler ve beklenen anı hiç kuşkusuz smaç yarışması. Hepimiz yeni birşeyler izlemeyi, harika şovlar görmeyi bekliyoruz. Peki beklediklerimizi bulabiliyor muyuz ? Hayır ! Zaten birkaç yıldır Nate Robinson ve Dwight Howard görmekten bıkmıştık.Nate Robinson’ın kısa olduğu için kolay smaçlarının abartılması. Dwight Howard’ın vuramadığı smaçla kazandığı yarışma. İki oyuncunun popülerliği yüzünden, arada kaynayan diğer isimler. Her geçen sene kan kaybeden yarışma, bu yıl eski parlak günlerine geri döndü.Hem de gelmiş geçmiş en iyi yarışma olarak. Spot ışıklarının en çok parladığı yerde, Los Angelas’ta sıradan bir yarışma yakışmazdı zaten.

Blake Griffin, JaVale McGee, DeMar DeRozan ve Serge Ibaka. Smaç yarışmasını tekrar ayağa kaldıran isimler. Zaten Blake Griffin ve JaVale McGee’den, geçen 5-6 yıldakinden daha iyi performanslar yapmaları bekleniyordu. Doğrusunu söylemek gerekirse, geçen 5-6 yıldan iyi bir performans sergilemeyi başaramadılar.
Çünkü işi abartıp, tüm zamanların en iyi performanslarına imza attılar. Sadece bu iki isim değil tabii. DeRozan ve Ibaka’da çok harika işler çıkardılar.

Michael Jordan’ın serbest atış çizgisinden uçarak yaptığı smacı hatırlamayanınız yoktur sanırım. Majesteleri tam saha koşar, serbest atış çizgisinin üzerine basar ve zıplayıp smaçını vurur. Smaç yarışması tarihinin efsanelerinden biridirr bu smaç. Daha önce bir adım gerisinden yapmayı deneyip, bir adım önünden yapan Jamario Moon fiyaskosunu da unutmadık. Bir de Dwight Howard’ın deneyip, turnike ve savurma karışımıyla kazandığı yarışma var ki hatırlamak bile istemiyorum. Ibaka’da sahanın diğer ucuna gittiğinde, benzer bir başarısızlık bekliyor olmam(ız) gayet normaldi. Kim beklerdi ki Majestelerinin smacından bile iyisini yapacağını.
Geçtiğimiz yıllarda yarışıp, bu smacı yapsaydı açık ara şampiyon olabilirdi. İkinci smacında ki tiyatral olay zaten hepimizin eğlenmesi için bile yetti. Çocuğun sahaya girmesi, all star sunucusu Cheryl Miller tarafndan (Eski bir WNBA oyuncusu ve Reggie Miller’ın ablası.) durdurulması, Ibaka’dan istenen yardım, hepsi çok iyiydi. İlk denemede smacı kaçırıp oluncağı alması ve
tekrar asılması büyüyü biraz bozdu ama eğlenceli dakikalardı. Oyuncağını alan çocuğu güvenlik tanafından kucaklanıp götürülmesi di es geçilmemeli. Geçtiğimiz yıllarda, bu performansla şampiyonluğu kazanması muhtemel olan Ibaka, ancak son sırayı alabildi. Bu bile, ne kadar iyi bir yarışma izlediğimizin kanıtı adeta.

Son sırayı alan Ibaka’nın performansının, geçtiğimiz yıllarde şampiyonluk kazanmak için yeterli olduğunu söylemiştim. Aynı şey DeRozan ve McGee için de geçerli.

Yarışmanın 3. sırası ise DeRozan’ın oldu. Sakat olan Brandon Jennings’in yerine katıldı DeRozan yarışmaya. Toronto maçlarını pek izlemeyen biri olarak, en çok merak ettiğim isimdi. İlk hakkında oldukca zor bir smaç yaptı. Panyanın tutacağından gelen topu havada alıp, bacak arası smaçla tamamladı. Bu smaçı yapabilecek
oyuncu sayısı 2 elin parmaklarını geçmez. Sonraki hakkında ise yerden sektirdiği topla yaptığı ters değirmen smaç harikaydı. Zaten juriden de 50 tam puan almayı başardı.İşin içine gösteri, eğlence katmayan tek isim oldu DeRozan.

Beklenen isimlerden ilki McGee ise efsaneler arasına girebilecek smaçlarla parkedeydi. İşin eğlence kısmını da çok iyi kurgulamışlar. Dwight Howard’ın normal potadan biraz daha yüksek bir potaya yaptığı smaca atıfta bulurması iyice merak uyandındı.Yanyana iki pota, JaVale McGee ve iki elindiki toplarla, yaratıcılık harikası bir smaç izletti. İki potaya aynı anda vuracağı smaç bile hepimizi etkilemeye yetecekken, kolaya kaçmarı ve toplardan birini panyadan sektirerek, sadece yaratıcı değil aynı zamanda oldukça zor bir iş yaptığını da gösterdi. İkinci smacının öncesinde yaptıkları “3 top neden olmasın ?” açıklaması, JaVale McGee’nin annesi ve eski WNBA oyuncusu Pam McGee’nin ilginç selamı eşliğinde getirdiği “3. top”, jüriye öpücük dağıtarak verdiği rüşvet. DR. J’nin fırsatı kaçırmaması güzel dakikalar yaşattı. Bu bir gösteri gecesi ve bu şovlar işi daha etkileyici kılıyor. İlk smacı kadar etkileyici olmasa da, havada asılı kalıp, el çabukluğuyla 3 topu da smaçlaması güzel ve yaratıcı bir düşünceydi. Bu iş için en çok düşünüp kafa patlatan McGee olmuş. Final turunda potanın altından ters eliyle yaptığı ters smaç kusursuzdu. Yaptığı sıralama hatası Griffn’le baş etmesini engelledi. Her turda bir öncekinden daha kolay smaçlar yapan McGee, ikincilikle yetindi. Ama önümüzdeki yıllarda yaratıcılığı ve becerisiyle, hayran bırakmaya devam edeceği bir gerçek.

Ve en çok merak edilen isim Griffin. Yarışmaya katılacağı kesinleştikten beri, herkes Hellboy’un neler yapıcağını bekliyor. Hatta arabanın üzerinden yapacağı smaçın dedikoduları dolaşıyordu. Büyük geceye Griffin sade ama mükemmel bir çift el, 360 smaçla başladı. Sade dememin nedeni basit bir smaç olması değil tabi ki. Diğer smaçlar gibi şovlarla süslenmemiş olması. Yaptığı smaçın oldukça zor olduğu bir gerçek ama Vince Carter’ın bu smaçları maç içinde yaptığını da unutmadık. Hellboy’un ikinci smacı biraz doğaçlama oldu. DeRozan’ın bacak arası smacını yapacak olan Griffin, aynı olmaması için parke üzerinde fikir değiştirdi. Baron Davis’in panya kenarına çarptırarak attığı pası, değirmenle tamamladı. McGee’ile tamamen ters strateji uygulayan Griffin, zorları sona sakladı. Finaldeki ilk hakkında tanıdık bir smaç vardı.Vince Carter’ın dirsek smacını herkes bilir.
Griffin, Carter hayranı olouğunu (Benim tahminim) bu smacında da gösterdi. Klasik dirsek smaçı yerine, topu panyadan sektirerek yaparak işi biraz daha zorlaştırdı. Son smaçın da ise işi ne kadar ciddiye aldığını gösterdi. Basında yazıldığı gibi salona getiriyen araba, salonun ortasına gelen koro hapsi harikaydı. Gerçi beklentileri karşılayan bi smaç izlemedik.Herkes, Griffin’in tavanın üzerinden yapıcağı smaçı bekliyordu. Griffin’in tercihi ise, çatı penceresinden pası atan Baron Davis’in topunu, motor kapağından geçerek tamamladı. En basit smaçlardan biri de olsa, Hellboy şovlarla bu işin üstesinden geldi. Tabi ki asıl şovu önümüzdeki yıllara saklamış olması da olası.

Önümüzdeki yıllarda McGee ve Griffin çekişmesini daha çok görecek gibiyiz. Önümüzdeki yıllarda da Ibaka ve DeRozan gibi iyi işler çıkartan isimler olduğu sürece, keyifle izlenesi smaç yarışmaları geri gelecektir. Şimdiden Orlando’daki yarışmayı iple çektiğimi söylesem yeridir.

Anıl Kalay

 

Banvit Juan Dixon’la Anlaştı

Banvit Basketbol Kulübü, Amerikalı oyuncusu Antonio Graves’in sakatlanarak sezonu kapatmasının ardından başladığı kısa oyuncu arayışlarına Juan Dixon’la anlaşarak son verdi.

1978 doğumlu tecrübeli oyuncu Amerikan Kolej Ligi şampiyonluğu yaşadığı Maryland College’den mezun olduktan sonra NBA’de sırasıyla Washington Wizards, Portland Trail Blazers, Toronto Raptors ve Detroit Pistons takımlarında forma giydi. Juan Dixon, NBA kariyeri boyunca toplam 436 maçta 8.4 sayı,1.9 ribaunt ve 1.8 asist ortalamalarını tutturdu.

2009-2010 sezonunda Yunanistan’ın Aris takımıyla anlaşan Dixon, İspanya’da  Unicaja Malaga takımıyla sürdürdüğü Avrupa kariyerine bundan sonra Beko Basketbol Liginde Banvit BK forması altında devam edecek.

Banvit BK Genel Menajeri Turgay Çataloluk, Acıbadem Bursa Hastanesi’nde sağlık kontrolleri tamamlandıktan sonra sezon sonuna kadar  resmi sözleşmeye imza atan sporcunun transferi ile ilgili olarak;

“Antonio Graves’in sakatlığından ötürü bir süredir 2 numara pozisyonu için oyuncu araştırmamızı sürdürüyorduk. Sezonun bu bölümünde takım kimyamızı bozmadan bize katkı sağlayabilecek kalitede oyuncu bulmak gerçekten zor. Ama Juan Dixon, kariyeri itibariyle bu katkıyı alabileceğimizi düşündüğümüz Avrupa tecrübesi de olan bir oyuncu. Kısa sürede adapte olup normal sezon ve Play-Off maçlarında takımımıza ciddi yardımı olacağını düşünüyorum“ şeklinde konuştu.

4 Kamera ve 1 Maç

Şimdi anlatacağım hikâyede sahada 4 tane kamera olacak, 1. kamera aile kamerası, 2. kamera çocuğun kamerası, 3. kamera sahayı çeken kamera, 4. kamera salonun dışını çeken kamera. Haydi bakalım kameralar kayıtta…

1. kamera aile kamerası;

Çocuğunuz sonunda sahaya çıkıyor. Sizde ailenizle beraber onu desteklemeye gittiniz. Zaten o güne kadar yapılan antrenmanlarda, hazırlık maçlarında diğer aileler ile tanıştınız. Hep beraber “sizin takımın” arkasındaki tribüne oturdunuz. Evet, gördünüz çocuğunuz 4. sırada koşarak geliyor. El sallıyor, alkışlıyorsunuz, tabii o mahcup bir edayla ya size göz kırpıyor ya da yapma ya baba ya da anne gibisinden bir bakış atıyor. Kolay mı ailesi önünde maç oynayacak, ne kadar onur verici bir an onun için.

3. kamera sahayı çeken kamera;

Yeni alınmış ayakkabıların altı ötüyor sahada, arkadaşları ona sataşıyorlar, “sadece ayakkabılar bile 20 sayı atar” diye. Evet, duruşu değişiyor, güveni biraz daha artıyor. Smaç vuramıyor ama turnikeleri o kadar yüksekten bırakıyor ki, sanki smaç vuracak. Isınma hareketlerinden sonra, iyice terliyor, kaçan şutlardan sonra, normalde %100 ile oynarmış gibi bir hava estirerek. Ya ayakkabısının altını siliyor ya da top kayıyormuşçasına ellerine bakıyor.

2. kamera çocuğun kamerası;

Hadi artık, şu ısınma süresi hala bitmedi mi?” diye düşünürken, hakemin düdüğü ve evet ilk 5’ler sahaya davet ediliyor. Daire oldunuz, antrenörünüz soyunma odasında ilk 5’i söylemedi, hepiniz onun gözlerinin içine bakıyorsunuz. İşte senide seçiyor, “karnın mı ağrıdı?”, emin ol birazdan geçecek. Tabii o sırada anne ve babanda tribünde gururlanıyor, ne de olsa oğulları ilk 5’te başlayacak. Sahaya girerken arkadan bir ses “hadi aslanım!”. Babanın sesi, ne yapsın o da en az senin kadar heyecanlı.

3. kamera sahayı çeken kamera;

Bütün enerjinle oynuyorsun, savunma yapıyorsun, işte bir hızlı hücum ve turnikeden sayıyı buluyorsun. Alkışları duyuyorsun, bir kulağın antrenöründe, bir kulağında doğru olmasa da ailende.

Rakip takım oyunu sertleştiriyor ve hakemler oyun sertliğine izin veriyor. O sırada sana da yapılan bir faul çalınmıyor ve baban yerinden kalkıp hakeme bağırıyor. Rakip takımın velilerinden biriside babana.

2. kamera çocuğun kamerası;

Ne oluyor anlamıyorsun, sen aldığın eğitimden dolayı, hakemle hiç konuşmadan yerine dönüyorsun. Rakip takım maçı önde götürürken, birde bakıyorsun ki baban, tribünden antrenörüne bir şeyler söylüyor. Kafandan kaynar sular dökülüyor. Baban hemen antrenörün arkasında ve tavrı iyice sertleşiyor. Oynamaya çalışıyorsun ama zorlanıyorsun. Arka arkaya birkaç pozisyon atışları kaçırınca, antrenörün seni oyundan alırken, baban “oğlum kaçar mı ya onlar?” diye sana serzenişte bulunuyor. Omuzlarının çöktüğünü hissediyorsun.

1.kamera aile kamerası;

Baba hakemin oyunu durdurup, kendisini uyardığa inanamıyordu, o önce kendisine baksın, doğru dürüst düdük çalsın. Tamamen haklıydı, kendisine karışamazdı.

2.kamera sahayı çeken kamera;

Devre olur, takımlar soyunma odasına gider, bir altyapı maçında ortam lig maçlarını aratmayacak şekilde gerilmiştir. İki takımın velileri, birbirlerine hasım olmuşçasına bakışırlar, hakemler gergin, polis bile altyapı maçında tribündeki yerini almıştır. Oyuncular soyunma odasında antrenörlerinin taktiklerini dinlerken, kafalarının bir bölümü de “acaba bizimkiler ne yapıyordur?” gibi düşüncelerle doludur.

 

 

 

 

1. kamera aile kamerası;

Çocuğunun sahaya çıkacağı en yakın yerde bekliyordu. İşte oradaydı. Hemen ona seslendi. Oğlu ona baktı, “hadi aslanım, yeneceğiz onları. Biz sana güveniyoruz” dedi ve tribündeki yerini aldı.

3.kamera çocuğun kamerası;

İkinci yarı için sahaya çıkarken, eski hevesi yoktu. Devreye geride girmişler, antrenörden fırça yemişler ve kendiside beklendiği kadar iyi oynamıyordu. Sahaya adım attı ki, babasının kendisine seslendiğini duydu. İçinden “baba yapma ya” dedi ama yine de ona doğru yaklaştı. Babası ona, “hadi aslanım, yeneceğiz onları. Biz sana güveniyoruz” dedi. Dedi ama sanki onu sadece destekleselerdi, “oğlum önemli değil, siz elinizden geleni yapın, bizim için önemli olan o deseydi”.

4.kamera sahayı çeken kamera;

Maç tekrar başladı ve antrenör onu tekrar ilk 5’te başlattı. İki takımda antrenörlerin ve tribünde ki taraftarların bağırışları ve hakemleri düdüklerinin stresleri altında karşılaşmaya devam ettiler. Maçı sonunda doğal olarak bir takım kaybetti. Kim mi kaybetti? Devam edelim…

2. kamera çocuğun kamerası;

Maçı kaybetmişleri. Hayır ya daha ilk maçlarıydı. Şampiyon olacakları, onlardan daha iyi bir takım yoktu. Başı öne eğik, antrenörün içeri gelip kendilerine bağırması bekliyordu. Tabii aklından bir sürü düşüncelerle, dışarıda bekleyen anne ve babasını üzmüştü, antrenörünün güvenini kırmıştı ve buna benzer düşünceler. Antrenörleri odaya girdi. Hepsine “başlarını yukarı kaldırmalarını” söyledi. Kendiside başını kaldırdı, o an antrenörü ile bakışları kesişti, “aferin” dercesine ona bakıyordu. Antrenörleri çok kısa bir konuşma yaptı, “daha yolun başındaydılar, gösterdikleri mücadeleden dolayı kendilerini tebrik ediyordu ve oyuncuları ile gurur duyuyordu”. Hep beraber ayağa kalktılar elleri birleştirdiler ve 1,2,3 …….. hep beraber gırtlakları yırtılırcasına takımlarının isimlerini haykırdılar. Şimdi düşünceleri değişmişti, kendine güveni yerine gelmiş, kazanmak, kaybetmek bir yana mücadele etmenin antrenörü tarafından çok önemli olduğunu öğrenmişti.

4. kamera salonun dışını çeken kamera;

Oyuncular birer, ikişer sahayı boşaltıyorlardı. Çocuğu çıkan aile ya onu tebrik ediyor ya da teselli ediyordu. Bir aile daha oğullarını bekliyordu, baba biraz sinirli, anne sakin ve şefkatli gözler ile bekliyordu.

1. kamera aile kamerası;

Kendisine kızıyordu ama ne yapsın kontrol edememişti kendini, Oğlu çıksa, bir çıksa ama bir türlü çıkmıyordu işte. Acaba kendisi mi içeri girseydi? Eşine baktığında, sanki bu düşüncesini anlamışçasına “yapma” dedi.

2. kamera çocuğun kamerası;

Her şey düzelmişti, hayır her şey değil. Dışarıda babası vardı, annesi vardı. Bir sınavı daha vardı. Soyunma odasında ki bütün olumlu konuşmalara rağmen, omuzları düşmüş ve başı önce çıktı salondan. Gözleri ailesini aradı. İlk önce annesinin gülen yüzünü gördü, kendisine el sallıyordu, kendiside annesine el salladı. Sonra gözler babasının gözleri ile buluştu, babası kendisine gülümsüyordu. O da babasına güldü ve ailesine doğru hızlı adımlarla ilerlerler. Dışarıda bulunan arkadaşlarının aileleri de kendisine, “aferin iyi oyundu, aferin” diyorlardı.

5.kamera salonun dışını çeken kamera;

Önce annesini öpen çocuk, daha sonra babasını öptü. Babası çocuğun saçlarını okşadı ve “aferin oğlum, çok iyi oynadın, annen ve ben seninle gurur duyduk” dedi. O an baba ve oğul birbirlerine sarıldılar. Daha sonra baba devam etti, “beni bilirsin heyecanlıyım ben, o yüzden ilk maçında sanırım senden daha fazla heyecanlıydım ama bundan sonra gör babanı, takımın en centilmen destekçisi ben olacağım” dedi. O sırada anne söze girdi ve “hadi ama maçtan çıktık acıktım, hadi evde size ziyafet hazırladım” dedi. Hep beraber arabalarına bindiler ve evlerine doğru yola çıktılar.

Sanırım bu ve buna benzer diyaloglar ya da hissiyatları yaşamışsınızdır. O yüzden birçok genç kardeşimiz ilk başlarda ailelerinin maçlarına gelmesini istemeyebilirler. Maçın sonucunun ne olduğu hiç önemli değil, önemli olan o çocuklar sahada emek harcıyorlar ve ter döküyorlar. Harcanan emek ve ter’in karşılığı onları eller çatlayana kadar alkışlamak olmalı…

 

Emre Dağdelen

 

 

 

Hatay’da Gençler Şampiyonu Belli Oldu

Hatay Milli Eğitim Gençlik ve Spor  Kulübü genç erkekler finalinde; İskenderun Güney  Akademi  Spor Kulübünü 70–69 yenerek Hatay Şampiyonu oldu.

30 Mart 2011 tarihinde Kahramanmaraş ilinde başlayacak olan bölge şampiyonasına gitmeye hak kazanan Hatay Milli Eğitim G&S.Kulübünde Koç M. İlker KESER, dar ve kısıtlı bir kadroyla çok iyi savunma yaparak kulübün kuruluşunun ilk yılında şampiyon olduklarını ve bölge şampiyonasında başarılı olabilmek için takıma takviyede bulunacaklarını söyledi.

3SAYI Dergisi olarak, dergimizde de görev alan Koç İlker Keser’i ve takımını tebrik eder, Bölgesel turnuvada da başarılar dileriz.

SLAM DUNK EFSANELERİ

JULİUS ERVİNG: Slam Dunk’a 3 defa katılan Dr.J, ilki NBA çatısı altında olmasa da ABA yönetimi tarafından 1976 yılında düzenlenen Slam Dunk’ı David Thompson’ın önünde kazandı.Bu yarışmada faul çizgisinden zıplayarak yaptığı smaç ona şampiyonluğu getiren smaçtı. Diğer katıldığı iki yarışmada gerek yaşının verdiği dezavantaj, gerekse yarışma sırasında yaşadığı şanssızlıkların da etkisiyle başarılı olamamıştı. Havaların doktoru olarak anılan oyuncu tarihteki ilk Slam Dunk efsanesiydi.

 

MİCHAEL JORDAN: Yaptığı smaçlarla ‘’AİR’’ lakabını alan Jordan belki de smaç şampiyonalarının en başarılı ismiydi.1987 ve 1988 senelerinde ark arkaya smaç şampiyonu olurken bunu başaran ilk isim oluyordu. Ayrıca NBA’ye geldiği ilk senede yarışmaya katılan Jordan, bir başka efsane Dominique Wilkins tarafından alt edildi, fakat Jordan bu yenilginin acısını 1988 senesinde Wilkins’i finalde yenerek çıkartmıştı. En önemli Smaçları; Faul çizgisinden uçarak yaptığı smaç ve ‘Kiss The Rimm’ adı verilen smacıydı.

 

VİNCE CARTER: Slam Dunk’ın popülaritesini kaybetmeye başladığı zamanlarda ortaya çıkan Vince Carter, 2000 yılında kazandığı şampiyonlukla Slam Dunk’a yeni bir boyut kattı. Carter, 1998 yılında düzenlenmeyen,1999 yılında ise lokavt nedeniyle düzenlenemeyen Slam Dunk yarışmasında yaptığı birbirinden yaratıcı smaçlarla efsaneler arasında ismini yazdırmayı başardı. Yarışmada yaptığı ilk smaçtan sonra bir başka Smaç efsanesi Kenny Smith ‘yarışma bitmiştir, hadi Carter’a kupasını verelim, evimize gidelim’ demişti.Bu smaç efsanesinin lakabı ise o zamanlar Toronto’da oynaması ve Michael Jordan’ın smaç konusunda veliahtı olması sebebiyle Air Canada’dır.

 

DOMİNİQUE WİLKİNS: Çift ayak sıçramasıyla diğer bütün smaçcılardan ayrılan The Human Highlight lakaplı oyuncu yarışmayı 1985 ve 1990 yıllarında kazandı. Smaçlarını onun kadar güçlü bir şekilde yapabilen ikinci bir oyuncu daha yoktu. O smaç yaparken bazen potayı kıracak hissine kapılmamanız mümkün değildi. Özellikle yaptığı Windmill(Değirmen) smacıyla tam bir fenomen haline gelmişti. Ayrıca kazandığı 2. şampiyonluğu 30 yaşında kazanarak smaç şampiyonu olan en yaşlı oyuncu ünvanını elinde bulundurmaktadır.

 

SPUD WEBB: Slam Dunk şampiyonu olan en kısa basketbolcu olan Anthony ‘Spud’ Webb sadece 168cm’di. Ayrıca NBA tarihinde oynamış en kısa 3. oyuncudur. Yarışmaya 3 kez katılan oyuncu ilk seferi olan 186 yılında Dominique Wilkins’in önünde şampiyonluğa ulaştı.

 

JASON RİCHARDSON: Yarışmaya 3 kez katılan J-Rich bunlardan ilk ikisini yani 2002 ve 2003’teki şampiyonaları kazanarak Michael Jordan’ından sonra 2 kez üst üste smaç şampiyonu olan ilk isimdi. J-Rich yaptığı tersten bacak arası smacıyla kimilerine göre smaç şampiyonaları tarihinin en zor smacını gerçekleştirmiştir.

 

HAROLD MİNER: NBA kariyerine ‘Baby Jordan’ lakabıyla başlayan ve bu günlere kadar gelen Jordan karşılaştırmalarında en büyük hayal kırıklığına uğratan oyuncu olan Harold Miner, NBA’de sadece 3.5 sezon tutunabildi ve bu 3.5 sezona 2 Slam Dunk şampiyonluğu sığdırmayı başardı. Bu yarışmayı Michael Jordan ve Dominique Wilkins’ten sonra iki kez kazanan ilk oyuncu oldu. Özellikle yaptığı Double Clutch smacıyla izleyenleri büyüleşmişti.

 

NATE ROBİNSON: 175cm boyuyla Slam Dunk şampiyonu olan en kısa 2. oyuncudur. Yarışmaya 4 kez katılan oyuncu 3 kez kazanarak NBA tarihinde 3 kez kazanan tek oyuncu olmayı başardı. Ama gerek ilk şampiyonluğunda Andre İguodala karşısında gerekse 2.şampiyonluğunda Dwight Howard karşısında kazandığı şampiyonlukları hak etmediği iddaa edildi.

BLAKE GRİFFİN: Ve son şampiyon… Yaptığı smaçlarla ve smaç yarışması öncesinden getirdiği heyecanla, bitti denilen smaç yarışmasını yeniden zirveye taşıdı. Smaç yarışmaları tarihindeki en yüksek reytinge ulaşıldı bu sene. Tabiî ki bu başarıda Blake Griffin kadar yarışmadaki diğer tüm katılımcıların birbirinden güzel smaçlarının da katkısı büyük. Her smacı büyük heyecan uyandıran Blake Griffin özellikle potadan sektirdiği topu dirseğini sokarak tamamladığı smaç ve büyük bölümü showdan ibaret olsa da son smacında araba kaputunun üstünden geçerek yaptığı smaçla, adını tarihe altın harflerle yazdırmayı başardı.

Ege YENİCE