Şuan itibariyle 64. sezonunu yaşadığımız NBA’de ilk sezondan itibaren (1946/47), bu oyunu bulan Amerikalı ağabeylerimizin yanında, eski kıtalardan gelen yabancı oyuncular boy gösterdi hep. Yeni kıtanın yeni sahiplerinin icat ettiği bu sepet oyununa katılan ilk yabancı cengâver olan Henry Biasatti’den sonra 2010/11 sezonunda tam 84 uluslararası basketbolcu ter dökmekte basketbolun zirvesi NBA’de.
Basketbolun Türkiye’de de geldiği noktayı düşündüğümüzde NBA seviyesinde oyuncularımızın olması tabii ki tesadüf değil. Semih ve Ömer’in de katılmasıyla 2010/11 sezonunda NBA’de mücadele edecek sporcularımızın sayısı 5’e yükseldi ve bu, şuanda toplam sporcu sayısı bakımından 11 tane oyuncuyla temsil edilen Fransa’nın arkasından ikinci sırada olduğumuzu gösteriyor ki bu da bizleri gururlandıran en önemli tablolardan birisi olmuş durumda. Şimdi bizleri temsil eden bu 5 oyuncumuzun performanslarına bir göz atalım.
Hidayet Türkoğlu
Hedo draftta seçilen ilk Türkiye doğumlu oyuncu olarak NBA’e adım attığında binlerce mil uzakta bir millet, bu sefer şansımızın tutmasını, bu ümit vadeden gencin ligde kalıcı olmasını diliyordu. Beklentiler sadece bu kadardı zira bir önceki oyuncumuz sadece 1 sene kaldığı NBA’de iki takımda toplam 19 maç oynayabilmişti. Küçük düşünmek için yeterli bir sebep sanki… Bandı biraz ileri sarıp 2010 yılı Aralık ayına geldiğimizde Hidayet Türkoğlu’nu 5 yıl 53 milyon $ bir kontrata sahip, 2008/09 sezonunda liderliğini yaptığı (özellikle son periyotlarda) takımı (Orlando Magic) NBA Finaline taşımış, aynı sezon MIP ödülüne layık görülmüş bir veteran olarak karşımızda… Final oynadıktan sonra Magic yönetiminin katakullisine karşılık Toronto’ya imza atan Hedo, Raptors’da Magic’deki rolünü bulamayıp sabit şutör gibi kullanılınca kötü bir sezon geçirdi ve Suns’a takas oldu bu sezon başında. Burada da kendinden farklı işler istendi, 4 numaraları savunmak zorunda kaldı ve sonunda beklenen oldu ve ilk 5’teki yerini atletik forvet Hakiim Warrick’e kaybetti. Herşey kötü giderken işler tersine döndü ve yapılan takas sonucunda Hido kendini tekrardan Orlando’da buldu ve artık ilk 5 başlıyor takımına önemli katkıda bulunuyor.
Mehmet Okur
Hidayet’in ilk sezonundaki gösterdiği ışıltı (çaylak ikinci beşine seçilmek gibi) gözlerin Türkiye semalarına dönmesini sağlamıştı. Takip eden NBA Draftında (2001) yine Efes Pilsen için (Hedo gibi) oynayan uzun zayıf çocuk 38. sıradan Pistons tarafından seçiliyordu. Herkes bunun büyük bir başarı olduğunu, Mehmet’in bu fırsatı kaçırmaması gerektiğini söylüyordu. Ancak Mehmet herkesin şaşkın bakışları arasında doğru olanı yaptı ve Efes Pilsen’le bir yıllık yeni bir sözleşmeye imza attı ve Suproleague’de edineceği tecrübe sonrası NBA’in kapısına dayanmayı tercih etti. Sezon sonunda soluğu karların şehri Detroit’te alan Memo Pistons’la iki yıllık anlaşma yaptı ve anlaşma bittiğinde Memo elinde bir şampiyonluk yüzüğüyle Salt Lake City macerasına başlıyordu, kafasında yeni bir hedefle; All-Star olmak! Şimdi 2010 Aralık ayından geriye baktığımızda Memo bir şampiyonluk yüzüğü ve 2007 NBA All-Star takımına seçilme onuruyla, takımın ilk 5 pivotu ve haliyle ligin de elit Pivotlarından biri olarak sakatlıktan dönmeyi beklemekte. Maalesef geçtiğimiz sezon yaşadığı aşil tendonu sakatlığı onun 7 aydan fazla parkelerden uzak kalmasına neden oldu. Ama şimdilerde yeniden parkelere adım atan Memo şimdilik bençten gelse de bi kaç maç sonra ilk 5deki yerini alacaktır.
Ersan İlyasova:
“Kırım’lı bir çocuk varmış, Türk yapmışlar çok yetenekliymiş…” Onunla ilgili ilk duyduklarımız bunlardı. Ülker altyapısında parlayan bu genç adam için ileride NBA’e ilk turda hatta ilk sırada seçileceği konuşuluyordu. Ancak o menajerine uydu, acele etti. Daha Ülker A takımıyla bir sezon oynamış ve çok parlak istatistiklere imza atmamışken ve daha sonra kötü bir sakatlık geçirmiş olmasına rağmen 2005 NBA draftına girdi ve Bucks tarafından 36. sıradan seçildi. 2005/06 sezonunu D-League’de geçiren Ersan ikinci sezonunda da aradığını bulamadı ve Avrupa’ya dönüp Barcelona’yla imzaladı. Barcelona’da geçen iki müthiş sezonun ardından 2009’da Bucks ile 3 yıl 7 minyon $’luk bir anlaşma imzaladı ve ait olduğu yere geri döndü. Şu anki durumuna bakacak olursak Bucks gibi kararsız (en hafif tabir bu maalesef) bir takımda (Ersan varken Gooden’a dünyanın parasını yatırmalarına daha ağır şeyler söylenir ya aslında neyse) kenardan gelerek katkı yapmakta ve şutör-ribaundcu bir forvet olarak ligde saygı görmekte. Ancak şu istikrar sorununa da bir çare bulması durumunda eminim ki çok daha iyi yerlere gelecek. Ama bunun için birkaç yıl ve daha mantıklı bir takım gerek sanırım…
Semih Erden:
Eminim Semih Erden deyince herkes sevgili Murat Murathanoğlu’nun sesini hatırlıyordur; “se se semih erden semi semih erden…” Semih Erden NBA’e ihraç ettiğimiz yeni oyuncularımızdan biri. 2009/10 sezonunda Fenerbahçe Ülker ile çok başarılı bir sezon geçirip ardından Dünya Basketbol Şampiyonası’ndaki tarihi başarıda büyük pay sahibi olan Semih, 2008 draftı 60. sıradan kendisini seçen takım Celtics’e bu yaz imza attı. Perkins ve Shaq’in sakatlıkları, Jermaine O’Neal’ın da oynayacak durumda olmaması dolayısıyla takımda süre bulmaya başladı ve Shaq’in yokluğunda da ilk 5 başladı. NBA’de şampiyonluktan başka bir şey düşünmeyen, böyle veteran bir takımda bir çaylak olarak 19. maçında ilk 5’e yerleşip ikinci maçında 40 dakikada 10 sayı 7 ribaund 4 blokla oynaması takdire şayan bir durumdur. Tabii ki sakatlar iyileştiğinde Semih tekrar benche döndü ancak o çok büyük bir adım attı ve kenardan gelerek takıma verdiği enerji çok değerli…
Ömer Aşık:
Semih’le hemen hemen aynı kadere sahip bir genç Ömer Aşık. O da özellikle geçen yıl Fenerbahçe Ülker’de oynadığı dönemde (sözleşmesini yenilemediği için kadro dışı kalmıştı sezonun ikinci yarısı) dikkatleri üzerine çekmişti. O da 2008 draftında ama 36. sıradan Portland tarafından seçildi. Ama sonra hakları Bulls’a gönderildi. O da 2010 Dünya Basketbol Şampiyonası’nda savunmasıyla rakip takımları çıldırtan Türk Milli Takımı’nın bir parçasıydı. Semih’in aksine daha çok savunma yönü ağır basan bir oyuncu olan Ömer’i çoğumuz sokamadığı serbest atışlarıyla hatırlamaktayız. Hücumdaki dezavantajlarına rağmen savunma uzmanı Tom Thibodeau’nun Bulls coachu olması, O’nun sezon başından beri düzenli olarak kenardan takıma katkı yapmasının en büyük sebebi olsa gerek… Serbest atışları da yükseliş göstermekte hem; bu sezon %50 civarı atmakta..
Mehmet Buğra Çiçek
güzel yazı çok keyifle artık takip ediyorum nba zaten keyifliydi ama bizim oyuncularımız ne yaptı ne yapcak derken daha güzel oluyo :) başarılar